İnsanlık tarih boyunca pek çok alanda muazzam ilerlemeler kaydetti. Tarih, felsefe, bilim, astronomi, tıp, sanat… Başlıklar uzayıp gider gitmesine ama her yenilikle birlikte bilmediklerimizin bildiklerimizden çok daha fazla olduğunu fark ediyoruz. Mesela mikroskoplar geliştirildikçe hücrelerin yapısını, nasıl oluştuğunu, içerisinde barındırdığı özellikleri öğrenebiliyoruz. Teleskoplar, uzay araçları vb. geliştirilip yaşadığımız dünyanın dışına çıktıkça sonsuz bir evrenin içinde olduğumuzu anlayabiliyoruz. Bu sonsuz evrende başka gezegenlerin, yıldızların, gök cisimlerinin hatta kara deliklerin var olduğunu öğreniyoruz.
Hâlâ keşfedilmeyi bekleyen şeyler sırasını beklerken, neden kara delik meselesini gündeminize getirdiğime geçeyim. Geçtiğimiz günlerde uzayda ilk kez bir kara deliği görüntülemeyi başardılar. Tüm televizyon kanallarında yayınlanan ve sosyal medyada da yayılan bu haberde, görüntülenen kara deliğin dünyamıza kaç milyon ışık yılı uzaklıkta olduğu, hangi galakside yer aldığı ve bakarken kimsenin pek de anlayamadığı bu bulanık fotoğrafın kaç özel fotoğraf makinesiyle görüntülendiğine dair epey yazıldı çizildi. Bizler de durup dururken birçok ayrıntılara “hâkim” hale geldik.
Araştırmalar, yapılan çalışmalar, bilimsel gelişme ve ilerleme için son derece kıymetli elbette. İnsanlığın bu bilgi ve birikime, teknolojiye sahip hale gelmesi çok önemli. Ancak dikkat ettiyseniz “insanlığın” dedim. Ama yaşadığımız dünyada, yeni keşifler, buluşlar, icatlar ve ilerlemeler, patronlar sınıfının çıkarlarına hizmet ettiği sürece karşılık buluyor. Bazen sohbet esnasında “her şeyi de kapitalizme bağlıyorsunuz” diyen dostlarımızı yâd ederek, hatırlatalım. Bu teorileri uzay zaman eğrisinden alıp günümüz dünyasına uyarlarsak eğer, bugün kapitalizmin işçi sınıfını koyu bir karanlığa, kara bir deliğe sürüklediğini göreceğiz. İnsanlığı felâkete ve yıkıma sürükleyen, krizler içinde debelenen, emperyalist savaşları körükleyen, insanlığa hiçbir gelecek vaat etmeyen bir sistemin, yani kapitalizmin, koca bir kara delikten ne farkı olabilir?
Ne yana baksak yoksulluk, haksız savaşlar, acı ve felâket… Ne yana dönsek umutsuz, karamsar insanlar topluluğu. Sanki güzel günler hiç yaşanmamış/yaşanmayacakmış gibi bir korku, yılgınlık sarmış dört bir yanı. Egemenlerin habis fikirleri ortak doğrularımızmış gibi işleniyor beyinlere durmaksızın. Tepeden tırnağa ayrıştırılmaya çalışılıyoruz. Birbirimizi fark etmeyelim, bir araya gelmeyelim diye gözlerimize mil çekiliyor adeta. Biz emeğiyle geçinenlerin türlü yoksunlukları ve acıları gündeme bir kez olsun gelmezken, kara deliğin bulanık fotoğrafları dakikalarca yer buluyor medyada. Biz uzak ufukların ötesini merak etmek şöyle dursun, “yarına bir lokma ekmek, bir tas sıcak çorba bulabilecek miyim, kiramı, faturalarımı ödeyebilecek miyim?” kaygısı ile yaşıyoruz.
Şimdi bir düşünelim. Bir tarafta yoksulluk, yokluk her geçen gün artıyor. Bir yanda sefahat, zenginlik, ilerlemeler ve gelişmeler… Biz aynı dünyada mı yaşıyoruz gerçekten? Evrende bir gezegen olarak bakılınca, evet aynı dünyadayız hepimiz. Ama bu öyle bir dünya ki, terazisinin ölçüsü bir hayli şaşmış. Bir tarafta olanca servet, imkân bir imtiyaz haline getirilip altın tepsilerde ayrıcalıklı bir güruha sunuluyor. Diğer tarafta yokluk, acı, yoksulluk hüküm sürüyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Hepimiz dönüp kendimize bir bakalım. Aldığımız ücretlere, yaşadığımız evlere, sahip olduğumuz/olamadığımız imkânlara. Zenginliğin onlara, sefaletin bize olduğu büyük bir uçurum çıkıyor ortaya. Elimizdeki üç beş kuruşla ayın sonunu bile getiremiyoruz. Cep delik cepken delik yani. Bizim gerçekliğimiz bu. Bilim insanları yıllar süren çalışmaları sonucunda kara deliğin fotoğrafını çekmeyi başardılar, evet. Ama görünen o ki asıl kara deliği biz işçiler bulduk. Ceplerimizde, cüzdanlarımızda.
Mesele açık ve net kardeşler! Mesele bu kara delikten nasıl kurtulmaya çalışacağımız meselesidir. Eğer yeterince örgütlü değilsek, sınıfımızın geçmişinden dersler çıkararak ilerlemeye çalışmıyorsak; işte o zaman o kara deliğe düşeriz ve asla çıkamayız. Sadece bugünü algılayıp, karanlığa teslim oluruz. Eğer bilinçle donanarak mücadele saflarını sıklaştırırsak, işte o zaman içinde bulunduğumuz karanlıktan mutlaka aydınlığa çıkarız. Kurtuluruz o kara delikten. Yeni bir evrende beliremeyiz belki fizikçilerin dediği gibi ama yepyeni bir dünyayı inşa edebiliriz nasırlı yumruklarımızı birleştirerek. Yeter ki bugünün karanlığına teslim olmayalım, büyütelim örgütlü mücadelemizi.
link: Gebze’den bir kadın metal işçisi, Kapitalizm: Çağımızın Kara Deliği, 9 Mayıs 2019, https://marksist.net/node/6658
Kimlik Siyasetleri mi, Sınıf Siyaseti mi?