Son dönemlerde özellikle gelişen bir dizi olaylarla birlikte, milliyetçilik burjuvazi tarafından bilinçli olarak yükseltilmeye çalışılmaktadır. Çünkü milliyetçilik, burjuvazinin, işçi ve emekçi kitlelerin gözünü boyamakta, işçi sınıfının kendi iktidarını kurmasını engellemekte kullandığı en etkin silahıdır. Yurtseverlik ile milliyetçilik farklı kavramlar değildirler. Eşanlamlı sözcükler olup aynı şeyi ifade etmektedirler. Yani hangi kavram kullanılırsa kullanılsın yapılan burjuvazinin ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir şey değildir. Bu anlamda milliyetçilikle savaşmak işçi sınıfına milliyetçiliğin, yurtseverliğin teşhirini yapmak devrimci Marksistlerin en büyük görevidir. Türkiye’de özellikle Newroz olayı ile başlatılan Kürt halkına karşı linç girişimlerine ve körüklenmek istenen milliyetçiliğe karşı koymak, ulusal sorunda şovenizmin batığına düşmeden doğru tutum almak, ancak ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız kabul etmekle mümkündür. Ezilen ulusun kendi kaderini tayin hakkının tanınması ilkesi Marksizmin en temel ilkelerinden biridir. Gerçek bir komünist bu ilkeyi hiçbir şart öne sürmeden kabul etmek zorundadır. Nitekim Lenin Ekim devrimiyle birlikte Polonya ve Finlandiya’ya ulusal özgürlüklerini tanıyarak, bizlere ulusal sorunda gerçek komünist tutumun nasıl olması gerektiğini göstermiştir.
Milliyetçilik sadece ulusal sorunda değil pek çok politik meselede işçi sınıfının göz bağı olmaya devam etmektedir. Avrupa Birliği ve özelleştirmeler meselesi de bunlardandır. Özellikle Avrupa Birliği’ne karşı çıkışlarda işçi sınıfının önüne koyulan argümanlar, yurdun savunulması, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının emperyalist Avrupa’ya karşı korunması şeklindedir. Oysa sorulması gereken soru şudur: yurtseverlerin vatan dedikleri yeraltı ve yerüstü kaynakları, kapitalist bir düzende biz işçi sınıfına mı aittir yoksa burjuvaziye mi? Kuşkusuz bu sorunun en güzel cevabını Karl Marx Komünist Manifesto’da şu sözlerle vermektedir: “Komünistler, bundan başka, ülkeleri ve ulusları ortadan kaldırmak istenmekle suçlanıyorlar. İşçilerin vatanı yoktur. Onların olmayan bir şeyi onlardan alamayız.”
Milliyetçi tutum, özelleştirmelere karşı çıkışta, kitlelere daha şirin görünmek için “yurtsever” sıfatını kullanmaktadır. Bu konuda gerçek devrimci tutum, var olan kapitalist devlet mülkiyeti ile özel kapitalist mülkiyet arasında bir taraf tutmak değil, iki mülkiyet biçiminin de burjuvaziye ait olduğunu işçi sınıfına anlatmak ve kapitalizme karşı savaşmaktır. Mülkiyetin devlete ait olması demek halka ait olması demek değildir, eğer devlet burjuvazinin devleti ise devlet mülkiyeti de burjuvaziye aittir. Her sınıfın bir ideolojik silahı vardır. Burjuvazi ve küçük burjuvazinin, ideolojik silahı ulusalcılık yani milliyetçiliktir. Burjuvazi bu silahı her zaman kitlelerin bilincini bulandırmakta, kitleleri birbirine düşürmekte kullanmaktadır. Kimi zaman bunu açıktan milliyetçilik adı altında yaparken kimi zaman da kitleleri kandırmak için daha şirin göstererek yurtseverlik adı altında yapmaktadır. Unutmayalım ki Almanya’da Hitler’in iktidara gelişi tam da bu tür söylemlerle gerçekleşmiştir. Burjuvazinin kitlelerin gözünü boyamakta kullandığı bu silaha en sağlam karşı duruş, işçi sınıfının mücadele şekli olan enternasyonalizmi savunmakla mümkündür.
Enternasyonalizm dünya işçi sınıfının kurtuluşunu savunurken, milliyetçilik sermaye düzenin devamını savunur. Marksizmin kurucuları bilimsel sosyalizmin temellerini atarken işçi sınıfının mücadele şeklinin ne olması gerektiğini ta baştan koymuşlar ve bu temelde de Birinci Enternasyonal’i kurmuşlardır. Kapitalizme ve milliyetçiliğe karşı duruşun yolu enternasyonalizmi savunmaktan geçer. Kapitalizmin yıkılışı ancak bütün dünya işçi sınıfının birliği ile mümkündür. Enternasyonalist olamayan komünist olamaz.
Milliyetçiliğin panzehiri Enternasyonalizmdir!
link: Avcılar’dan bir MT okuru, Yurtseverlik = Milliyetçilik, 29 Aralık 2005, https://marksist.net/node/578
Kapitalizmin Mezar Kazıcıları
Reformizm Üzerine