İktidarın uyguladığı ekonomi politikaları halkı adeta uçurumdan aşağı yuvarlıyor. Gerçek enflasyonun yüzde 175’leri bulduğu, hayat pahalılığının emekçilerin belini büktüğü bir süreçten geçiyoruz. Ancak iktidar buna rağmen pembe tablolar çizmeye, ekonominin durumunu “gözlerdeki ışıkla” örtmeye çalışıyor. 2022 yılı bütçesi daha 6 ayını doldurmadan erimiş durumda. Bu aslında uygulanan ekonomi politikalarının iflas ettiğinin net bir göstergesidir.
Nitekim Haziran sonunda Mecliste onaylanan kanunla bütçeye 880 milyar lira ödenek eklenirken, gelirlerin 1 trilyon 80 milyar liraya çıkması öngörüldü. Böylelikle bütçe harcamaları için yılın başında belirlenen ödeneklerde yüzde 50, gelirlerde ise yüzde 70 oranında bir artışa gidilmiş oldu. Rejimin gelir artışını nereden sağlayacağı ise malûm: Ek vergiler! Gider kalemlerini incelediğimizde kaynakların nerelere harcandığını da net bir şekilde görmekteyiz. Örneğin enflasyon nedeniyle daha da yoksullaşan memur ve işçilerin maaşlarını arttırmak için ayrılan kaynak 16 milyar lirayken, Kur Korumalı Mevduata (KKM) ayrılan miktar 40 milyar liradır.
Maaşları mum gibi eriyen memurların, işçilerin, emeklilerin enflasyon üzerinde zam talebine karşı “bütçeye ek yük biner” bahanesini öne süren iktidar, faiz ödemeleri için 89,4 milyar lira, kur korumalı mevduat içinse 40 milyar lira ayırabiliyor. Üstelik 2022 yılı bütçesinde olmamasına rağmen şimdiye kadar 21,5 milyar lira kaynak KKM’ye zaten aktarılmıştır. Yani emekçilerden toplanan vergiler zenginlerin fonlanması için kullanılmaktadır. Siyasi iktidar sermayeyi bin bir şekilde fonlarken, emekçileri enflasyon altında ezim ezim ezmektedir. ENAG’ın açıkladığı altı aylık enflasyon yüzde 71,4 iken, TÜİK asgari ücret ve maaş artışlarını düşük tutmak için bu oranı neredeyse yarıya indirerek yüzde 42,3 olarak açıklamıştır.
İktidar emekçileri sadece vergi kaynağı olarak görmekte, sermaye sınıfını fonlamak için ek vergilerle bütçe gelirlerini arttırmanın hesaplarını yapmaktadır. Nitekim toplanması planlanan 1 trilyon 80 milyar lira verginin büyük bir kısmı emekçilerden alınan dolaylı vergilerden oluşacaktır. Sene başı bütçesinde toplanması planlanan 1 trilyon 448 milyar lira verginin 1029 milyar lirası emekçilerden toplanan dolaylı vergiler ve gelir vergisinden oluşuyordu. Ek bütçeyle emekçilerden toplanacak vergi ise 719 milyar liradır. Örneğin sene başı planlanan 230 milyar liralık özel tüketim vergisine ek bütçeyle birlikte 183 milyar lira daha eklenmiştir. Enflasyon nedeniyle metaların fiyatının aşırı derecede artması otomatik olarak ödenecek vergi rakamlarını yükseltirken, akaryakıta, elektriğe, sigaraya, alkollü içkilere vb. getirilen kesintisiz zamlarla da emekçiler soyulmaktadır.
Emekçiler cephesinde bunlar yaşanırken sermaye şirketleri ve bankalar kârlarına kâr katıyor. Yılın ilk dört ayında, geçen yılın aynı döneminin neredeyse beş katına çıkarak 98 milyar lira kâr eden bankalar da, büyük şirketler de, Erdoğan rejiminin faiz politikasıyla ihya olmuşlardır. Enflasyonun yüzde 180’lere yaklaştığı bir ortamda Merkez Bankası bankalara yüzde 14’le faiz vermekte, şirketler de bankalardan yüzde 25’lerle kredi almaları yetmezmiş gibi, mal ve hizmet ürünlerinin fiyatlamasını enflasyona göre yaparak ekstra kârlar elde etmektedirler.
Toplanan vergilerin sermayenin hizmetine sunulması, bilhassa yandaş sermayenin buradan aslan payını alması, işçi ve emekçi kitlelerinse derin bir yoksulluk içine sürüklenmesi iktidarın bilinçli bir tercihidir. Nitekim Maliye Bakanı Nurettin Nebati kaynakları kimin hizmetine, niçin kullandıklarını, bu politika sebebiyle emekçilerin payına nasıl bir yoksulluk ve sefalet düştüğünü açıkça şöyle itiraf etmiştir: “Dövizi düşürmek için yüksek faiz artışı yapabilirdik. Ama o zaman üretim bundan olumsuz etkilenirdi. Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Yüksek faiz artışı yapardık. O zaman üretim dururdu. Kur korumalı TL’ye geçerek bir yandan doları frenledik. Diğer yandan üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor. Büyümeyi tercih ettiğimiz için büyüme rakamları iyi geliyor, büyüme istihdama da olumlu olarak yansıyor.”
Evet, çarklar dönüyor ama ne pahasına? Tek başına büyüme rakamları ekonominin iyileşmesi açısından bir anlam ifade etmiyor. İktidar yıllardır toplumu büyüme rakamlarıyla oyalıyor ve kandırıyor. Ancak gelinen aşamada bu artık pek mümkün görünmüyor. Çünkü hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi, işsiz sayısının 10 milyonu aşması, özellikle genç işsizliğin artması emekçilerin gözünde büyüme rakamlarını anlamsızlaştırıyor. 2013 yılında kişi başına düşen milli gelir 12.480 dolarken, büyüdüğü iddia edilen ekonomide 7000 dolara düşmüş, hane halkı borcu çığ gibi büyümüştür. Türkiye’nin 17. büyük ekonomiden 22. sıraya gerilemesi de iktidarın propagandasının yalandan ibaret olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bunu iktidarın açıkladığı orta vadeli programlardan da net bir şekilde görebiliyoruz. İktidarın Eylül 2021’de yayınladığı Orta Vadeli Ekonomi Planında (OVP) dolar kurunun 2022’de 9,27 lira, 2023 yılında ise 9,77 lira olacağı öngörülüyordu. Ancak 2021 yılının Aralık ayına geldiğimizde dolar kuru 18 liraya yükselmiş, daha sonra KKM’nin devreye sokulmasıyla 11 liraya düşmüş ve sonra tekrar 17 lirayı aşmıştır. Merkez Bankasının o zamandan bu yana yaptığı tüm kur ve enflasyon tahminleri çöpe gitmiştir ve açıklanan son tahminlerin de tutmaması, döviz kurlarının yeni rekorlar kırması kaçınılmazdır. Görüldüğü üzere açıklanan programlarla gerçeklik arasında derin bir uçurum bulunmaktadır.
İşçi sınıfı örgütsüz olduğu sürece, sorgusuz sualsiz ödediği vergilerle burjuva devletin ve sermayenin finansörlüğünü yapmaya devam edecektir. KKM bunun çok somut bir örneğidir. Hele ki tek adam rejimi altında işçi sınıfının sırtından elde edilen kaynaklar adeta yağmalanmaktadır. İşçi ve emekçi sınıflara bütçeden düşen payın oranındaki artışı ya da azalmayı belirleyen temel etken son tahlilde sınıf mücadelesinin seyridir. Parasız eğitim, sağlık, konut ve sosyal hizmetlerin karşılandığı ve buna göre oluşturulmuş bir bütçe işçi sınıfının yakıcı mücadele konularından biridir. Bütçe kaynaklarının emekçi sınıfların ihtiyaçlarını karşılamaya ayrılması ise işçi sınıfının yükselecek devrimci mücadelesinin yan ürünü olabilir ancak. Böylesi bir mücadelenin varacağı tutarlı hedef ise hiç kuşkusuz işçi sınıfının demokratik iktidarının kurulması olacaktır ve sınıfın çıkarlarını ifade eden bir bütçe de ancak böylesi bir iktidarla mümkün olacaktır.
link: Hakan Sönmez, Ek Bütçe, Yağmalanan Kaynaklar, 15 Temmuz 2022, https://marksist.net/node/7700
Kanada’da da Yerliler Haklarını İstiyor
Sağlık Çalışanlarının Sorunlarına Bir Bakış