İçerisinde yaşadığımız kapitalist sömürü sistemi her geçen gün şiddetini daha da arttırıyor. Bir yandan koca bir işsizler ordusu yaratarak büyük bir kısmımızı açlık ve sefalete sürüklerken diğer yandan da geri kalan kısmımızı fabrikalara, işyerlerine tıkarak her türlü özgürlüğümüzü elimizden alıyor ve bunun karşılığında ise bizlere, sözde yaşamımızı devam ettirebileceğimiz bir asgari ücret veriyor.
Bu kokuşmuş sistemin egemenleri olan burjuvazi biz işçi sınıfını, yaratmış olduğu sefalet çemberi içersinde tutmaya çalışarak bizlerin üzerinden daha da büyük kârlar elde etmeye çalışıyor. Ancak bugün burjuvazi, bir yandan işçi sınıfına fütursuzca saldırırken diğer yandan da yaratmış olduğu bu sınıftan o denli korkar hale gelmiştir. Bunun en güzel örneği burjuvazinin seçtiği yaşam alanlarıdır. Onlar güvenliklerini sağlamak için şehir merkezlerinin dışında büyük siteler ya da konaklarda oturmaktadırlar. Bu konakların etrafları büyük kale duvarları gibi duvarlarla örülüdür. İçerisinde bulunan paralı güvenlik güçleri ve güvenlik kameraları burjuvaziyi, burjuvazinin yarattığı toplumdan korumak içindir. Dışarıdan gelen birinin bu sitelere rasgele girmesi yasaktır. Öyle ya, gelen kişi burjuvazinin yarattığı bir hırsız olabilir. Siteye ya da konağa giriş için kişinin tüm şeceresini dökmesi gerekir. Kim olduğu, burjuvazinin mekânında ne aradığı, kime geldiği ayrıntılı bir şekilde sorgulanır ve misafir olarak geldiği kişiden de onay alındıktan sonra siteye giriş izni verilir.
Burjuvazinin almış olduğu bu sıkı önlemler, onların aslında kendi yaratmış oldukları toplumdan nasıl da korktuklarını gösteriyor biz işçi sınıfına. Yarattığı canavarın dönüp kendisini yok edeceği korkusu burjuvazinin yüreğine o denli işlemiş ki, sahip olduğu bu zenginliği ancak kendini bu duvarların içerisine hapsederek yaşayabiliyor. Sahil kenarlarında güzel manzaralı evleri de olsa içlerindeki bu korku onların, bu güzelliği, kale duvarlarıyla kapatmasına sebep oluyor.
Bugün burjuva medya her yerde kapkaççılığın, hırsızlığın ne denli arttığından bahsediyor. Bunu, toplumun insani birtakım değerlerini yitirmeye başladığına bağlıyor. İyi de durup dururken yitirmiyor ya bu toplum insani değerlerini! Yahut da iyi ve kötü davranışların doğuştan kişinin içerisinde var olduğunu iddia ediyor burjuvazi. Yani insan doğuştan kapkaççı veya hırsız doğar demeye getiriyor. Bunları yüzsüz bir şekilde dile getiren burjuvazi aslında bal gibi de biliyor ki, bu kokuşmuşluğun sebebi bizzat kendi yarattığı sefalet sistemidir. Bu sefalet sisteminden korkan birileri varsa o da burjuvazinin kendisidir. Koca konaklar içerisinde kendilerini koruma altına almaktadırlar. Peki kimden? Görünürde, hırsızlardan. Ancak bizler biliyoruz ki, burjuvazinin korkusu bu kadar küçük çaplı değildir. Onun asıl korkusu kapitalist sistem var olduğundan bu yana sürekli büyüyen işçi sınıfıdır. Tüm bu önlemler işçi sınıfı mücadelesinin yükselmesi durumunda kendini koruması için aldığı önlemlerdir. Ancak burjuvazi ne kadar korkarsa korksun, ne kadar kaçarsa kaçsın korkunun ecele faydası yoktur. Bugün kendini korumak için yaptırdığı kale duvarları işçi sınıfının eseridir! Kendini korumak için tuttuğu güvenlik güçleri işçi sınıfının çocuklarıdır ve ne yazık ki bugün burjuvazinin halen egemen olmasını sağlayan işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür. Ancak yarın kapitalist düzeni burjuvaziye mezar yapacak olan da örgütlü, devrimci işçi sınıfı olacaktır.
link: MT okuru bir eğitim işçisi, Kapitalizmin Mezar Kazıcıları, 28 Aralık 2005, https://marksist.net/node/577
Yeni İşyerinden Merhaba
Yurtseverlik = Milliyetçilik