Egemenler zihinleri bulandırmak, dikkatleri başka yerlere çekmek için gece gündüz durmadan çalışıyorlar. Meselâ geçtiğimiz günlerde Türkiye Gençlik Zirvesinde Erdoğan’ın söylediklerini hatırlayalım: “Gençlerimizde şöyle bir anlayış var. İlla burs… Niye burs? Bursun geri ödemesi yok. Be evladım, kredi aldığın zaman faizsiz ve iş bulmadan da değil iş bulduktan sonra çok basit taksitlerle ödüyorsun. Bu seni bedavacılığa da alıştırmıyor. Bu milletin gençlerine bu yakışır.”
Biz de Erdoğan’ın bedavacı dediği gençlerdeniz. Burs alımına “bedavacılık” diyen Erdoğan, neden burs ya da krediye ihtiyaç duyduğumuza hiç değinmiyor. Kriz çanlarının her yerde duyulmaya başladığı bu günlerde söylenen bu sözler tesadüf değil. Üstelik milyonlarca insanın açlık ve yoksullukla boğuştuğu bir ülkede, saraylarda lüks ve şatafattan boğulan birisinin bunları söylemesi de oldukça manidar. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Sayıştay raporları, belediyelerden Saraya varana dek, iktidar ve yandaşlarından kimsenin “itibardan tasarruf etmediğini” gözler önüne seriyor. Teknik gezilerden makam araçlarına kadar giden paranın haddi hesabı yok. Sarayın aylık gideri 40 bin 230 öğrencinin bursuna eşit. Hal böyleyken sarf edilen sözler koca bir yalandan öteye geçmiyor. Peki Erdoğan’ın bedavacı dediği öğrenciler ne durumda?
Türkiye’de YÖK’ün verilerine göre 7,5 milyonu aşkın üniversite öğrencisi var. Üniversiteye başlayan her öğrenci burs veya kredi için Kredi ve Yurtlar Kurumuna, kısaca KYK’ya başvuruyor. Ama başvuran öğrencilerin sadece %10’u burs alabiliyor. Burs alanlar da dâhil üniversite öğrencilerinin yarısından çoğu part-time çalışmak zorunda kalıyor. Çünkü burs ve krediler yol ve yemek masrafını bile karşılamıyor. Barınmadan yemeğe, ulaşımdan eğitim araç gereçlerine varana dek her şey ateş pahası. 7 milyondan fazla öğrencinin sadece %10’u devlet yurtlarından yararlanabiliyor. Yurtların durumu ise ortada. Günde iki öğün yemek veriliyor. Üstelik krizden dolayı yemeklerin gramajı düşürüldü, fiyatlar ise yükseltildi. Sık sık gazetelerden yurtlardaki yemekler nedeniyle meydana gelen zehirlenme haberlerini okuyoruz.
İktidardakilere göre krediyi ödemek ise çok kolay. Peki gerçekten öyle mi? Elbette hayır. DİSK-AR’ın Kasım ayı işsizlik raporuna göre genç işsizlik oranı yüzde 20,8’e ulaştı. Yani her beş gençten biri, hatta daha fazlası işsiz. Üniversiteli işsiz sayısı ise 55 ilin toplam nüfusunu geçmiş durumda. Kredileri ödeyebilmek bir yana milyonlarca genç mezun olunca iş bulamıyor. Düşünebiliyor musunuz üniversiteyi bitirir bitirmez işsizler ordusuna sırtımızda 22 bin lira borçla giriyoruz. Hatta kredi borcunu ödeyemediği için icralık olan öğrenciler de var. Eylül ayında borcunu ödeyemediği için icralık olan öğrenci sayısı yaklaşık 280 bine çıktı.
Bize bunu reva görenlerin çocukları dünyanın en iyi üniversitelerinde burslu okuyorlar. Ve utanıp sıkılmadan işçi-emekçi ailelerin çocuklarına bedavacı diyorlar. Egemenlerin hiçbir zaman umurlarında olmayız. Onların tek derdi kârlarına kâr katmaktır. Milyonlarca gencin işsiz olmasının, borç batağında çırpınmasının, geleceksiz olmasının nedeni kapitalist sistemdir. Çarkı bozuk bu düzende biz gençlere bir gelecek yok. Eğitimin tümüyle parasız olması lazım. Sadece parasız değil aynı zamanda kaliteli ve bilimsel olması da lazım. İşçi sınıfının gençleri egemenlerin yalanlarına inanmamalıdır. İşçi sınıfının saflarında hakları için mücadeleye katılmalıdır.
link: Ankara’dan işçi-öğrenciler, Biz mi Bedavacıyız?, 4 Aralık 2018, https://marksist.net/node/6543
Özgürlük Savaşçısı Küçük Siyah Kadın: Harriet Tubman
Kriz, İşçi Sınıfı ve Sendikalar