1 Mayıs’ın Gerçek Sahipleri Bir Gün Onu Geri Alacak
1 Mayıs Amerikan işçi sınıfının dünya işçi sınıfına tarihsel mirasıdır. Yaşadığımız topraklarda ise bu tarihsel miras 70’li yıllarda yükselen sınıf mücadelesinin etkisiyle Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde çok daha sembolik bir anlama büründü. Türkiye işçi sınıfı 60’lı yıllardan itibaren giderek yükselen sınıf mücadelesini 1976’da yüz binler olup Taksim Meydanına çıkarak taçlandırmıştı. 1977 1 Mayıs’ında yapılan katliam ise Taksim Meydanını işçi sınıfı için sembolik bir miting alanı haline getirdi.
1980 askeri faşist darbesinden sonra ne Türkiye eski Türkiye, ne de işçi sınıfı eski işçi sınıfı oldu. 60’lı ve 70’li yılların şanlı sınıf mücadeleleri unutturulduğu gibi, o yıllar işçi sınıfının zihnine kaos yılları olarak nakşedildi. Ne var ki 1 Mayıs işçi sınıfının meydanlara çıkarak taleplerini ve egemenlere karşı öfkesini dile getirdiği önemli bir mücadele günü olarak, inatçı bir gelenek olarak varlığını belli oranda korudu. Dünyanın çeşitli coğrafyalarının aksine Türkiye’nin sanayi kentlerinin yanı sıra küçük şehirlerinde dahi 1 Mayıs mitinglerinin organize ediliyor olması bunun bir göstergesidir.
İşçi sınıfının ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarının hayati derecede derinleştiği böylesi bir süreçte öfkesini, umudunu, enerjisini akıtabileceği, meydanlarda bir araya gelerek güç bulabileceği önemli bir gün 1 Mayıs. Ancak Türkiye işçi sınıfının kalbi olan İstanbul’da kitlesel ve birleşik bir miting organize etmek, işçi ve emekçileri, gençleri, kadınları meydanlarda bir araya getirmek için ter akıtmak yerine yıllardır sendika bürokratları ve küçük-burjuva sol tarafından alan tartışmalarına sıkıştırılıyor bu önemli mücadele günü. Bu sene ise geçmiş senelerden daha vahim olarak bir burjuva parti olan CHP ile el ele adeta 1 Mayıs sabote edilmiş oldu. İstanbul’da bırakalım birleşik ve kitlesel olmasını, bir miting dahi yapılmadı.
İşçi ve emekçilerin bir araya gelmesini ve örgütlenmesini her alanda engellemeye çalışan faşist rejim Taksim Meydanı yasağını sürdürüyor. Taksim Meydanı’nın tarihsel anlamının arkasına sığınarak işçi sınıfının mücadele günü 1 Mayıs’ı kendileri için bir şova dönüştürmek isteyen CHP ve başta DİSK olmak üzere sendika bürokratları bu yasağı aşacaklarını iddia ettiler. Evdeki hesap çarşıya uymayınca binlerce insanı polis saldırısıyla baş başa bırakarak buluşma noktasından kaçarak uzaklaştılar. Türkiye solunun büyük bir kısmı da olacakları öngörmesine rağmen çeşitli sebeplerle CHP’nin ve DİSK üst bürokrasisinin oynadığı oyunun peşinden sürüklenmeyi tercih etti. Sonuç olarak örgütlü işçi sınıfının kitlesi ve gücü olmadan, entrikalarla, hesap kitaplarla, küçük-burjuvaca kahramanlıkla girişilen sözde Taksim Meydanını geri alma girişimi bir kez daha fiyaskoyla sonuçlandı.
Sınıf devrimcileri olayları, durumları değerlendirirken en çok da sınıf mücadelesini nasıl etkileyeceğini, katkılarını ve zararlarını göz önünde bulundururlar. 1 Mayısların alan tartışmasına sıkıştırılmasının, kitlesel ve birleşik 1 Mayısların organize edilememesinin işçi sınıfının siyasetine en ufak bir faydasının olmadığı ortada. Tersine, unutturulamayan bu önemli mücadele gününün örgütsüz işçi ve emekçiler için burjuva medya tarafından marjinalleştirilmesine sebep oluyor bu tartışmalar ve yaşananlar. Halbuki 1 Mayıs ne sendika bürokratlarının, ne de küçük-burjuva solundur. 1 Mayıs dünya işçi sınıfının mücadele günüdür. Faşist rejimin barikatlarını yıkıp geçebilecek kudrete sahip olan da örgütlü işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı içinde sabırla çalışmadan, ter akıtmadan, işçi sınıfının bağımsız siyasetini yaratmadan, 1 Mayıs’ı ve Taksim Meydanını işçi sınıfının bir talebi haline getirmeden yasaklar, anti-demokratik uygulamalar aşılamaz.
Bizler işçi sınıfının bağımsız siyasetinden yana tutum alarak çalışıyoruz. Bıkmadan, usanmadan mücadele tarihimizi sebatla hayatına dokunduğumuz sınıf kardeşlerimize hatırlatarak, sabırla çalışarak yol alabileceğimizi biliyoruz. Faşist rejimin yasakları ancak bu kararlı mücadeleyle aşılabilir! 1 Mayıslar da, meydanlar da, dünyanın bütün zenginlikleri de ancak bu mücadeleyle gerçek sahibine, yani dünya işçi sınıfına ait olabilir.
link: İstanbul’dan MT okuru bir emekçi kadın, 1 Mayıs’ın Gerçek Sahipleri Bir Gün Onu Geri Alacak, 11 Mayıs 2024, https://marksist.net/node/8260
İlk Adım
Tarih boyunca yazılmış sayısız roman, destan, şiir, bestelenmiş sayısız müzik, çizilmiş sayısız resim ve insan emeğinin ürünü olan her şey… Onları üreten insanların eyleme geçme fikri, yani o ilk adım olmasaydı nasıl ortaya çıkardı? Mesela Nâzım şiirleri için kalemi eline hiç almasa, Kapital Marx için kendi kafasındaki fikirlerden ibaret olarak kalsa ya da Amerikan işçi sınıfı 8 saatlik işgünü için meydanlara çıkıp o ilk adımı atmasa ve insan merakını, heyecanını yok sayıp, önyargılarını kıramayıp o ilk adımı atmasa muhtemelen dünyamız bugünkünden çok daha kötü bir halde olacaktı.
Önümüzde işçi sınıfının bir araya gelip taleplerini haykırması için yılın diğer 364 gününden farklı, paha biçilmez olan 1 Mayıs, yani işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü var. Faşist rejimin grevleri yasakladığı, greve çıkan insanlara polis şiddetiyle karşılık verdiği, ekonomik krizin tüm bedelinin işçi sınıfına ödetildiği şu günlerde işçi sınıfı olarak 1 Mayıs meydanlarına akın edip birlikte taleplerimizi haykırmalı, bu diktatörlüğe hep birlikte karşı koymalıyız. Fakat işyerinden, okuldan veya mahalleden insanları 1 Mayıs’a davet ettiğimizde veya bununla ilgili bir konu açtığımızda genel olarak insanların korkularıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Ömründe hiç 1 Mayıs’a katılmadığı için o insanın 1 Mayıs hakkındaki bilgisi, medyanın ona sunduklarıyla sınırlı kalıyor. Medya ise egemenlerin kontrolünde olduğundan 1 Mayıs’ı “olayların çıktığı” ve polisin eylem yapan insanlara saldırdığı bir gün olarak yansıtıyor. Kısacası medyada gösterilmek istenen gösteriliyor. İşte tam olarak burada bize büyük bir görev düşüyor: Korku ve önyargıyla sarmalanmış o insana doğru yolu gösterebilmek, o ilk adımı atmasını sağlayabilmek bizim için çok önemli.
İşte o ilk adımı atan kişi kendini büyük bir dayanışmanın ve sınıf mücadelesinin içinde buluyor. Yaşadığı sorunları o meydanda korkusuzca diğer işçi kardeşleriyle birlikte haykırıyor ve en önemlisi de örgütlü bir mücadelenin nasıl olduğunun farkına varıyor. İşte bu yüzdendir ki insanları 1 Mayıs’a davet ederken bir elinden siz tutun, gerekirse o ilk adımı birlikte atın ama yeter ki o adımı atın, attırın. Sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya dileğiyle, hepinizin 1 Mayıs’ı kutlu olsun.
link: Gebze’den MT okuru bir işçi-öğrenci, İlk Adım , 29 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8252
Gelin Sesimizi 1 Mayıs Alanlarında Duyuralım!
Cumhurbaşkanının kabinesiyle yaptığı toplantı sonrası, işçilerin ve emekçilerin merakla beklediği açıklama, Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan tarafından yapıldı. Asgari ücrete ara zam yok! Emeklilere de ara zam yok, sadece enflasyon farkı var. Orta Vadeli Program (OVP) taviz verilmeden, işçiler ve emekliler için sert bir şekilde uygulanmaya devam ediliyor. Siyasi iktidar sandıktan çıkan seçim sonuçlarından güya ders aldığını söylediğinde kimileri bir yumuşama beklentisi içine girmişti, gelişmeler bunun böyle olmadığını ortaya koyuyor.
Dünya işçi sınıfının önderleri kapitalizmi anlatırken, verili durum değişse de değişmeyen tek şeyin sınıflar olduğunu tespit etmiş, bu sınıfların da birbiriyle mücadele içinde olduğunu ortaya koymuştur. Bir tarafta üretim araçlarının özel mülkiyetini elinde bulunduran sermaye sınıfı, yani patronlar ve onların siyasi temsilcileri var. Diğer tarafta yaşamak için mücadele eden, karın tokluğuna çalıştırılan ve emeği çalınan işçi sınıfı var.
Bugün de Türkiye’ye baktığımızda sınıf mücadelesinin nasıl cereyan ettiğini görüyoruz. Ekonomik kriz sadece işçi ve emekçilerin sırtına yıkılmış durumda. Başta Saray olmak üzere bakanlarından vekillerine kadar Hazine’nin muslukları onlar için sonuna kadar açılıyor. Ne diyorlar, itibardan tasarruf olmaz! Patronlar için teşvikler, ucuz ve hatta geri ödemesiz krediler veriliyor, vergi afları getiriliyor. O da yetmiyor bize ait İşsizlik Sigortası Fonu sözde istihdam projeleri adı altında yağmalanıyor. Ballı ihaleler, Kur Korumalı Mevduatlar ve daha neler neler... OVP programından şikâyetçi olan bir patron duydunuz mu? Kısacası iktidar ve sermaye sahipleri bir olup krizin faturasını işçi sınıfına ödetmek istiyor.
Kardeşler, olup bitenlere sessiz kalıp 2028’deki seçimleri mi bekleyeceğiz? İşçi sınıfının asıl kurtuluşu örgütlü mücadeleye katılmasıyla olacaktır. Önümüz 1 Mayıs, yani işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Bütün işçileri 1 Mayıs’a davet ediyorum. Ekonomik krizin faturasını ödememek için haydi işçi kardeşim, omuz omuza haykıralım. Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: İstanbul/Avcılar’dan bir emekçi, Gelin Sesimizi 1 Mayıs Alanlarında Duyuralım!, 29 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8251
Sermayenin Heveslerini Kursağında Bırakmak İçin Mücadeleye!
31 Mart seçimleri sürecinde, siyasi iktidarın akıllarda kalan söylemlerinden birisi de şuydu: “Oy yoksa hizmet de yok!” Baştan sona tehdit, şantaj, devletin bütün olanaklarını kullanma, emekçileri yapay temellerde kutuplaştırma... Tüm bunlara rağmen siyasi iktidarın 22 yıldır yalanından, kibrinden, tepedenliğinden bıkan kitleler bu defa tepkisini ortaya koydu. Ya sandığa gitmemeyi tercih etti ya da muhalefet partilerine oy verdi. Şüphesiz ki işçi sınıfının sorunları sandıkta çözülemez. Fakat aynı sorunlar hiçbir şey yapmadan, evde oturarak da çözülemez.
Her türlü dalavereye rağmen AKP’nin büyük hilelerle kapatılamayacak bir oy kaybına uğradığı bir gerçek. Dolayısıyla neredeyse her seçim sonrası büyük bir zafer sarhoşluğu yaşayan rejim sözcüleri, 31 Mart gecesi büyük bir şaşkınlık yaşadılar. Bu durumu sindiremeyen rejim göz göre göre Van’da DEM Partinin kazandığı belediyeyi gasp etmeye çalıştı.
Öte yandan yerel seçimlerde belediyelerin önemli oranda muhalefet partilerine geçmesiyle birlikte, yıllara yayılan vurgunun tüm çıplaklığıyla ortaya saçıldığı görülüyor. Neredeyse bütün belediyeler yağmalanmış, kasaları tam takır olduğu gibi hepsi tam bir borç batağına sürüklenmiş. Görüyoruz ki bir taraftan lüks ve şatafattan, görgüsüzlükten, şımarıklıktan en ufak bir taviz vermeyen rejim unsurları, toplumun paralarını har vurup harman savurmaktan da imtina etmemiş.
Biz işçiler, emekçiler ağır çalışma koşullarında kazandığımız üç kuruşun en az yarısını vergi olarak ödüyoruz. Onlarsa paraya endeksli itibarlarından gram tasarruf etmiyorlar. Biz madenlerde, sanayide, rutubetli ortamlarda ömür tüketiyoruz. Onlarsa bizlerden gasp edilen paralarla günlerini gün ediyorlar. Kıt kanaat yaşayan işçi sınıfını utanmazca nankörlükle suçlayanlar, dünyanın en güzide yerlerinde lüks içinde yaşıyorlar. Sermaye sahiplerine, iktidar yandaşlarına sular seller gibi akan kaynak, sıra işçilere, emeklilere gelince birden buhar olup uçuyor. Dolayısıyla ay sonunu getiremeyen işçilere gelince Çalışma Bakanının açıklaması “işçi ve emeklilere ara zam düşünmüyoruz” şeklinde oluyor. Tabii bu zatı muhteremlere sormak lazım; kimin parasını kime vermiyorsunuz? Neredeyse hemen her gün her şeye zam gelirken işçilere ve emeklilere yılda iki defa komik düzeylerde yapılan zamları da bir lütuf mu sanıyorsunuz?
Keyfi bir şekilde kalem hileleriyle, enflasyon yalanlarıyla zaten kuşa çevrilen ücretlerimiz ayın sonunu görmeden eriyip gidiyor. İşçi kardeşler, sermaye temsilcileri krizin ağır faturasını bize ödetmektedirler. Bir taraftan dünya zenginler listesine yeni zenginler eklenirken, diğer taraftan biz işçilerin boğazındaki lokmalara göz dikilmiştir. Boşaltılan Hazine’nin, belediye kasalarının biz işçilere fatura edilmesine izin vermemeliyiz.
Bizler sermayenin saldırılarına örgütlü bir şekilde karşı durup geri püskürtmezsek yeni saldırılar çorap söküğü gibi gelecektir. İşte bu nedenle hak gasplarına karşı işçi sınıfı olarak 1 Mayıs alanlarında yerimizi almalıyız. Sermayenin saldırılarına karşı ortak taleplerimizi haykırmalı, krizin faturasının işçilere değil patronlara kesilmesini dayatmalıyız. Kıdem tazminatı hakkımız, sendikalaşma hakkımız gibi kazanılmış haklarımızı koruyabilmek için, saldırıları püskürtüp sermayenin heveslerini kursağında bırakmak için harekete geçmeliyiz.
link: İstanbul/Avcılar’dan bir metal işçisi, Sermayenin Heveslerini Kursağında Bırakmak İçin Mücadeleye!, 27 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8249
Okurlarımızdan: Yaşasın 1 Mayıs!
Emperyalist Savaşa Karşı Sınıf Savaşını Yükseltelim!
Ankara’dan MT okuru işçiler
Emperyalist güçlerin hegemonya kapışması dünyamızı adeta bir ateş topuna çeviriyor. Ukrayna’dan Gazze’ye savaş ateşi harlanmaya devam ediyor. İsrail’in Gazze saldırıları altıncı ayına girerken bu saldırılarda çoğunluğu çocuk ve kadın 33 bin Filistinli hayatını kaybetti. Evinden yurdundan edilen 2 milyon insan ağır saldırılar altında yaşama tutunmaya çalışıyor. Burjuva egemenler zalim savaşlarını haklı çıkarmak, dünya halklarının barış ve kardeşlik arzusunu susturmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Geçmişten bugüne halkların, emekçilerin arasına düşmanlık ve nefret tohumları ekiyorlar.
Savaş topların, bombaların patlamaya başladığı andan çok önce başlar. Yıllar boyunca milliyetçilik ve ırkçılıkla zehirlenen kitleler savaşa böyle ikna ediliyorlar. Ama onların her türlü çabalarına karşın dünyanın tüm emekçileri, ezilenleri kardeştir. Bu yüzden İtalya’dan Japonya’ya, İngiltere’den Türkiye’ye, Amerika’dan İsrail’e dünya işçileri savaşı protesto ediyor, “Filistin’e Özgürlük” sloganlarıyla meydanlara çıkıyor. Yılmadan, usanmadan “savaşa hayır” diye haykırıyorlar. Egemenler bu dayanışmayı boğmak için Filistinli emekçilerle dayanışma eylemlerine, savaş karşıtı gösterilere saldırıyor, barış sesini boğmak istiyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar bu seli durduramıyorlar. Dünya işçi sınıfı dostlarına kardeşlik elini uzatmaktan vazgeçmiyor. İşte 1 Mayıs bu seli daha da güçlendireceğimiz gündür.
1 Mayıs “Emperyalist Savaşlara Hayır!” diyen sesimizin en güçlü çıkacağı gündür. Geçmişten bugüne işçi sınıfının mücadelesinin sönmeyen ateşini temsil eden 1 Mayıs, barış ve özgürlük mücadelemizin en görkemli temsilidir.1 Mayıs dünya işçi sınıfının talepleri ve sloganlarıyla alanları doldurduğu bir mücadele günüdür. Dünya işçilerinin, ezilen halkların tüm özlem ve hayalleri 1 Mayıs’ta coşkuyla yankılanır. Dünyamızı cehenneme çeviren kapitalist zorbalığa karşı 1 Mayıs’ta barış ve özgürlük talebimizi daha da yükseğe çıkartalım. Her ulustan egemenlerin, emperyalist savaştan çıkarları olanların karşısına örgütlü işçi sınıfı olarak dikilelim. Emperyalist savaşa karşı sınıf savaşını yükseltelim! Sınıfsız, savaşsız, eşit ve özgür bir dünya için haykıralım:
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği!
Yürüyelim!
Adana’dan MT okuru işçiler
Kapitalizm 21. yüzyılda, onu savunan tüm burjuva yazar ve çizerlerin hayalini kurduğu bir yükselişi ve refahı getirmedi. Tam aksine, kapitalizm bugün çok daha derin bir sistem krizi içinde debelenip duruyor. Bu sistemsel kriz kapitalizmi bir çıkışsızlıkla karşı karşıya getirmiş durumda. Bu çıkışsızlık kendini emperyalist savaşlarla da tarih sahnesine sürmüş bulunuyor. Artan işsizlik, gelecek kaygısı, savaşlarla yok olan insanlar… Bu barbarlık değil de nedir? Kapitalist sistem içinde kalarak, insanlığın bir geleceği yok. Daha çok kan, daha çok yıkım ve gözyaşları. Dünyamız bugün bunları yaşıyor.
Biz işçilerin kapitalist sömürü ve yıkıma karşı mücadele etmekten başka bir çıkış, bir kurtuluş yolu bulunmuyor. Bu 1 Mayıs’ta da milyonlar sokaklara akacak. Kapitalizme ve savaşlara karşı öfkelerini haykıracaklar. Yani umut var. Umudumuz var. Umut örgütlü işçi sınıfının kapitalizme karşı uluslararası mücadelesinde. Bu mücadelemiz biz işçileri dünyanın her yerinde sınıf kardeşlerimizle yan yana getiriyor. Sınıf kardeşlerimizle omuz omuza bu ortak mücadelenin ateşini büyütelim. Daha kararlı adımlarla çoğalarak kendi kurtuluşumuza yürüyelim!
Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadelesi!
Yaşasın 1 Mayıs!
Bıjı Yek Gulan
Kahrolsun Emperyalist ve Haksız Savaşlar!
Yaşasın Sosyalizm!
Haykıracağız Bir Ağızdan!
Sefaköy’den bir eğitim işçisi
Adına sınıflar savaşı denen savaşın içine doğan kuşaklarız. Bu savaşı biz başlatmadık ama bir gün mutlaka bu savaşı kazanacağız. Buna inancımız tam! Bizler ya da bizim yolumuzdan gelenler, bu savaşın galipleri olacaktır. Bugün için düşman çok acımasız ve çok örgütlü. Nicelerimizi türlü şekillerde aldı aramızdan. Hayat tüm çelişkileriyle devam ediyor. Mücadelemiz de sürmekte ve sürecek.
1 Mayıs düşmana korku, dostlara güven veren bir gündür bizim için. Düşmanımız dünyanın bugünkü tüm egemenleri yani burjuvazi, dostlar ise dünya işçi sınıfı. Farklı milletlerden, dillerden, dinlerden dünyanın tüm mülksüzleri. Düşmanlar korksunlar, mezarlarını kazıyoruz gece gündüz! Bizden çaldıklarının hesabını soracağız bir bir! Dostlar görsünler, duysunlar meydanlarda bizi… Dünyanın bütün meydanlarında olacağız o gün ve haykıracağız hep bir ağızdan özgürlük türkülerimizi…
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: okurlarımızdan, Okurlarımızdan: Yaşasın 1 Mayıs!, 24 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8247
1 Mayıs: Bir Günden Çok Daha Fazlası!
Dünyanın çarklarını döndüren işçileri makinenin bir parçasından ibaret gören, uzun ve yorucu mesai saatleri boyunca enerjisini dibine kadar sömüren bu vahşi düzen değişebilir mi? Emek veren, üreten, yaşamın tüm zenginliklerini var eden dünya üzerindeki yüz milyonlarca işçinin maruz kaldığı çalışma koşulları düzelebilir mi? İşte bu soruların cevabını Avustralya’dan Amerika’ya, Fransa’dan İngiltere’ye talepleri etrafında birleşen, örgütlenen ve mücadele eden işçiler 1886 yılında tarihe altın harflerle kazıyarak verdiler. Tarihe “1 Mayıs” diye yazdılar! Gerçekten de günümüzden 138 yıl önce 1 Mayıs 1886’da mücadeleye girişen yüz binlerce işçinin 8 saatlik işgünü mücadelesi, örgütlü işçilerin ne denli büyük bir gücü olduğunu dosta düşmana göstermiştir. Bu nedenle sınıfımızın şanlı Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs bir günden çok daha fazlasıdır bizler için.
İşçi sınıfının gençliği olarak heyecanla, coşkuyla meydanlara aktığımız gündür 1 Mayıs. O gün ellerimiz bizleri birbirimizle rekabete sokmaya çalışan patronlar için çalışmaz, tarihsel bir mücadele bayrağını en yükseklerde dalgalandırmak için hep birlikte çalışırız! Bizleri yapay kutuplaştırmalarla bölmek isteyen egemenlere karşı savaşsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelemizi bütün renklerimizle haykırırız. Kapitalist düzenin egemenleri bu şanlı günü tarihsel anlamından koparıp içini boşaltmaya çalışsalar da sosyalist bir dünya mücadelesi demektir 1 Mayıs bizler için.
Türkiye tarihindeki en büyük yoksullaşmanın yaşandığı, çalışma saatlerinin uzadığı ve güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaştığı bir dönemde karşılıyoruz 1 Mayıs’ı. Fakat tabii ki bugünlere bir anda gelmedik… Kapitalist egemenler 1980 dönemecinden itibaren ücretlerinin düşürülmesi, sosyal haklarının yontulması için işçi sınıfına sistematik olarak saldırmaya başladılar. Bugüne kadar gelinen süreçte emeklilik hakkımızdan sosyal güvenceye varan çeşitli kazanımlarımızı tırpanlayıp bizleri yoksulluğa mahkûm ettiler. Fabrikalarda, hizmet sektöründe çalışan işçiler olarak kredi kartları olmadan bir sonraki ayı getiremez olduk…
Türkiye işçi sınıfı olarak henüz güçlü bir sınıf hareketine sahip olamadığımız için bu ve benzeri saldırıların hesabını soramıyoruz. Çünkü ekonomik ve sosyal saldırılara eşlik eden ideolojik saldırılar örgütsüz olan işçi ve emekçileri böldü, ayrıştırdı. Günümüzde sermayenin temsilcisi siyasi iktidar milliyetçi ideolojisini daha da köpürterek topluma şırınga ediyor. Bu iklimde göçmenlere yönelik ırkçı yaklaşımların önü alınamıyor. Ucuz işgücü kaynağı olarak sömürülen göçmen işçiler topluma ekonomik sorunların kaynağıymış gibi gösteriliyor. Ne yazık ki örgütsüz olduğu için sınıf bilinci olmayan işçilerin büyük çoğunluğu da bu yalanlara inanabiliyor.
Bütün bu ideolojik ve ekonomik saldırılara rağmen tarihsel bilince sahip olan sınıf bilinçli işçiler olarak biliyoruz ki hiçbir karanlık ebedi değildir! Ancak bu koşulları değiştirecek güç de yine bizden başkası değildir. 1 Mayıs’ın yaşayan ruhu bize neyi nasıl yapmamız gerektiğini açıkça gösteriyor. Egemenlerin yalan bombardımanına karşı sınıf cephesini örmek, yaşamın tüm zenginliklerini üreten işçiler olarak birleşmek ve dayanışma içinde olmak zorundayız.
Önümüz 1 Mayıs… Örgütlü mücadeleyi seçmiş genç işçiler olarak etrafımızdaki insanları da bu bilinçle 1 Mayıs’ta meydanlara taşıyacağız. 1 Mayıs’ın ruhuna yakışır şekilde çalışmaktan, kortejimize yeni insanları katmaktan geri durmayalım!
link: Gebze’den genç bir işçi, 1 Mayıs: Bir Günden Çok Daha Fazlası!, 22 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8245
Haydi, 1 Mayıs’a!
İnsanlık kapitalizmin esareti altında her yeni güne yıkımlarla uyanıyor. Yayılarak devam eden Üçüncü Emperyalist Paylaşım Savaşı, açlık, artan kitlesel işsizlik, iklim krizi, alınmayan önlemlerle gelen seller, yangınlar, kuraklıklar, depremler, milyonların göç yollarında heba olan yaşamları ve dahası, dahası… Kapitalizm işçi sınıfına cehennemi yaşatmaktan geri durmuyor, durmayacak!
Geçtiğimiz yıl bölgemizde yaşanan deprem de kapitalizmin insanlık için nasıl bir felâket olduğunu yeniden göstermiş bulunmakta. Yıllar boyunca yapılan uyarılara, kapitalizmin doyumsuz kâr hırsı yüzünden kulak asılmadı ve hiçbir önlem alınmadığı gibi yıkımın boyutlarını büyütecek politikalar hayata geçirildi. Göz göre göre emekçilerin yaşamı karartıldı. Deprem sırasında ve sonrasında yapılanlar ise bu tavrı daha net somutlayıp işçi sınıfının yaşamının egemenler için ne denli önemsiz olduğunu yeniden kanıtladı. Tek derdi daha fazla kâr olan burjuvazi depremi yeni bir rant kapısı olarak değerlendirdi.
Ama bize başka şeyleri de gösterdi 6 Şubat depremleri. Dayanışmayı yeşertmek, emekçilerin acılarını yüreğinde hissedip elindeki avucundakini depremzedelerle paylaşmak için didinen milyonlarca işçi var. Hem de dünyanın dört bir tarafında. Bir yanda doğal bir afeti emekçiler için büyük bir felâkete dönüştüren kapitalistler durumu kendileri için fırsata çevirmek için avuçlarını ovuştururken, diğer yanda birbirinin dilini bile bilmeyen işçiler dayanışmayı örgütleme telaşındaydı.
Bu vesileyle bir kez daha gördük ki işçi sınıfının dostu yine işçi sınıfıdır!
Gördük ki örgütlülük hayat kurtarır!
Gördük ki dayanışma için seferber olanlar sosyalist örgütler ve gönüllü emekçilerdi!
Gördük ki çeşitli ülkelerden gelen işçi ekipleri vs. ile işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışması elzemdir!
Önümüz 1 Mayıs dostlar. İşçi sınıfı olarak bizler örgütlü oldukça ve örgütlü kaldıkça mücadelemizi her yerde büyütüp yol alırız. İşçi sınıfı olarak kapitalizmi yeryüzünden silip dünyayı cennete çevirmek bizim ellerimizde. Sınıfların olmadığı, savaşların olmadığı, özgür ve bolluk dolu bir dünyayı kurmak bizim ellerimizde! Bu 1 Mayıs’ta da tüm dünyada işçiler meydanlarda olacak. Sen de durma haydi, 1 Mayıs’a!
link: Mersin’den bir grup işçi, Haydi, 1 Mayıs’a!, 19 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8243
Tek Başına Kurtuluş Yok, Haydi 1 Mayıs’a!
Bugün ekonomik kriz, işsizlik kırbacı tüm dünya işçi sınıfını bunaltıyor. Kâr amaçlı yapılan dünya paylaşım savaşı sadece yayıldığı bölgedeki emekçileri yakmakla kalmıyor, tüm burjuva devletlerin ordularını büyütmesi, savaş bütçelerini arttırmasıyla dünya işçi sınıfının ekmeğinden aşından eksiltiyor. Yayılan savaş üretim ve ulaştırma zincirini etkileyerek fiyatların yükselmesine yol açıyor. Yükseltilen faşizm, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı işçi sınıfını kör ederek kendi sınıfsal ihtiyaçlarını gözetmesine ve bir sınıf olarak sömürücülerine karşı birleşmesine engel oluyor. Dünya emekçileri Filistin, Ukrayna, Suriye gibi cepheler üzerinden bile kutuplaştırılmaya, kör edilmeye çalışılıyor. Halkların tarafında olmak seçeneği değil bir devletin ya da diğer bir otoritenin tarafında olmak seçenekleri dayatılıyor.
Dünyadaki ekonomik kriz koşullarına Türkiye özelinde egemen sınıfın pervasız yağma ve sömürüsü de eklendiğinde geçim koşulları daha da ağırlaşıyor. Totaliter rejim altında siyasal baskılar işçi sınıfını felçleştirmiş durumda ve baskılara karşı yeterli direnç gösterilemiyor. Rejimin sadece işçi sınıfına değil toplumdaki tüm mücadele mevzilerine saldırmasının egemenlere asıl faydası tam da bu. Felçleşmiş, kabuğuna sinmiş bir işçi sınıfı ve daha rahat sömürü.
Biz sağlık emekçileri de bu süreçten payımıza düşeni alıyoruz: Fazla mesailer ve sağlıksız çalışma koşulları, vardiyalı çalışan ebeveynler için kreş ve gündüz bakımevi krizi, sağlıksız yemekler ve dinlenme ortamlarının eksikliği, düşük ücretler ve geçim zorluğu ile boğuşuyoruz. Barınmaya, yeterli gıdaya, eğitime ulaşım bizler için de sorundur. Üstelik nitelikli sağlık hizmetine ulaşmak sağlık emekçileri için bile krize dönüşmüş durumda. Öyle ki sağlık çalışanı arkadaşlarımız kendi çalıştığı hastanede değil özel hastanede hastalığına çare aramak zorunda kalıyor.
Özel hastane kapasiteleri kat kat artarken devlet kurumlarında randevu bulunamaz hale geldi. Bazı tetkiklere aylar sonrasına, bazı ameliyatlara ve diş tedavilerine yıllar sonrasına randevu veriliyor. Koruyucu sağlık hizmetlerine gerekli önem verilmiyor. Kanser teşhisi konup tetkikler tamamlanana kadar aylar yıllar geçiyor, kanser ilerliyor. Sağlık hizmet sunumundaki sorunlar ve eksiklikleri “içeriden” baktığımızda apaçık görüyoruz ve biz sağlıkçılar bunu çalışma sahalarımızda gündem ediyoruz. Sağlık alanındaki sorunlar sadece çalışanların sorunu değildir. Dolayısıyla sağlık hizmeti alan emekçilerin de sağlık alanındaki sorunlara karşı mücadele etmesinin önemini gündemimize alıyoruz.
Ayrıca çevre katliamı, suyumuzun, gıdamızın zehirlenmesi, hemen hepsi önlenebilir iş kazaları, iş cinayetleri, meslek hastalıkları bu sistemin günahları arasında. Ülkenin uyuşturucu tacirlerinin cenneti konumuna gelmesi halk sağlığının ayrı bir boyutunu oluşturuyor. En yıkıcı halk sağlığı sorunlarından biri olan savaş büyüyerek yeni bölgelere ilerliyor.
Peki ne yapmalıyız? Bu abluka nasıl dağıtılır? Biz biliyoruz ki sorunlarımızın köklü bir şekilde çözülmesi için kapitalist özel mülkiyetin son bulması, üretim sürecinin yönetiminin ve denetiminin üretenlerin eline geçmesi gerekir. İşçi sınıfının örgütlülüğünü bu bilinçle yükseltmek, sendikalaşmak ve var olan sınıf örgütlerini güçlendirmek gerekiyor. Toplumun üzerindeki baskıların her türlüsüne karşı çıkmak, işçilerin kendi sorunlarının yanı sıra tüm toplumsal sorunlar konusunda politika geliştirmesini ve birlikte davranmasını sağlamak gerekiyor. Emekçilerin kendilerini doğrudan ilgilendiren sorunların yanı sıra, Filistin soykırımı, çevre sorunları gibi duyarlı oldukları diğer konularda da onları aktif mücadele alanına çekmeye çalışmalı, çözüme yürüyüşün bir parçası olmalarını sağlamalıyız. 1 Mayıs gibi mücadele alanlarına dostlarımıza davetimizi örgütlemeliyiz. İşçi sınıfının içinde yürütülen sabırlı çalışmalar totaliter rejimin ablukasında gedikler açacaktır.
Enternasyonalizm bayrağı işçi sınıfı için vazgeçilmezdir. Dil, din, ırk, milliyet, sosyal statü ayrımı gözetmeksizin sağlık hizmetini herkese vermeye adanmış sağlık emekçilerine aslında bunu anlatmak kolaydır. Toplum sağlığı söz konusu olunca Türkiyeli sağlıkçı ayrı, Amerikalı, Yunanlı vb. sağlıkçı ayrı düşünmez. Sağlık için gereken neyse onu gözetir, gözetmelidir. Bu doğrultuda sağlıkçı kendi devletini “milletini” kayırmaz, taraf tutmaz. Aslında bu insanî olandır da aynı zamanda.
Öte yandan bir coğrafyadaki işçilerin hakları ilerler veya gerilerse diğer coğrafyalardakilerinki de aynı yönde ilerler veya geriler. Bu nedenle işçi sınıfı doğal olarak enternasyonal bir mücadele vermelidir. Biz toplumcu sağlık emekçileri sınıf mücadelesini tam da böyle kavrıyoruz. Sağlık emekçilerinin orta sınıf serbest emekçi unsurları eriyip gitti ve hekimler de dâhil olmak üzere sağlık çalışanları büyük oranda ücretli işçi olmuş durumdadır. Bu durumda sağlık işçilerinin de kaderi dünya işçi sınıfının kaderiyle ortaktır. Ama asıl olarak tüm toplumu tehdit eden küresel bir ekonomik düzen varken tüm toplum kenetlenmelidir. Tüm toplumu kurtuluş hedefinde kenetleyecek güç ise dünya işçi sınıfından başkası değildir.
Önümüz 1 Mayıs. 1 Mayıs, bütün dünya işçi sınıfını ve emekçileri alanlarda birleştiren büyük bir gün. Miting alanını, sendikaların, politik örgütlerin, demokratik kitle örgütlerinin kortejlerini gören her bir arkadaşımız sınıfın potansiyelini de görecek, neler yapabileceğimize inancı artacak, olasılıkla kendi çevresinde mücadelenin bir parçası olacak ve belli bir dönüşüm geçirecektir. 1 Mayısa katılalım, çevremizdeki tüm emekçileri katalım. Sınıf bilinçli, enternasyonalist, toplumcu sağlık emekçileri olarak bizler tüm sağlık emekçilerini ve sınıf kardeşlerimizi mücadele alanlarına davet ediyoruz. Yanında kaç kişi getiriyorsun diye soruyoruz. Tek başına kurtuluş yok. Savaş tamtamları çalarken, savaş alevleri Türkiye’ye sıçrıyorken örgütlenmekten başka çözüm yok. Haydi, 1 Mayısa!
link: İstanbul’dan MT okuru sağlık emekçileri, Tek Başına Kurtuluş Yok, Haydi 1 Mayıs’a!, 16 Nisan 2024, https://marksist.net/node/8240
Dünyaya Barış İşçilerle Gelecek
Burjuvazinin tüm dünyada saldırıları o boyutta ki, işçi sınıfının 200 yıllık mücadele tarihinin tüm kazanımları birer birer elinden alınıyor. Ekonomik kriz, yoksullaşma, açlık, işsizlik, yüz milyonları bulan göçmenler, ekolojik kriz ve aslında bu sorunlarla doğrudan bağlantılı olan 3. Dünya Savaşı, içinden geçtiğimiz dönemin kısa bir özeti. Egemenler Ukrayna’da alevlenen cepheyle beraber savaşın şiddetini arttırarak işçilerin, emekçilerin zihinlerine saldırıyor ve kitleleri savaşa hazırlıyor. Tıpkı 1. ve 2. Dünya Savaşlarında yaptıkları gibi. Savaş yoluyla kendi yarattıkları krizi aşmak istiyorlar ve kitleleri de bu savaşa ikna etmeye çalışıyorlar. Yalanlarına kanmayan, ikna olmayan, emperyalist savaşa karşı çıkan, demokratik ve ekonomik hakları için mücadele eden, bunun için örgütlenen işçiler olduğundaysa burjuva diktatörlüğün üzerindeki demokrasi şalı kalkıyor. Egemenler hak arayan işçilere sopa göstermekten geri durmuyor.
Artık insanlık için hiçbir olumlu gelecek vaat etmeyen kapitalist sistemin efendileri işçi sınıfının en ufak bir talebine dahi tahammül edemiyorlar. Bu da işçilerin siyasete ilgisini arttırıyor ama işçiler örgütsüz olduklarında yolları yine burjuvazinin oyunlarıyla kesiliyor. Fakat örgütlü olduklarında işin renginin değiştiğinin epeyce örneği var tarihimizde. Mesela bu sene 136. yıldönümünü kutlayacağımız şanlı 1 Mayıs’ımız. 8 saatlik işgünü talebi etrafında bir araya gelmiş işçilerin yıllar süren, ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya yayılan mücadelesi kazanımla sonuçlanmakla kalmadı. Yıllar içinde tüm dünya işçileri tarafından sahiplenilen ve her yıl kutlanılan bir mücadele günü ortaya çıktı. 1 Mayıs geleneği bize işçi sınıfının tüm dünyada çıkarları ve talepleri ortak, enternasyonal bir sınıf olduğunu ve doğru örgütlenme ile başaramayacağı hiçbir şeyin olmadığını gösteriyor.
Bugün Yunanistan ve İtalya’da gördüğümüz üzere limanlarda gemilere silah yüklemeyi reddeden işçiler, emperyalistlerin savaşına ortak olmayacaklarını ilan ediyorlar. Dili, dini, ırkı ne olursa olsun diğer emekçilerin ölümüne yol açacak, hayatlarını karartacak silahları yüklemeyi reddediyorlar. Hangi milletten olursa olsun, saçının, gözünün rengine, inancına bakmadan göçmen emekçilere kucaklarını açanlar yine emekçilerdir. İşte bu tutum 1 Mayıs ruhunun devamı, bir parçasıdır.
Dün 1 Mayıs alanlarında çakılan kıvılcımın bugün tüm dünyada kapitalist sistemi kökünden yıkacak bir yangına dönüştürülmesi için en uygun zamanlardan birindeyiz. Bize bu umudu veren tek başına nesnel koşulların olgunluğu değildir. Aynı zamanda işçi sınıfının enternasyonalist devrimci örgütünü yaratma çabasını büyütmemizdir. Ne mutlu ki dünya işçi sınıfının kutup yıldızı enternasyonalist mücadelenin içerisinde yeni bir dünyayı kuracağımıza olan inancımızı büyütüyoruz. Ne mutlu ki nice kutup yıldızları bu mücadelenin içinde ışıyor ve ışımaya devam edecek.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın İşçi Sınıfının Enternasyonal Mücadelesi!
link: Ankara’dan MT okurları, Dünyaya Barış İşçilerle Gelecek, 20 Nisan 2022, https://marksist.net/node/7624
Dayanışma Ruhuyla 1 Mayıs Alanlarına!
“Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim, akarsuyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı…” der Nâzım usta. İçinde yaşadığımız kahrolası düzen iyileşmek bir tarafa gün geçtikçe kötüleşiyor. Ekonomik krizin büyümesiyle artan işsizlik, büyüyen yoksulluk, gasp edilen haklarımız, kadın cinayetlerinin artması, doğanın talanı, yayılmaya devam eden emperyalist savaş ve buna bağlı göçler, açlık, ölüm… Bu düzenin işçi sınıfına reva gördüğü yaşam işte bu! Bizler tabii ki böyle bir yaşamı kabul etmiyoruz.
Pek çoğu tırpanlanan haklarımızın hiçbiri bizlere gökten zembille inmemiştir. Bizler geçmiş uluslararası işçi kuşaklarının kıran kırana mücadelesiyle kazandığı haklara sahibiz. Ve bu hakları koruyup büyütebilmek de bütünüyle işçi sınıfının kararlılığına ve mücadeleye atılmasına bağlıdır. Nitekim 1 Mayıs da işçi sınıfının anlı şanlı mücadelesiyle kazanılmış bir gündür. Ve bu yüzden anlamı biz işçiler için büyüktür.
Son yıllarda pandemi bahane edilerek alanlara çıkmamız engellenmeye çalışıldı. Meydanlarda gür sesle haykırıp dayanışmamızı büyütmemiz engellendi. Umut ediyoruz ki bu 1 Mayıs’ı birlik ve dayanışmayla meydanlara akarak kutlayacağız. İyi olana, güzel olana dair ne varsa avuçlarımızın arasından toz olup uçmaması, birlikte, bir arada, kararlı olmamıza örgütlülüğümüze bağlıdır. Bizimkisi kaderine teslim olmayanların süregelen hikâyesidir. Mücadelemiz taşı delen çınar ağaçları gibi köklüdür ve onun kadar dirayetli, uzun soluklu olmalıdır!
Yaşasın Dünya İşçi Sınıfının Şanlı 1 Mayıs’ı!
link: Mersin’den Marksist Tutum okuru genç işçiler, Dayanışma Ruhuyla 1 Mayıs Alanlarına!, 15 Nisan 2022, https://marksist.net/node/7620
O Ateşi Asla Söndüremeyecekler!
Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, 8 saatlik işgünü mücadelesinin sembolüdür. Avrupa ve Amerika’da 1800’lü yıllar, çalışma koşullarının ve iş saatlerinin insanlık dışı, sömürünün dizginsiz olduğu, işçi sınıfının iliklerine kadar sömürüldüğü korkunç yıllardı. Özellikle kadın ve çocuk işçilerin hayatları günde 16 saate varan çalışma süreleriyle ellerinden alınıyordu. Bu kadar fazla çalışmalarına rağmen paylarına ancak bir baraka, bir kuru ekmek düşüyordu. Bu gidişata dur demek ve daha iyi koşullarda çalışmak için işçiler “8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canımız ne isterse” diyerek grevler örgütlediler. Özetle, 1 Mayıs’ın doğuşuna zemin hazırlayan şey bu dizginsiz sömürü ve onun karşısında duran mücadeleci işçilerdi. Çünkü bir yerde sömürü varsa orada sömürüye başkaldıranlar da mutlaka vardır. Bu nedenle 1 Mayıs tüm dünyada sömürüye karşı işçi sınıfının özgürlük mücadelesinin bir sembolü olmuştur.
Ekonomik krizin, haksız savaşların, çıkışsızlığın ve gelecek kaygısının artık arşa ulaştığı bu süreçte mücadelenin sembol günlerinden biri olan 1 Mayıs’a işçi sınıfı gençliği olarak sahip çıkıyoruz. İçinden geçtiğimiz bu karanlık dönemde birliğin, mücadelenin ve dayanışmanın önemi daha da hayati bir hal almış durumdadır. Özellikle gençliğin mücadeleye atılması ve kapitalizme karşı işçi sınıfı saflarında mücadele etmesi yitip gitmemek için çok önemlidir. Kapitalizmin gelmiş olduğu çürümüşlük aşamasında gençliğin başka bir çıkış yolu yoktur.
Kapitalist sistemin efendileri, gençliğin sınıf mücadelesinden uzak durması, yaratılan mücadele geleneklerinden bihaber olması, geçmişi unutması için türlü oyunlar tezgâhlarlar. Gençliği, bireysel kurtuluşun mümkün olduğuna, çabalarlarsa iyi bir hayatın onları beklediği yalanına inandırırlar ve oyalarlar. Çünkü sömürücü egemenler bilirler gençlerin safını ve sınıfını bildiğinde neler olduğunu. Onları tarihin çöp tenekesine yollayacak olan işçi sınıfının nasıl da daha güçlü olacağını bilirler. Tam da bu yüzden gençliği mücadele geleneğinden uzak tutmanın türlü yollarını arar dururlar. Marksist Tutumcu gençler olarak düşmanımızı, kapitalizmi iyi tanıyoruz ve önümüzde deniz feneri gibi ışıldayan bir mücadele kılavuzumuz var.
“Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada burada veya orada, arkanızda ve önünüzde, her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremezsiniz” diye haykırıyordu mahkeme salonunda işçi önderi August Spies. Bizler de bugün bu karanlık dönemde aynı inançla yürüyoruz. Bizler, 1886’da yakılan o gizli ateşi, 1 Mayıs geleneğini bugün devralan gençleriz ve o ateş bu karanlığı dağıtana, yarınlarımızı aydınlığa kavuşturana kadar mücadelemiz sürecek. Yineliyoruz! Bu ateşi asla söndüremeyecekler!
Yaşasın 1 Mayıs!
link: İstanbul’dan Marksist Tutumcu gençler, O Ateşi Asla Söndüremeyecekler!, 15 Nisan 2022, https://marksist.net/node/7619
Milyonlar Aç, Milyonlar İşsiz, İşte Kapitalist Sisteminiz!
İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı! İşçi sınıfı 1 Mayıs’ı insanın hayatını karartan bu sorunların katmerlenerek arttığı koşullarda karşılıyor. Oysa 21. yüzyılda üretici güçlerin geldiği düzey sayesinde tüm insanlığı doyuracak ve toplumsal ihtiyaçları karşılayacak bir üretimin mümkün olduğunu biliyoruz. Ne var ki kapitalist üretim tarzı tüm insanlığın değil, bir avuç azınlığın çıkarlarına göre işlediği için, yüz milyonlarca insan için yaşam hayatta kalma mücadelesi demek.
Türkiye’de de milyonlarca insan yoksullukla boğuşurken, egemenler sefahat içinde yüzüyorlar. Sayıları milyonları bulan işsizler ordusu çığ gibi büyümektedir. Özellikle genç nüfusta işsizlik had safhadadır. Gencecik yaşta işsizliğe mahkûm edilen insanlar, çıkışsızlık ve değersizlik hissi yaşayarak gelecekten umutlarını kesiyorlar. Üniversiteden yeni mezun olan gençler bıraktık kendi bölümlerinde bir iş bulmayı, sigortasız ve asgari ücretin altında çalışmaya mahkûm ediliyorlar. Sağlık Bakanlığının Adıyaman’da açtığı 53 kişilik işçi kadrosuna 25 bin kişinin başvurması işsizliğin ne kadar can yakıcı bir boyutta olduğunu çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Son yıllarda onlarca insan, işsizlik, geçim sıkıntısı, geleceksizlik yüzünden bunalıma girip yaşamlarına son verdi. İşsizlikle beraber yoksulluğun artması, alım gücünün düşmesi, gıdadan akaryakıta, elektrikten, doğalgaza hemen her şeye her gün fahiş zamların gelmesi emekçileri nefessiz bırakıyor. Emeklisinden çalışır durumdaki işçisine, gencinden yaşlısına büyük bir çoğunluk artan ölçüde fakirleşmektedir. Sağlıklı beslenmeyi bir kenara koyalım, emekçiler karınlarını doyurabilmek için market market gezip en “uygun” fiyatlı olan ürünleri almanın derdine düşmüş durumdadırlar. Pazarlarda çürümüş sebzeleri toplayanından, Halk Ekmek kuyruklarının uzayıp gitmesine kadar fakirliğin gizlenemeyecek boyuta gelmesi karşısında muktedirler “fakirlik yok, varlık kuyruğu bunlar” deyip aklımızla alay edebiliyorlar. “Benzin kuyrukları araç fazlalığından”, “çok kuyruk olduğu için ete zam yaptık”, “uzun süre aç kalmak ömrü uzatır”, “çok et yemek sağlıklı değil”, “akaryakıt zamları sağlıklı ulaşımı, bisiklet kullanımını arttırdı” vb. zırvalamalar saymakla bitmiyor.
Bu gibi örnekler işçi-emekçilerde öfkeyi biriktirmekte, bir şeyler yapmak gerektiği duygusunu güçlendirmektedir. 2022 yılının başından bu yana Türkiye’nin batısından doğusuna kadar zamlara, düşük ücretlere, hayat pahalılığına karşı eylemler yükselmektedir. İşçi sınıfında öfke birikmekte, tahammül sınırları azalmaktadır. Yaşanan derin yoksulluğun sebebi kapitalizmin ta kendisidir. Kapitalizm hiçbir zaman emekçilere müreffeh bir yaşam sunmayacak. Kriz içinde debelenen kapitalizm, işçi sınıfına yeryüzünde cehennemi yaşatıyor. Egemenler krizin faturasını biz emekçilere kesmek istiyorlar. Önümüz 1 Mayıs. Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı dünya işçi sınıfı olarak çok zor şartlar altında karşılıyoruz. Kapitalizme karşı biriken öfkemizi haykırmak için güçlü birlikler kurmalıyız. Bize reva görülen bu rezil yaşama hayır demeliyiz. Biliyoruz ki, bu sistem altında işçi sınıfının payına hep açlık, yoksulluk, uzun çalışma saatleri, hayat pahalılığı, işsizlik ve acılar düşmektedir. Kapitalizm var oldukça dünyamız ve insanlık gün yüzü görmeyecektir. Bu 1 Mayıs’ta da açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, sömürüye, savaşlara ve zulme karşı dünyanın her yerinden işçilerin sisteme olan öfkesi yankılanacak. Seslerimizi birleştirip, 1 MAYIS ruhu ile örgütlü mücadelemizi, dayanışmamızı büyütelim.
Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: İstanbul Anadolu Yakasından bir grup işçi, Milyonlar Aç, Milyonlar İşsiz, İşte Kapitalist Sisteminiz!, 12 Nisan 2022, https://marksist.net/node/7617
Dünya Proletaryasının 1 Mayıs’ına Selam Olsun!
Kölece çalışma koşulları, yoksulluk, eşitsizlik, sömürü, savaş ve şiddetten başka insanlığa hiçbir şey vaat etmeyen bu düzen artık miadını doldurmuş durumda. Sorunlar sarmalının peşinde bir bilinmeze doğru sürüklenen insanlığın yaşamı her geçen gün daha da çekilmez hale geliyor. Ama bu gerçekliği ters yüz etmek ve düzenlerinin devamlılığını sağlamak için egemenlerin atmadıkları takla yok! İşçi sınıfını bölüp parçalayan, yapay kutuplaştırmayı ve ayrımcılığı körükleyen, emekçilerin algılarını çarpıtarak bir sınıf olma bilincinden uzaklaştıran onlardır. Geçmişle gelecek arasındaki köprülerini yıkan da, emekçileri hafızasız bırakarak karanlığa mahkûm etmek isteyenler de onlardır.
Ama Marksist Tutum sayfalarından öğrendiğimiz bir gerçek daha var; aydınlık karanlığı mutlaka ama mutlaka kovar! Çıkışsız olan kapitalizmdir, insanlık değil! İşçi sınıfımızın kendi öz gücüne, örgütlülüğüne güvendiğinde ve mücadeleyi büyüttüğünde neleri başarabileceğini çok iyi biliyoruz. İşte 1 Mayıs bu mücadelenin bir sembolüdür. İnsanı alçaltan, toplumsal değerleri yok sayan bu düzenin dayatmalarına karşı insanlaşma mücadelesi veren sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günüdür. Dünya proletaryasının, mücadelemizin simgelerinden biri olan kızıl bayraklarını dalgalandırarak, taleplerini hep bir ağızdan haykırarak meydanları doldurduğu bir gündür. Toplumsal hafızamızı silmek için her türlü sinsi oyunu oynayan egemenlere karşı 136 yıldır büyüyerek yanan bir ateştir 1 Mayıs! Dostlarımızı coşkulandıran ve gururlandıran, düşmanlarımıza korku salmamızı mümkün kılan mücadele geleneğimizdir 1 Mayıs!
Zaman bir derviş gibi sabırla eğiredururken ipliğini, bugün bu geleneğe sahip çıkan kadınlar olarak 1 Mayıs meydanlarını doldurma heyecanıyla doluyuz. Son iki yıldır pandemi gerekçesiyle emekçilere meydanların yasaklanması, sorunlarımızın yok sayılması, kibirli egemenlerin aklımızla alay etmesi, derinleşen yoksulluk ve kölece çalışma koşulları bardağı taşırdı, taşırıyor. Yaygınlaşan işçi eylemlerinin ortaya çıkardığı toplumsal değişim ve dönüşüm isteği de bunun bir göstergesi. Bu haklı isteğin en öndeki neferleri olan emekçi kadınlarımızın birlik, dayanışma ve mücadelenin gücünü hissetmeye her zamankinden çok ihtiyacı var. Çünkü salgın gerekçesiyle evlere kapatılan yaşlıların bakımı, çocukların bakımı ve eğitimiyle ilgilenmek zorunda kalan kadınların iş yükü arttı. Pandemi döneminde, Türkiye’de ve dünyada oransal olarak en fazla işsiz kalanlar kadınlar oldu. Artan hayat pahalılığı emekçi kadınları mutfağı çeviremez hale getirdi. Artan aile içi şiddet nedeniyle sorunları daha da katmerlendi. Bu sorunların çözümü için mücadele etmemiz gerektiği bilinciyle, tüm emekçi kadın kardeşlerimizi ve evlatlarımızı mücadele alanlarına, 1 Mayıs alanlarına davet ediyoruz. Sınıfımızın mahallelerden sokaklara, fabrikalardan meydanlara akan bir nehrin kolları gibi, tüm dünyada kardeşçe, coşkuyla gürül gürül çağlamasını istiyoruz. Dünya proletaryasının 1 Mayıs’ına selam olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
link: Gebze’den bir grup kadın işçi, Dünya Proletaryasının 1 Mayıs’ına Selam Olsun!, 10 Nisan 2022, https://marksist.net/node/7616
Aldatmalar ve 1 Mayıs
Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı dünya işçi sınıfı olarak çok zor şartlar altında karşıladık. Kriz içindeki kapitalizm, işçi sınıfına adeta dünyada cehennemi yaşatmaya ant içmiş bir şeytanı andırıyor. İşten atmalar, ücretsiz izinler, hayat pahalılığı ve yoksulluk bir yana, örgütsüzlük, çıkışsızlık, bireycilik ve son virüs paranoyasıyla korku ile sinmişlik alabildiğine artmış durumdadır. Onyıllar boyu mücadele edilerek ve bedeller ödenerek elde edilmiş haklarımız kapitalistler tarafından bir bir yok ediliyor.
Kapitalizm yeni teknolojik buluşları ve değişimleri tüm insanlığa artık savaşların ve krizlerin son bulacağı propagandasıyla, bir devrim yaşanmışçasına pazarladı. Fakat bu teknolojik gelişmelerin de etkisiyle kısa sürelerde aşırı üretim krizleri yaşandı. Pazar alanlarını genişletmek isteyen kapitalistler yoksul emekçi kitleleri savaşlarda cephelerin ön saflarına sürdüler ve on binlerce emekçiyi birbirine kırdırdılar, kırdırmaya da devam ediyorlar. El Kaide gibi, IŞİD gibi eli kanlı çeteler, emperyalist savaşın meşruiyetini sağlamak için yaratıldı, beslendi. Bunlar Batı’da milliyetçiliği körüklemek için de kullanıldı. Aynı zamanda Filistin ve Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı inanılmaz bir kara propaganda yürütülerek işçi, emekçi kitleler şovenist dar kafalılığa sürüklendi. Bugün de emperyalist güçler arasındaki rekabetin ve patlak veren büyük krizin üstünü örtecek perdenin adı koronavirüs olmuş durumdadır. Tüm bunlar bizlere bir kez daha göstermiştir ki kapitalizm var oldukça dünya ve insanlık tehlike altındadır ve bir yok oluşa doğru sürüklenmektedir.
Akciğer kanseri yüzde 20 ile en sık görülen kanser tipi olarak biliniyor. Bu kanser tipinin bir numaralı etkeni ise hava kirliliği… Ama kapitalistler doğayı tahrip ederek, kömür, petrol gibi fosil yakıtların kullanımını kışkırtarak hem küresel ısınmaya neden oluyorlar hem de ciğerlerimize dolan havayı kirletiyorlar. Aynı kapitalist egemenler bugün insanları virüs korkutmacasıyla eve tıktılar. O yüzden diyebiliriz ki dünyamız bizi kapitalizme karşı mücadeleye çağırıyor. “Ey insanlar büyük bir yok oluşa sürükleniyor dünyanız. İnsanlığın nefes aldığı bu tek yuva öldürücü bir hastalıkla boğuşuyor. Bu hastalığın adı kapitalizm! Bu hastalık toprağı kirletip dünyanın ciğerlerini nefessiz bırakıyor. Yeşilini beton yığını, mavisini çöplük yapıyor. Durdurun bunu ey insanlar!” diye bağırıyor bize. “İnsanların ihtiyaçlarını, doğanın korunmasını değil kârını önemseyen, bunun için her şeyi mahfeden sistemden kurtulun” diyor. Anarşik, plansız üretim ve bu üretim için harcanan doğal kaynaklar, enerji ve işgücü doğamızı tüketiyor.
Bu sistem altında işçi sınıfının payına hep açlık, yoksulluk, uzun çalışma saatleri, hayat pahalılığı, işsizlik ve acılar düşmektedir. Kapitalizm denen bu beladan, bu ölümcül virüsten tek başımıza kurtulamayız. O yüzden bilinçlenmeli, örgütlenmeliyiz. Ruh ve akıl sağlımızı korumak için burjuva medyadan kendimizi izole etmeli, işçi sınıfının basınını takip edip okuyup okutturmalıyız, izleyip izletmeliyiz. Bugünlerin gelip geçici olduğunu bilelim, haklarımıza, mücadelemize ve sınıf örgütlerimize sahip çıkalım.
Bundan tam 164 yıl önce işçi sınıfının önderleri Amerika’da 8 saatlik işgünü için grevler örgütlediler, mücadele ettiler ve bedeller ödediler. Bugünün işçileri olarak bizler de mücadeleyi yükseltmek için örgütlenelim ve haksızlıklara karşı sınıf bilincini etrafımızdaki tüm işçi ve emekçi kardeşlerimize yayalım. Son olarak bu mücadeleleri örgütleyen öncü işçilerden biri olan Albert Parsons’ın bizlere ve çocuklarına bıraktığı mektuptaki sözlerinin bir kısmını tekrar hatırlayalım:
“Ben tüm bir insanlık için var olduğumun bilincindeydim. Size de böyle bir görev emanet ediyorum yavrularım. Kendiniz için değil tüm insanlık için var olun. Mücadeleniz hep haksızlığa uğrayanlar için olsun. Böylece insanlık size minnettar kalacaktır. Gurur duyabilirsiniz çocuklarım… Babanız haklı bir dava için gidiyor. Hiçbir zaman hayat böyle geldi böyle gidiyor demeyin. Erdemli ve cesaretli olun. Korkmayın hiçbir zaman! Erdeminiz size cesaret verecektir. İyilikleriniz hiç unutulmayacaktır. Dünya var oldukça geride bıraktığınız şerefli yaşam başkaları tarafından anılacaktır. Anılmayacağını bilseniz bile siz iyilik, doğruluk ve adaletten ayrılmayın. Sevgili evlatlarım, hayattan hiçbir zaman nefret etmeyin. Sorumlusunuz yavrularım! Haksızlıkların karşısında durun, sessiz kalmayın.”
link: Gebze’den bir işçi , Aldatmalar ve 1 Mayıs, 7 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6927
Yaşasın 1 Mayıs!
Kızıl bir dalga yüreğimizdeki alev tutkuyla sarılmış dizeler umudun hırsı sarmış yarını dillerde türkülerimiz mayıs mayıs kokuyor sabah Yola çıkmış çocuklar gergin flamalar hoş kokulu bahar omuzlarda dünyanın yükü mayıs şarkıları dillerinde gümbür gümbür akıyor hayat
1 MAYIS BİRLİK VE MÜCADELE GÜNÜ KUTLU OLSUN!
YAŞASIN 1 MAYIS!
YAŞASIN SOSYALİZM!
link: Ankara'dan bir işçi, Yaşasın 1 Mayıs!, 5 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6924