Darbe sonrasında hükümet ve Cumhurbaşkanınca yapılan açıklamalarda, vatandaşların şüpheli gördüğü kişileri ihbar etmeleri istendi. Ben de gönüllü olarak bu ihbar furyasına katılıyorum. Şüpheli hal ve hareketleriyle nicedir dikkatimi çeken bazı şahısları devletin en başındaki zat-ı muhteremlere bildirmek istiyorum.
Komşularımı ihbar ediyorum. Komşularım yoksul, komşularım işsiz, komşularım kirasını dahi ödemekte zorlanıyor. Komşularımın evine bazen ev sahibi dayanıyor, bazen icra memurları dayanıyor. Tümü kredi ve banka borçlarını ödemekte zorlanıyor. Komşularımı ihbar ediyorum. Aynı apartmanda Kürtler, Aleviler, Sünniler, Boşnaklar, göçmenler olarak oturuyoruz. Birbirimizle ufak tefek sorunlar dışında bir problem yaşamıyoruz. Hepsi sessiz, sakin, hatta yardımsever insanlar. Ama madem devletimiz sürekli bu konunun üzerinde duruyor, o halde ben de ihbar ediyorum. Komşularımız farklı dinlere, dillere ve kültürlere sahipler. Bu durum “tek”liğimizi bozuyor. Madem bir ve tek olmamız isteniyor, o halde komşularımın bu çok kültürlülüğünü ihbar ediyorum.
Söylediğim gibi, devletimizin ihbar kampanyasına ben de katılıyorum! Meselâ işyerimdeki işçileri ihbar etmek istiyorum. Son zamanlarda içlerinde tuhaf davranmaya başlayanlar oluyor. Büyük çoğunluğu aldığı ücreti yeterli görmüyor. Asgari ücretten ve kesilen vergilerden son derece rahatsızlar. Kıdem tazminatının yok edilmesine tedirginlikle bakıyorlar. Artan mesailer ve ağır çalışma koşulları şimdiden bazılarının meslek hastalıklarına yakalanmasına neden oldu. Rapor almalarını işyeri istemiyor. Ağrılar içinde çalışıyorlar. İhbar ediyorum. Taşeron ve geçici işçiler artık çok tehlikeli olmaya başladı. Kadroya kalmak için yapmadıkları şey kalmadı. Ama kadro sözü verilmeyeceği peşinen kendilerine söylenmesine rağmen umutla bekliyorlar.
Sendikasız işçileri ihbar ediyorum. Sendikaya üye olmak için gizlice örgütleniyorlar. Yakalananlar işten atılıyor ve fakat fabrika önünde direnişe geçiyorlar. Bu durumu gören diğer işçiler dikkat kesiliyorlar. Sonra TOMA’lar ve Çevik Kuvvet gelip bu işçilerin çadırlarını sökmek istiyor. Onlar istiyor ama işçiler iş ve aş için kenetlenip direniyorlar. Onların direnişi diğer işçileri de harekete geçiriyor. Yangın daha da büyüyor. Derken bütün bir sanayi çevresi işçiler ve devlet arasında ikiye bölünüyor. Tahmin edersiniz ki işçi işçiyi tuttukça devletimiz için potansiyel bir tehdit oluşturuyor.
Ücretini alamayan, kredi borcunu ödemeyen, iş bulamayan, sigortası patronlar tarafından yapılmayan tanıdıklarım var. Devletimize onları da ihbar ediyorum. Davranışları, konuşmaları çok dikkat çekiyor. Hiç gülmüyorlar. Hiçbiri hayatından memnun değil. Hepsi bir suçlu arıyor. Hepsi başına gelenlere çok üzülüyor ve “neden ben” diye soruyor. Bu durum ileride çok tehlikeli olabilir. Televizyonlarda dizi, reklâm ve filmlerde hayat çok güzel gösteriliyor. Bizden daha fazla tüketmemizi isteyenler çok ikna edici filmler çekiyorlar. Amma ve lakin modern çağın bu ayinine katılamayan tanıdığım bir sürü insan var ki saatli bomba gibi…
Aslında tanıdıklarımı ihbar ede ede bitiremiyorum. Örneğin kütüphanelerde, kitapçılarda, cafelerde veya parklarda gazete, kitap veya dergi okuyanlar var. Çok tehlikeli olabilirler. Okudukça, araştırdıkça, tartıştıkça sürekli yeni yeni taleplerde bulunuyorlar. Dünyayı internet üzerinden takip edenler var. Bazen devletimizin yanlış dediğini başka halklar normal görüp uyguluyorlar. İşte bu durumda halk ikileme düşüyor. İyisi mi kitap, internet, dergi veya gazete gibi yoldan çıkarıcıları da toptan yasaklamak. Devletimize en acil tarafından ihbar ediyorum. Basılı ve görsel yayınlar derhal durdurulmalı, okuyan ve yazanlar tespit edilmelidir. Böylece bilgi, iletişimi yine yüksek şahsiyetlerin buyrukları gereğince “tek” elden sağlanmış olur. Tek tip vatandaş yani zararsız, uysal, söyleneni anında yapan mucize de gerçekleşmiş olur.
İşsizlerin, yoksulların, borçluların ve evsizlerin sayısı her geçen gün artıyor. Huzursuzluk ve öfke büyüyor. İspiyonluk, ihbarcılık, gözetleme ve ayağı kayan birinin yerine konma vicdansızlığı aldı başını gidiyor. Örgütsüz halk öyledir ki ihbarcı, çıkarcı, ikiyüzlü, köle halktır. Bu devir böyledir. İnsanlığını üç kuruşa satanların düzenidir bu düzen. O nedenle nefes almak bile gittikçe zorlanıyor. Ta ki işçi sınıfı örgütlenip, bilinçlenip, mücadele edip bu düzeni kökten temizleyene kadar…
link: Gebze’den bir işçi, İhbar Ediyorum!, 31 Ağustos 2016, https://marksist.net/node/5256
Vedat Türkali’yi Kaybettik!
"Faşizme, Darbelere, Savaşa Karşı Demokrasi ve Barış İstiyoruz!"