Çocukluğum, gençliğim İzmir’de geçtiği için TARİŞ’ten Aliağa Rafinerisine, tütünden deriye işçilerin mücadelelerini gerek tarihten gerekse içinde bulunarak, yaşayarak öğrendim. Can Şafak’ın “Necmettin -Bir Devrimcinin Hatırası” kitabı çantamda otobüse bindim. Kitaba kaldığım sayfadan devam etmeye başladım. Yapı İşçileri Sendikası (YİS) hakkında daha önceden okuduğum İsmet Demir’in “Yalınayak İsmet” kitabından pek çok şey hafızamda olduğu için birçok sayfada benzer ifadeler olduğunu gördüm. Zaten kitapta Necmettin Giritlioğlu’nun hayatı ve mücadelesi anlatıldığı gibi o dönem de ayrıntısıyla anlatılıyor.
Bindiğim otobüste yaşı yetmişin epey üstünde birinin de elinde okuduğu bir kitap vardı. Kitabın adı “O Yıllar”. Yazarı Yaşar Okuyan. Kitabı okuyan yaşlı kişi ile son durakta indik. Okuduğum kitabı merak etmiş. Çantamdan çıkartıp gösterdim otobüsten inerken. Necmettin Giritlioğlu’nu ve Aliağa Rafinerisini anlattım kısaca. Yürürken “ben 60 senedir İzmir’deyim. Eski komünistim. Ama Aliağa’da böyle bir şey olduğunu duymadım” diye söze başladı. Yaşar Okuyan’ı kastederek, “biz onları hiç anlamamışız” dedi. “Kimi anlamamışsınız?” diye sordum. Bilmediğimden değil elbette. “12 Eylül cuntası bizi de hapse attı. Onları da. Adam nasıl işkence gördüğünü anlatıyor. Biz çok uğraştık. Bu işler boş” dedi. “Bence sen sınıf mücadelesini yanlış kavramışsın. Bu yaştan sonra da ne anlarsın, ne de kavrarsın” diyerek işime gittim.
İşte bundan ötürü ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Sınıf mücadelesini doğru yerde ve doğru temelde kavramış olmanın ne denli önemli ve hayati olduğunu anlatmak istedim. 12 Eylül askeri faşist darbesi yükselen işçi sınıfı hareketini ve devrimci hareketi ezmek için devreye sokuldu. 12 Eylül’e gelene dek faşist MHP grevci işçilere, devrimcilere karşı her alanda kullanıldı. 12 Eylül faşist darbesini gerçekleştiren cunta başa geçtikten sonra ise topluma “kardeş kavgasına son verildi” algısını yerleştirmek için göstermelik birkaç faşisti de ipe çekti. Yaşar Okuyan denen kişi 12 Eylül’den önce MHP Genel Sekreteriydi. 12 Eylül’den sonra işbaşına getirilen ANAP döneminde de Çalışma Bakanı yapılmıştı. 12 Eylül faşist darbesinden sonra Turgut Özal ve ANAP, işçi sınıfının elindeki haklara dönük saldırıları devam ettirmişti. İlk taşeronlaştırma saldırısı 1983 yılından sonra başlatılmıştı. Onlarca işletmenin özelleştirilmesi de yine aynı yıllarda başlatılmıştı.
1986 yılındaki NETAŞ grevine dek 6 yıl boyunca işçi sınıfı üzerindeki ölü toprağını atamamıştı. NETAŞ grevi yalnız bir fabrikada başlamıştı. Ancak etkisi yayılmıştı. Peşi sıra Kazlıçeşme deri işçilerinin direnişleri, Migros işçilerinin mücadelesi ve nice fabrikalarda işçilerin sendikalarına sahip çıkan mücadeleleri başlamıştı. Ardından Bahar Eylemleri geldi. Daha sonra Zonguldak madencilerinin hakları için başlattıkları mücadelede bütün kent bir olup Ankara’ya doğru yürümeye başlamıştı.
Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür özdeyişi insan hafızasının eksikliğinin unutkanlığı olduğunu ifade ediyor. Elbette tek tek insanlar geçmişte yaşananları unuturlar, pek çok şey hafızalarından silinir. Ama örgütlü iseler durum farklıdır. Sömürücü burjuva sınıf söz konusu olduğunda böyle bir unutkanlıktan bahsetmek zordur çünkü onlar siyasi partileriyle, bürokratlarıyla, politikacılarıyla, ideologlarıyla son derece örgütlüdürler. Burjuvazi kendi tarihini çok iyi bildiği gibi iliklerine dek sömürdüğü işçi sınıfının tarihini ve mücadelesini de çok iyi bilir. Oysa işçi sınıfı örgütsüz durumda ve bu yüzden de kendi tarihinden bile bihaber. Burjuvazinin kendisine anlattığı yalanları gerçek zannediyor.
Bu sömürücü düzenin sahipleri kendi tarihlerini öyle bir ballandıra ballandıra anlatırlar ki örgütsüz ve kendi sınıfının tarihinden ve mücadelesinden bihaber işçiler “vay be, adamlara bak, ne kadar çok çalışarak zengin olmuşlar” diye düşünürler. Düşünmekle de kalmaz birbirlerine anlatırlar. Sosyal medyada da sermayenin yalan haberlerini sayısız işçi birbirine gönderir.
Bu sınıfsal hafıza meselesinin işçi sınıfının mücadelesini doğru temelde kavrayabilmek açısından ne denli önemli olduğunu bilenler bilir. Ve ancak tarihi doğru temelde kavrayanlar bir başka işçiye de doğru temelde anlatabilir. İşçi sınıfının mücadelesini, felsefesini doğru temelde kavramayanlar kaç yaşında olurlarsa olsunlar, ilk düğmesi yanlış iliklenen gömlek gibi ömürleri boyunca meseleleri yanlış kavrarlar. İşçi sınıfının mücadelesini gençken amaçsızca koşturmak, yaşlanınca da gereksiz gevezelik etmekten ibaret sananlar fena halde yanılırlar. Gençliklerinde 5-10 kişiyle dünyayı kurtaracakları zannına kapılırlar, gençlik serden geçtikten sonra da bir yandan “biz çok uğraştık bu işlerle, boş işler bunlar” diyerek gevezelik ederler. Farkında olarak veya olmayarak burjuvazinin ağzıyla konuşmaya başlarlar. Adeta hafızasını yitirmiş bir insana dönüşürler.
İşçi sınıfının tarihini kavramak, kendi sınıfımızın örgütlü hafızasını doğru temelde geleceğe aktarmak zorundayız. Kendi sınıfının tarihini ve hafızasını doğru temelde kavrayamayanlar, mücadele etmeyi sırf gençlik romantizmi gibi algılayanlar işçi sınıfına fayda değil zarar verirler. Kafaları karışık, mutsuz, umutsuz, karamsar olmaktan, ölene dek kendilerini yenilmiş hissetmekten kurtulamazlar. Hayatları boyunca sınıf mücadelesinin mutluluğunu asla yaşayamazlar. Sınıfımızın mücadelesi çok ayrı bir yaşam biçimini gerektiriyor. İşçi sınıfının içinde ve o işçilerin de değişip dönüşeceğine inanarak, mücadele ederek yaşamak gerekiyor. Sınıf bilincini doğru kavrayan her işçi diğer işçilerin de değişip dönüşeceğine inanır. Değişip dönüşen her işçi, sınıf mücadelesinin uzun soluklu olduğunu kavrar ve örgütlülüğünü koruduğu sürece tarihsel iyimserliğini de her daim diri ve capcanlı tutar. Henüz temas edemediğimiz ve bizim gibi mücadele içinde mutlu yaşamayı hak eden sınıf kardeşlerimizi bulup emek vererek kol kola, omuz omuza mücadeleye katmak için çabalamaya devam.
link: İzmir’den bir MT okuru, Hafıza-i Beşer Nisyan ile Malûldür, 1 Kasım 2021, https://marksist.net/node/7497
Savaş Tezkeresi ve Değişen Siyasi Atmosfer
Sudan’da Askeri Darbe ve Harlanan Devrim Ateşi