Ekonomik krizin yakıcı etkileri işçi ve emekçilerin hayatında yakıcı bir şekilde hissediliyor. Elektriğe, doğalgaza ve birçok temel tüketim maddesine ardı ardına yapılan zamlarla emekçi aileler için geçinmek neredeyse imkânsız hale geldi. Alım gücünün düşmesinin, yoksulluğun artmasının yanı sıra, krizin en büyük yansımalarından biri de katlanarak artan işsizlik oldu. İşsizliğin en çok etkilediği kesim ise gençler ve kadınlar... Ekonomik krizle birlikte ister öğrenci olsun, ister işsiz ya da çalışan, işçi sınıfının gençliğinin yaşamı derinden etkilendi.
DİSK Araştırma Merkezinin hazırladığı rapor bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Ekim ayında yayınlanan rapora göre Temmuz 2018’de yüzde 20,1 olan genç işsizlik oranı, bu yılın aynı ayında yüzde 27,3’e yükselerek rekor kırdı! Tarım dışı genç kadın işsizliği yüzde 41,2’ye ulaşırken genç işsizlerin toplam sayısı 2 milyona yaklaştı. Yani daha yaşamının baharında, enerjik, azimli milyonlarca genç, işsizliğe, yoksulluğa ve umutsuzluğa sürükleniyor. Çocukluğundan itibaren okuyup “büyük adam” olması tembihlenen, üniversiteyi bitirirse çok iyi bir geleceğin onu beklediği söylenen gençler, bırakın yüksek maaşlı işleri, asgari ücretli bir iş bile bulamaz haldeler.
“İyi bir iş ve iyi bir gelecek” hayaliyle, bin bir zorlukla üniversitelere yerleşen işçi-emekçi çocukları, bıraktık mezun olmayı daha en başta yüzleşmeye başlıyor hayatın gerçekleriyle… On binlerce öğrenci devlet yurtlarına yerleşemiyor, özel yurt fiyatları ise neredeyse asgari ücrete yaklaşmış durumda. Kalacak yer parası, yol parası, kitap parası derken masraflar çığ gibi büyüyor. İşçi sınıfının gençlerinin yaptıkları burs başvuruları çoğunlukla kabul edilmiyor ve mecburen geri ödemeli öğrenim kredisi alıyorlar. Birçok öğrenci hem okuyup hem de çalışmak zorunda kalıyor. Ekonomik krizle birlikte eğitim masrafları da katlanarak arttı ve üniversiteyi tamamlayabilmek giderek güçleşti. Son beş yılda bir milyonu aşkın, son bir yılda ise 400 binin üzerinde üniversite öğrencisi ekonomik nedenlerle üniversiteyi bıraktı. Bir şekilde bu zorlukları aşıp üniversiteden mezun olabilenleri ise bekleyen şey belli; işsizlik! Bugün Türkiye’de her dört işsizden biri üniversite mezunu!
Üstelik üniversitede okurken öğrenim kredisi alan gençler borçlu olarak mezun oluyorlar. Aldıkları kredinin üstüne bir de faiz ekleniyor. Öyle ki bu borçların kimisi 35 bin lirayı aşmış durumda. İşsiz ya da çok düşük ücretlere çalışan gençler borcun taksitlerini dahi ödeyemiyor. Faiz üstüne faiz ekleniyor, borç katlanarak artıyor. Öğrenim kredisini ödeyemeyen gençlerin sayısı 5 milyona yaklaştı. Geçtiğimiz günlerde bu borcu ödeyemeyen 217 bin kişinin banka hesaplarına haciz kondu, maaşları ellerinden alındı. Muhalefet partileri defalarca bu borçların silinmesi ya da yapılandırılması için kanun teklifi sundu ancak mecliste çoğunluğu sağlayan AKP ve MHP’li vekiller bu teklifleri reddetti. Bu durum hükümetin kimin tarafında olduğunu, ekonomik krizin faturasını kime kesmek istediğini bir kez daha ortaya koymuyor mu? Bir yanda patronlara verilen teşvikler, ayrıcalıklar, vergi indirimleri, öte yanda üç kuruşluk maaşlarına el konan işçi sınıfının gençleri…
Yıllarca gençlere pompalanan pespembe hayaller tuzla buz oluyor, giderek yerini gerçeklere bırakıyor. “Efendim işte işsizlik var, olabilir, her öğrenci üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok!” İşte bu sözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Artık saklanamayacak düzeye gelen vahim bir tablonun adeta kabulü olan bu sözler, ağızdan durum çok normalmiş gibi çıkıveriyor. Ancak üniversiteye iyi bir iş, iyi bir gelecek hayaliyle girmiş, bin bir zorlukla okumuş gençlerin bu gerçeklerle yüzleşmesi o kadar da kolay değil. Üniversite yaşamı boyunca gerçekleşmesi mümkün olmayan hayallerle göklere çıkarılan işçi sınıfının gençlerinin yere düşüşü de maalesef sert oluyor. Umutsuzluk, karamsarlık, çaresizlik gibi duygular sarıyor gençlerimizi, onları adeta yiyip bitiriyor. Krizle birlikte iş bulamadığı için, geçinemediği için canına kıyan gençlerin sayısındaki katlamalı artış tesadüf mü? Psikolojisi bozulan, depresyona girenlerin sayısı durduk yere mi artıyor?
Sınıfımızın gençleri çaresiz değildir! Fakat bilelim ki tek çare işçi sınıfının saflarında verilen örgütlü mücadelenin bir parçası olmaktır. Yalnızca sınıfımızın gerçeklerini bilen ve sorunları karşısında mücadele etmeyi seçenler böylesi süreçlerden sağlam çıkmayı başarabilirler. Örgütlü ve dayanışma içinde bir yaşamı seçen gençler asla umutsuzluğa düşmez, var güçleriyle krizin faturasını işçi sınıfına ödetmeye çalışan egemenlere ve kapitalist sömürü düzenine karşı mücadele ederler.
link: Sefaköy’den bir işçi, Ekonomik Kriz ve İşçi Sınıfının Gençleri, 30 Ekim 2019, https://marksist.net/node/6775
Gökçeada’da İmroz’u Görmek
Emperyalist Savaşın Gerçek Yüzü: Savaş ve Açlar