Kapitalizm çürüdükçe toplumsal ilişkileri çürütmeye, insanlığa, doğaya yıkım getirmeye devam ediyor. Ekonomik krizin dünyada kendini daha çok hissettirdiği ve üçüncü emperyalist paylaşım savaşının alevlerinin arttığı koşullarda yine bir salgın meydana geldi. 2019’un son günlerinde ortaya çıktığı söylenen yeni tip koronavirüs salgını yeryüzünde Antarktika hariç bütün kıtalara ulaşmış durumda. Yeni bir “Black Mirror” bölümü gibi hissedilen bu “filmde” kapitalizm emekçi sınıflara ücretsiz başrol vermiştir. Ortak duygumuz olsa gerek, “salgına ne gerek vardı virüs kardeş, kapitalizm zaten öldürüyor” demek geliyor içimden.
SSCB yıkıldıktan sonra zafer ilan eden kapitalizm, bugün çok derin bir kriz yaşıyor. Gittikçe sarmaşık gibi vücudunu saran tarihsel krizinden kurtuluşunun yolunu arayan sistem, işçi sınıfına ve emekçilere acı vermeye devam ediyor. Hegemonya savaşı dünyayı bir alev topuna döndürmüş durumda. Plansız, anarşik, kâr odaklı üretim anlayışıyla hareket eden sistem doğayı ve kaynakları sınırsızca tahrip ediyor. Uzun zamandır yaşanan iklim krizi de bu durumu tüm çıplaklığıyla ortaya seriyor. Meydana gelen salgınlar da bu kapitalist mantığın ürünü olarak vuku buluyor.
Koronavirüsün nasıl abartıldığını, krizin üzerini nasıl kapatmaya çalıştıklarını unutmadan bakalım. Virütik salgınları artık daha çok duyar oluyoruz. Yabani hayatın kâr odaklı üretim uğruna bilinçsizce talanı doğal dengeyi bozuyor ve hastalıklar meydana geliyor. Birçok virüs doğal yaşam alanlarının bilinçsizce kente katılması sonucu hayvanlardan, gıdalardan insanlara geçebiliyor. İşçi sınıfının yaşam koşulları üç aşağı beş yukarı her yerde aynı: Dip dibe olan yıkık dökük evler, hava kirliliğinin yoğun olduğu, çalışma ortamının, gıdaların sağlıksız olduğu, yaşamın adeta tesadüfî olduğu koşullar. Güya koronavirüs zengin-fakir ayrımı yapmadan sınıflar üstü davranıp herkese musallat oldu. Duy da inanma!
Egemenler sözde alarma geçti ve bu virüs istilasına karşı “topyekûn savaş” vermeye karar verdi. Bu süreçte insanlara müthiş derecede korku salındı. Meydanlar boşaldı, çoğu ülkenin en işlek caddeleri sessizliğe büründü. Egemenler ardı ardına ekonomik paketler açıkladı. Ama o paketlerden sadece sermayeye kaynak çıktı ve daha şimdiden on milyonlar işten çıkartıldı. Virüs bahane edilerek işçiler patır patır işten çıkarılmakta, yasal olmamasına rağmen ücretsiz izinler verilmekte. Patronlar esnek çalışmayı kalıcı hale getirip her türlü kuralsızlığı çalışma hayatına sokma derdindeler. Dertleri salgınla mücadele olsa her işyerinde gereken önlemleri almış olurlardı. Kalabalıktan uzak durun deniliyor ama işçiler fabrikalarında aynı düzende çalışmaya, toplu taşıma araçlarıyla işe gidip gelmeye devam ediyorlar. Neoliberal politikalar yüzünden çöken sağlık sistemi de bu salgını önlemede yetersiz kalıyor. Bu süreçte sağlık alanında çalışan; ilaç depolarından eczanelere, hastanelerden aile sağlığı merkezlerine tüm sağlık çalışanları salgından fazlasıyla etkileniyor. Ve tabii hastalıkların, salgınların yoksul semtlerinden eksilmediği bir dünyada en çok da işçi sınıfı çekiyor bu yükü.
Kapitalizm krizden kurtuluşun reçetesi olarak bu kez Covid-19’u kullanıyor. Tüm dünyada “evde kal, sokağa çıkma çağrısı” dillendiriliyor. Fakat bu ne çelişkidir ki büyük fabrikalar, üretim yerleri, limanlar işlemeye devam ediyor, işçilerin canı yine umursanmıyor. Hepimizin gördüğü gibi zenginler yanlarına özel doktorlarını alıp kendi sığınaklarına kaçarken işçi sınıfına ise reçete olarak kolonya kullan deniliyor. Kimileri de on milyonların evsiz olduğu bu dünyada ailesiyle beraber şahsına ait adalarına kaçıyor.
Dahası temizlik ürünlerinde, maskelerde, gıda ürünlerinde fiyatlar 5-10 katına çıktı. İlaç sektöründe çalışan bir işçi olduğum için ilaç yönünden de sıkıntıların artacağını söyleyebilirim. Zaten uzun zamandır hem kronik hastalıklarda kullanılan hem çeşitli kanser türlerinde kullanılan ilaçların çoğu piyasadan silindi. Şu an hastalıklarıyla boğuşmak yetmiyormuş gibi bir de maske sıkıntısı çekiyor kanser hastaları. İşçi sınıfının suyunu çıkaran, kanser eden, iş cinayetlerine kurban eden, mezarda emekliliğe götüren kapitalizm için salgın da pekâlâ kullanışlı hale getiriliyor. Kitleleri korkutup panik havasına sokan sermaye sınıfı krizin faturasını hiç bir sorunla karşılaşmadan emekçilere kesmeye çalışıyor.
“Çin virüsü”, “salgın küresel, mücadele ulusal” propagandaları eşliğinde milliyetçilik virüsü de azdırılmaya çalışılıyor. Ama ister bu süreçte olsun, ister kapitalizmin başka günahlarında olsun dünya işçi sınıfı olarak kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz şart. İşçi sınıfına musallat olan bütün virüslerden kurtulmamız için korku duvarlarını ve dünya emekçi sınıfını bölen ulusal çitleri yıkıp enternasyonalist dayanışmayı ve mücadeleyi yükseltmemiz gerekiyor. Üreten eller birleştiği zaman ne han kalır ne de saray.
link: Mersin’den bir sağlık işçisi, Virüs Senin Hamurunda Var Ey Kapitalizm!, 20 Nisan 2020, https://marksist.net/node/6894
Ey Kapitalizm! Virüs Sensin, Öldürmek Senin Fıtratında Var!
Elif Çağlı ve Marx’ın Kapital’ini Okumak