Ekim Devrimi İlk Kızıl Şerittir…
1917 Ekim Devriminin mimarı ve önderi Lenin’dir. Devrimin öncüsü örgütlü işçi sınıfıdır. Devrimi yapansa tüm ezilenlerdir. Ekim Devrimine sınıf temelinde ve sınıf bilinciyle bakıldığında Bolşeviklerin nasıl bir devrimci işçi sınıfı örgütü olduğu doğru kavranabilir. 7 Kasım 1917 tarihi Ekim Devriminin sömürenleri yendiği ve alaşağı ettiği gündür. Bugünden geriye baktığımızda Lenin ve Bolşevik kadroların birer köstebek gibi çalıştıklarını anlıyoruz. Özellikle 1905’te ve sonrasında, 1917 Şubatında ve 7 Kasıma kadar geçen sürede. O yıllar arasında, bir kartopunun devasa büyüklükte bir çığa dönüşmesi gibi büyümüşler. Bolşevik kadroların nasıl ağır sınavlardan geçerek piştiklerini sadece tahmin edebiliriz. Bugünün işçi sınıfı devrimcileri olarak, gerçekten çelik kadar sert ve keskin bir iradeye sahip olduklarını anlayabiliriz.
1917 Ekim Devrimi, emperyalist güçler dünyayı aralarında paylaşma savaşını tam gaz sürdürürken patlak vermişti. Bolşevikler 1914-17 arasında savaş cephelerinde hem Rus askerlerine hem de diğer uluslardan askerlere “bizler sizlerle düşman değil, kardeşiz. Bu savaş bizlerin savaşı değil. Asıl düşman sömürücü efendilerdir” diye sesleniyorlardı. Başlarda gerek Rus askerleri gerekse diğer uluslardan askerler Bolşevik askerlerin sözlerinin doğru olduğuna, savaşın biteceğine inanmıyordu. O günlerde bombardımanların altındaki askerlerin aileleri de buna inanmıyordu. Ama bugünden tarihe baktığımızda 1917 Ekim Devrimi sömürücülerin tutuştukları birinci emperyalist paylaşım savaşının bıçakla kesilmiş gibi bitmesini sağlamıştı. Devrimin hemen akabinde emperyalistlerin temsilcileri savaşı bitirdiklerini ilan edivermişlerdi. Elbette asıl büyük korkuları Rusya’da başlayan işçi devriminin kızıl bir şerit gibi Avrupa ve diğer kıtaları sarmasıydı.
1917 Ekim Devriminin üzerinden bir asırdan fazla bir zaman geçmiş. Üstelik devrim yani proletarya iktidarı Stalinist karşı-devrimle çalınmasına rağmen büyüğünden küçüğüne dünyanın tüm sömürücü egemenleri hâlâ Ekim Devriminin o kızıl şeridinden ölesiye korkuyorlar. Korkmakta da çok haklılar. Burjuvazi kendi sınıf bilincine sahip olduğu gibi, sömürülenlerin yani işçi sınıfının tarihini ve tarihteki kalkışmalarını da çok iyi bilmektedir. Asıl korkuları dünya işçi sınıfının Bolşevik tarzda örgütlenmesidir. Bugün dünyanın pek çok yerinde ve Türkiye’de işçilerin sürdürdükleri grevler, direnişler ve bilumum hak arama mücadeleleri de yarının büyük mücadelelerinin küçük kartoplarıdırlar. Bundandır burjuvazinin ve sermayenin bekçisi devletlerin grevci ve direnişçi işçilere saldırıları.
Devrimci işçi sınıfının büyük ustaları Marx ve Engels’in ortaya koydukları “bütün dünyanın işçileri birleşin” şiarı ilk günkü gibi capcanlıdır. Onların açtıkları yoldan yürüyen Lenin’in “bütün iktidar sovyetlere” şiarının yeniden yükseldiği günler de gelecektir. Bolşeviklerin ön açtıkları ilk muzaffer işçi devrimi de ilham veren, yürünecek yolu gösteren sönmeyen kızıl bir meşaledir. Bugünün sınıfının devrimcileri olarak Bolşevikler gibi mücadelemize dört elle sarılmalıyız. İşçi sınıfının arasındaki öncü işçileri sınıf temelinde devrimci mücadeleye kazanmak ilk görevimizdir. Ekim Devriminin kızıl şeridini geleceğe taşımak için mücadelemiz sürüyor.
link: İzmir’den bir MT okuru, Ekim Devrimi İlk Kızıl Şerittir…, 16 Kasım 2024, https://marksist.net/node/8382
Ekim Devriminin Işığıyla, Üstesinden Geleceğiz!
Ekim Devrimi 107 yaşında! Her daim canlı, kavgamızda, yanı başımızda! Yolumuza dünden bugüne ışık tutan şanlı meşalemiz! Onun ışığıyla yürümek, eşsiz mirasına sahip çıkmak ne büyük onur! Ekim Devrimi denilince tarihin tozlu sayfalarında kalmış bir büyük olayı anmak gelmiyor aklımıza. Aksine tam da bugünümüze seslenen, çağın yakıcı sorunlarının devrimci ve yegâne çözümünü bağrında taşıyan capcanlı bir mücadele rehberi görüyoruz karşımızda.
Ne çok zorlukla karşılaştı Bolşevikler. Baskılar, yasaklar, sürgünler, kıyımlar, savaşlar… Halklar hapishanesi diye nam salmış dönemin Çarlık Rusya’sındaki koşulları getirelim aklımıza bir de. Her türlü baskı ve zorluğa rağmen mücadeleyi nasıl da kesintisiz bir biçimde ileriye götürmeyi başardı Bolşevikler. Gericiliğin şaha kalktığı günlerde dahi Lenin’in önderliğinde nasıl da ilmek ilmek örmüşlerdi Ekim Devriminin zaferini. Sadece Çarlığın zulmü değildi karşılaştıkları. Savaşın alevleri tüm dünyayı sarmış, dünya sosyalist hareketi ezici bir biçimde savaşın karanlığına esir olmuştu. İşçiler milliyetçilik zehriyle körleştirilmiş, sınıf kardeşlerine düşman kesilmişti. Tüm dünyada işçiler egemenlerin çıkarları uğruna birbirini boğazlamaya girişmişlerdi. Hava alabildiğine kasvetli, koşullar zorluydu. Ama yılmadı Bolşevikler. Her türlü gericiliğe rağmen devrimci Marksizmin ilkelerine sımsıkı sarılıp kendi yollarında yürümekte bir an olsun tereddüt etmediler.
Peki, neydi onların iradesini bileyen? Yılmaz Seyhan’ın devrimimizin dört kutup yıldızı için kaleme aldığı yazıda ifade ettikleri Lenin’in parti okulunda yetişmiş Bolşeviklerin iradesine de ayna tutuyor. Biz genç devrimcilerin bugünkü gericilik koşullarında Ekim Devriminden edineceği düstura da işaret ederek zor günlerde kavganın niteliğine dair şunları aktarıyor Seyhan: “Zor günlere teslim olmak bir yana, böylesi koşulların suların durgun olduğu dönemlere nazaran çok daha öğretici ve dönüştürücü olduğunu berrak biçimde kavradılar. Şartlar ve güç dengesi ne olursa olsun, ters akıntılara karşı yüzmek pahasına o büyük güne, kaçınılmaz saate hazırlandılar. Dosta da düşmana da bir fikrin, haklı bir davanın insanı olmanın ne demek olduğunu gösterdiler.”[i]
Ters akıntılara karşı yüzmek, zorluklara göğüs gerebilmek elbette kolay değil. Bugün de zorlu, karanlık bir dönemden geçiyoruz. Egemenler bir kez daha tüm dünya işçilerini birbirine boğazlatmak için emperyalist paylaşım savaşını körüklüyorlar. Ortadoğu başta olmak üzere dünyamız savaşın alevleriyle kavruluyor. Her yerde gericilik boy gösteriyor. İşçiler bir kez daha milliyetçilik ve militarizm tuzağıyla körleştirilmeye, asıl düşmanlarının yanında saf tutmaya zorlanıyor. Türkiye’de bu ağır tabloya bir de faşizmin karanlığı eşlik ediyor. Ancak tüm bu karanlık tabloya rağmen hem Türkiye’de hem de dünyada mücadele nehri akmaya, büyümeye devam ediyor. Emperyalizmin merkezlerinde ve pek çok ülkede savaşa, milliyetçiliğe, ekonomik krizin ağır sonuçlarına karşı protestolar ve eylemler yapılıyor. Kimi yerlerde sınıf kavgası o denli keskinleşiyor ki süreç devrimci durumlara kadar ilerleyebiliyor. Geçtiğimiz yıllarda İran’da, Latin Amerika’da, Arap coğrafyasında yaşananları hatırlayalım… Türkiye’de grev-direniş örnekleri artıyor, mücadele her alanda yaygınlaşıyor. İşçiler, köylüler, kadınlar hakları için mücadele ediyor. Dünyada ve Türkiye’de sınıf mücadelesinin ilerleyişine dair yaşanan bu umut verici gelişmeler, Elif Çağlı’nın her defasında vurguladığı üzere içinden geçtiğimiz gericilik döneminin geçici niteliğini ve taşıdığı devrimci potansiyeli de ortaya koyuyor.
Koşullar ne denli zor olursa olsun, inancımızdan ve umudumuzdan asla ödün vermiyoruz. Ekim Devriminin umudu ve coşkusuyla kavgamıza cesaretle sarılıyoruz. Tıpkı Bolşeviklerin yıllar önce yaptığı gibi. En koyu gericilik dönemlerinde dahi dönemin geçici niteliğinin bilincinde olan Lenin ve partisi, aslolanın her daim devrime hazırlanmak olduğunu mücadeleleriyle tarihe kazıdı. İnatla kendi yollarında yürüyerek işçi sınıfını iktidara taşıdılar. Yıllar içinde edindikleri devrimci tecrübe eşliğinde öncüyü devrime hazırlarken, izledikleri yol ve uyguladıkları yöntemlerle bugüne paha biçilmez bir miras bıraktılar. Marksist Tutum sayesinde bu mirasla tanışan bizler, Bolşeviklerin iradesi, direnci ve azmiyle, enternasyonalist bilinçle yarına hazırlanıyoruz. Ekim’in rehberliğinde her türlü zorluğun üstesinden geleceğimize en ufak bir kuşkumuz yok. Tıpkı UMUT’un (UİD-DER Müzik Topluluğu) “Zorlu Yolumuz” adlı şarkısında söylendiği gibi: Omzumuzda büyük bir yük var/ Karanlıkta taşıyoruz/ Üstesinden geleceğiz/İnancımız, umudumuz var!
Ekim Devrimimizin 107. Yaşı Kutlu Olsun!
Yaşasın Dünya Sosyalist Devrimi İçin Mücadelemiz!
[i] Yılmaz Seyhan, Zor Günlerde Bir Fikrin ve Eylemin İnsanı Olmak, 26 Ocak 2024, https://marksist.net/node/8178
link: Ankara’dan genç işçiler, Ekim Devriminin Işığıyla, Üstesinden Geleceğiz!, 8 Kasım 2024, https://marksist.net/node/8378
Ekim Devriminin Şanlı Yolu
Toplumun dünü bugünden ve bugünü de yarınından daha “iyiyse” aslında işler kötüye gidiyor demektir. Geçmiş tarihte de toplumların yarınından endişe duyduğu dönemler oldu. İşte böylesi dönemlerden biri şanlı Ekim Devriminin hemen öncesindeki Birinci Dünya Savaşı dönemiydi.
Savaşın başladığı kritik 1914 yılıyla birlikte insanlık için işler geri döndürülemez bir şekilde süratle kötüye gitti. Emperyalist güçler dünyayı bitmek bilmeyen bir açgözlülükle sömürüyor, emekçileri birbirine boğazlatıyordu. Ekonomik, siyasi, toplumsal düzen altüst olmuş; dünya coğrafyası kana bulanmıştı. 20 milyon insan bu emperyalist paylaşım savaşında canice katledildi.
Tarihin sayfalarında mutlak olarak olumsuz durumlar olmadığını biliyoruz. Küçücük imkânları büyük bir azimle kullanan tarihin yeni inşacıları tam da böylesi dönemlerde imdada yetişiyor. Spartaküslerden Bolşevik Devrimine bu mucize dolu anlar yaşandı, yaşanacak.
7 Kasım 1917 tarihi “insanlığın yıldızının parladığı anlar”ın doruğuydu. Lenin’in başında olduğu Bolşevik Parti adeta imkânsızı başardı. İmparatorlukların çatırdadığı, savaşın yakıp yıktığı dünya tam bir kaos içindeydi. Bu öyle bir kaos durumuydu ki kimse ne yapacağını bilemiyordu. Krallar, çarlar, diktatörler, oligarklar ve burjuva hükümetler can çekişiyordu. Burjuva dünya çaresizlik içinde bocalıyor, krizini aşmaya çalışıyordu. Yönetememe boşluğu ayları, yılları alıyordu. Örneğin savaştan yenilgiyle çıkıp, parçalanan Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda Avusturya’nın yönetimini üstlenecek siyasi bir güç uzun süre çıkmadı. Almanya’da aynı belirsizlik sürdü ve koca ülke on üç yıl sonra faşizme teslim oldu. Böylesi bir dönemde cesaretle yeni bir düzen örgütlenme işini sadece işçi sınıfının devrimci, komünist güçleri üstlendiler. İnsanlığın içine düştüğü bu cehennem çukurundan dünyayı çıkaracak tek güç onlardı. Yüzölçümü itibariyle dünyanın altıda birini kaplayan Rus İmparatorluğunun tepesindeki Çarlığı devirmek üzere harekete geçen Bolşeviklerin düşüncesi son derece berraktı: Dünya devrimi için ileri!
Lenin ve Bolşevikler işçi sınıfının öncülerini kazandılar. 1900’lerin başından itibaren fabrikalardan cephelere işçileri haklı bir mücadelenin taraftarı yaptılar. Tüm olumsuzlukları, imkânsızlıkları aşarak toplumun kaderine yön verecek güce ulaştılar. Onlar tarihin karanlığı içinden küçük küçük kıvılcımlardan koca bir meşale yaktılar. İşçi sovyetleri eliyle iktidarı alabileceklerini, emperyalist savaşa son vereceklerini ve dünya devrimi için çalışacaklarını tereddütsüz gösterdiler. 1917 Büyük Ekim Devrimine öncülük eden Bolşevik Parti yeni bir dünyanın kapılarını araladı. Sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya inşa edilebileceğini gösterdi.
Bu devrimle gelen her şey yeniydi. Dünya işçi sınıfını bu çabaya ortak olmaya, destek olmaya çağırıyorlardı. Adeta insanlık için yeni bir çağ başlıyordu. Egemen sınıfların elindeki baskı ve şiddet aygıtı olan “devlet” parçalanıyor, işçilerin temsil edildiği sovyetler yönetim aygıtına dönüşüyordu. Sovyet işçilerin eviydi, kararlar birlikte alınıyor ve uygulanıyordu. İstenmeyen temsilci veya temsilciler geri çağrılıyordu. İşçi ve emekçilere ölüm kusan ordu dağıtıldı. Kadın ve erkek işçilerin oluşturduğu silahlı halk kitleleri sınıf düşmanlarına karşı gönüllü savaştı. Polis, ordu ve bürokrasi lağvedildi. Mahkemeler, duruşmalar, yargılamalar halka açık yapıldı. Suç, suçlu kavramı değişti. Hukuk sistemi yeni baştan yazıldı. Sömürü, vurgunculuk, kâr peşinden koşmak suç sayıldı. Halklar hapishanesi olarak adlandırılan Çarlık yıkıldığında halklara kendi kaderini tayin hakkı tanındı. Gençlere bütün alanlarda seçme ve seçilme hakkı tanındı. Devrimden üç gün sonra yayınlanan kararnamede çocukların çalışması yasaklanıyor, tüm çocuklara parasız eğitim, beslenme, sağlık ve barınma hakkı tanınıyordu. Bolşevikler ezilen insanlığa şu mesajı veriyordu: Havası, doğası, üretimiyle bu dünya hepimizin. Çalışan, üreten insanların ruh hali bugünden çok farklıydı: Bu işi güzel yaptık, yarın daha da güzelini yapacağız diye düşünüyorlardı.
Tüm dünya Ekim Devriminin yarattığı şaşkınlığı konuşuyordu. Nasıl oldu da ayaktakımı olarak görülen işçiler baş olmuştu? Ekim Devrimi, ömrü birkaç ay ile sınırlı bir çılgınlık hali olarak değerlendiriliyor, kısa sürede yok olacağı öngörülüyordu. Fakat egemenlerin beklentileri boşa çıktı. Devrim tüm imkânsızlıklara rağmen yoluna devam etti. Büyük bir özveriyle işçi ve emekçiler kendilerine yeni bir yol açan devrime sahip çıktılar. Ekonomik, siyasi ve kültürel kazanımlar Ekim Devrimini dünya çapında büyük bir çekim merkezi haline getirdi. Bolşevikler mutluluğun, huzurun, eşitliğin, özgürlüğün, bolluğun ve bereketin fışkıracağı yeryüzü sofrası inşa etmeye giriştiler. Yepyeni bir temel üzerine insanlığın kadim düşünü gerçekleştirecek ilk adımlar atılıyordu.
Kısa sürede Asya’dan Amerika’ya, Ekim Devriminin dostları ve düşmanları oluşmaya başladı. Ekim Devriminin düşmanları onu yenmek için dünya çapında bir koalisyon kurdu. Emperyalist güçler faşizm sopasını kullanarak karşı-devrimi güçlendirdiler. Böylece Ekim Devrimi yalnız kaldı, yalıtıldı ve bürokratik hastalıklar bünyeyi ele geçirdi. Ekim Devrimi bürokratik karşı-devrimle ezildi. İşçi ve emekçilerin kazanımları teker teker yok edildi. Fakat sonu ne olursa olsun tarihin yiğitleri attıkları bu koca adımla insanlığı fersah fersah ileriye taşıdı.
İşçi sınıfı 20. yüzyılda yeni bir Ekim Devrimi örgütleyemedi. Kapitalistler fırsatları değerlendirdi, tereddüt eden işçi sınıfı örgütlerini ezdi. Enternasyonal dayanışma parçalandı. Sosyalist devrimci mücadele zayıflayınca, dünya işçi sınıfının kazanımları da emperyalist kapitalist güçler tarafından gasp edildi. Bugünümüzün dünden, yarınımızın bugünden kötü olmasının işçi sınıfının uluslararası mücadele ve örgütlenmelerinin güçsüzleşmesiyle doğrudan bağı vardır.
Biz, Marksist Tutum’un ifade ettiği “Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık” şiarını benimsemiş, Ekim Devriminin güncelliğini asla unutmayan komünist işçileriz. Çürüyen emperyalist-kapitalist sistemin toplumu bir adım ileriye taşıyamayacağını biliyoruz. Verdiklerinden kat kat fazlasını alarak insanlığı uçurumdan aşağı fırlatan bu sisteme karşı tek seçenek Ekim Devriminin açtığı yoldan ilerlemektir.
Yaşasın Büyük Ekim Devrimi!
Yaşasın onun sönmeyen ve söndürülemeyecek ateşi!
link: Gebze’den MT okuru bir işçi, Ekim Devriminin Şanlı Yolu, 8 Kasım 2024, https://marksist.net/node/8377
Ekim Devriminin Verdiği İlhamla Mücadelemizi Büyütelim!
Her ne kadar burjuvazinin saldırılarıyla tırpanlanmış olsa da, dünyanın dört bir tarafındaki emekçiler bugün bazı haklara sahiplerse, ister farkında olsunlar ister olmasınlar bunda Ekim Devriminin büyük payı vardır. Eğitimden sağlığa, sosyal güvenlikten siyasal haklara kadar pek çok konuda emekçilerin kazanımı olarak sayılabilecek ne varsa, bunların hepsi diğer işçi mücadeleleri ile birlikte Ekim Devriminin açtığı yolun ve yarattığı etkilerin doğrudan ya da dolaylı sonucudur. İşçi devrimiyle birlikte Rusya’da yaşanmaya başlayan başdöndürücü değişimin etkileri tüm dünyada hissedilmiştir. İşçi sınıfı adına olumlu bu değişimlerin her birinin önemi ayrıdır.
Bunlar Marksist Tutum’un sayfalarında da çok değerli yazılarla ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. Hepsini uzun uzun burada anmanın imkânı yok elbette. Sadece emekçi kadınların Ekim Devrimiyle birlikte elde ettiği kazanımları anmak bile bu dönüşümün etkilerinin muazzam olduğunu anlamak için yeterli olur diye düşünüyorum. Ekim Devriminin başarıya ulaşmasının ardından, Rusya’da, emekçi kadınların haklarına yönelik olarak, gelişmiş kapitalist ülkelerin hiçbirinin yanına bile yaklaşamadığı düzeyde bir program uygulanmaya başlanmıştı. Bolşevikler, kadınların eşit yurttaş olduklarını, kadın işçilerin de erkek işçilerle aynı haklara sahip olduklarını tereddütsüz ilan ettiler. Hızlı bir şekilde, tüm siyasal haklarla birlikte eşit ücret, boşanma, doğum kontrolü, kürtaj gibi hakları tanıdılar. Evlilik kilise ve devletin pençelerinden kurtarıldı. Ev işlerinin toplumsallaşması, komünal mutfakların, çamaşırhanelerin ve kreşlerin yaygın biçimde hayata geçirilmesiyle sağlandı. Çocuk bakımının kamusal bir hizmet haline getirilmesinden aile planlamasına, yüksek öğrenim imkânlarına kadar pek çok uygulamayla emekçi kadının özgürleşmesinin nesnel dayanakları işçi devrimi sayesinde oluşturuldu. Burjuva feminizminin ufkunu fersah fersah aşan bu gelişmeler Rusya’daki emekçi kadınların hayatının bir parçası oldu. Sovyet iktidarının verdiği bu ilhamla pek çok emekçi kadın, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin bir parçası olmaya yöneldi. Bugün de bütün mücadeleci işçilerin Ekim Devriminin verdiği ilhamla hareket etmeye, mücadelelerini büyütmeye ihtiyaçları var.
Ekim Devrimi tarihin akışında öylesine önemli bir değişikliğe yol açmıştır ki, işçi sınıfının özyönetim organları olan sovyetlerin Rusya’da tüm iktidarı eline aldığı 7 Kasım 1917’den bu yana tüm dünyada egemen sınıfın kâbusu olmuştur. Burjuvazi bu yüzden, Ekim Devrimini karalamak, yok saymak, mümkünse de unutturmak için her zaman sistematik bir çaba içinde olmuştur. İşçi sınıfı devrimciliğinin örgütlü gücünün zayıflamasının bir sonucu olarak da Ekim Devriminin hem önemi, hem de emekçi sınıf için sağladığı kazanımlar yeni işçi kuşaklarına layıkıyla aktarılamaz olmuştur. Oysa bugünün işçileri, devrimcileri için tüm bunları kavramak ve Ekim Devriminden alınan ilhamla mücadeleyi ilerletmek çok önemlidir. Burjuvazinin, sömürülen sınıfların bu en büyük tarihsel eylemini unutturma gayreti mutlaka boşa çıkarılmalıdır. Çünkü Ekim Devrimi, işçi sınıfının dünyayı değiştirme cüretinin bugüne kadarki en somut, en değerli eylemidir.
Yaşasın Ekim Devrimi!
Yaşasın Sınıfsız, Sömürüsüz Bir Dünya Kurma Mücadelemiz!
link: Mersin’den bir MT okuru, Ekim Devriminin Verdiği İlhamla Mücadelemizi Büyütelim!, 7 Kasım 2024, https://marksist.net/node/8374
Yolumuz Ekim Devrimini Yaratanların Yoludur
Ezilenlerin başka bir dünya tahayyülü ve bu dünyayı yaratma mücadelesi binlerce yıl öncesine dayanıyor. Sınıflı toplumların oluştuğu dönemden bu yana bir avuç azınlığın çoğunluk üzerindeki tahakkümü, zulmü ve sömürüsü nice haklı ve onurlu isyanın sebebi olmuştur. Kölenin ruhunu özgürleştiren Spartaküs’lerden Anadolu’nun “hakikat” savaşçılarına, “biz başka dünya isteriz” diyen Paris Komünarlarına dek nice isyan özünde aynı düşün izlerini taşır: Sınıfsız, savaşsız, sömürüsüz bir dünya... Ezilenlerin daha adil ve eşitlikçi bir düzen için giriştikleri nice isyan ne yazık ki amacına ulaşamadan egemenler tarafından kanla bastırıldı. Ancak işçi sınıfının tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte ezilenler üretenlerin yönettiği sınıfsız, sömürüsüz, gerçek anlamda özgür bir dünyanın maddi temellerini döşemiş oldular. İşçi sınıfı, ezilenlerin bu kadim düşünü gerçekleştirebilmek için tüm dünyada burjuvaziye karşı destansı mücadeleler verdi, muazzam deneyimler biriktirdi. Ve işte bu deneyimler ışığında, Lenin önderliğinde Rusya işçi sınıfı tarihte ilk kez muzaffer bir devrimle iktidarı ele alarak bambaşka bir dünyanın kapılarını araladı.
Ekim Devrimi, işçi sınıfına cehennemi yaşatan bu sömürü düzeninin doğru bir önderlikle nasıl yerle bir edilebileceğini, aydınlık güzel günlere nasıl varılacağını göstermesi açısından paha biçilmez bir örnek teşkil ediyor. Ekim Devriminin mimarı Bolşevikler, en geri ülkelerden birinde iktidarı ele almalarına rağmen çalışma koşulları üzerinde, eğitimde, sağlıkta, demokratik hak ve özgürlükler konusunda döneminin en ilerici programını hayata geçirmişlerdi. Çarlık rejimi altında hiçbir söz hakkı olmayan ve insanlık dışı koşullarda çalışmak zorunda bırakılan işçiler devrimle birlikte üretimi de denetimi de kendileri yapıyor, oluşturdukları komiteler aracılığıyla kendi temsilcilerini ve yöneticilerini yine kendileri seçiyorlardı. Çarlık rejimi altında emeği ve varlığı yok sayılan kadınlar Ekim Devrimiyle birlikte erkeklerle eşit oy ve temsil hakkı kazanmış, kurulan ortak yemekhaneler, çamaşırhaneler, çocuk bakım evleri vb. ile kadına biçilen roller toplumsal görev haline getirilmişti.
Ekim Devriminin mimarı Bolşevikler iktidarı ele aldıklarında dünya emperyalist savaşın alevleriyle kavruluyordu. Bolşevikler, egemenlerin kirli çıkar ilişkilerini ifşa ederek emperyalist savaştan çekilmiş ve tüm dünya emekçilerine kardeşlik çağrısında bulunmuşlardı. Bu çağrı tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Bolşeviklerin gerici iktidarı devirerek savaştan çekilmesi, özel mülkiyeti kaldırarak köylülere toprak dağıtması, toplumsal yaşamda başlattığı devrimci dönüşümler vb. tüm dünyada yakından takip ediliyor, dünyanın dört bir yanındaki işçilere moral ve cesaret veriyordu. Nitekim o güne dek dünyayı kana bulayan emperyalist devletler devrimin kendi ülkelerine sıçramasından duydukları kaygıyla derhal savaşı durdurmak zorunda kaldılar.
Bugün dünyamız bir kez daha emperyalist savaşın alevleriyle kavruluyor. Ortadoğu’da yoğunlaşan savaş her gün nice insanın canını alıyor, çok daha fazlası sevdiklerini, evini, yurdunu kaybediyor. Yüz milyonlarca insan açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun pençesinde kıvranırken bilim ve teknoloji egemenlerin elinde yıkıcı bir savaş aygıtına dönüşüyor. Egemenlerin kâr düzeni insanlığı ve gezegeni tümüyle bir yok oluşun eşiğine getirmiş durumdadır. İşte Ekim Devrimi, üzerinden 106 yıl geçmesine rağmen ezilenlerin muzaffer devrimi olarak ışıl ışıl parlamaya; sınıfsız, savaşsız, sömürüsüz bir dünya yaratmak isteyenlere yol göstermeye devam ediyor. Bizler de işçi sınıfının gençleri olarak insanlığın bu kadim düşünü gerçekleştirmek isteyenlerin yolunda, işçi sınıfımızın safında yürümeye devam edeceğiz! Ekim Devriminin mimarlarından Troçki’nin sözleriyle:
“Ufukta gözüken mücadele tekil bireylerin, hiziplerin ve partilerin sahip olduğundan çok daha büyük bir öneme haizdir. Bu tüm insanlığın geleceği adına verilen bir mücadeledir. Elbette amansız olacak, zaman alacaktır. Her kim ki kendi rahatının derdinde, manevi huzur peşindeyse, yolu açık olsun! … Sosyalizmi lafı güzaf olarak değil de, kendi manevi hayatlarının en özlü ifadesi olarak görenler, ileri! Tehditler, işkenceler, zorbalıklar, hiçbiri bizi durduramayacak! Zafer isterse rengi atmış küllerimizin üzerinde yükselecek olsun. Ne gam! Değil mi ki, hakikat zafere ulaşacak... Bu yola biz ışık tutacağız ve hakikat zafere ulaşacaktır. Kaderin bütün ağır darbeleri altında, eğer sizlerle birlikte bu zafere giden yola bir omuz da ben verebilirsem, kendimi gençlik yıllarımın en güzel günlerindeki kadar mutlu hissedeceğim. Zira dostlarım, en büyük mutluluk bugünün tüketilmesinde değil, yarının yaratılmasında saklıdır.”[*]
link: Gebze’den genç bir işçi, Yolumuz Ekim Devrimini Yaratanların Yoludur, 21 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8127
Zor Zamanlar, Büyük Mücadelelere Gebedir
Rusya’da Lenin önderliğindeki Bolşevik Partili işçiler, baskı, sömürü, savaş ve dayatılan tüm zorluklara karşı yürüttükleri örgütlü mücadeleyle işçi sınıfını harekete geçirmişti. Bolşevik devrimciler öncülüğünde işçi sınıfının iktidarı için kavga veren işçiler girdikleri bu kavgayı kazanmış ve Çarlık Rusya’sı tarihin derinliklerine gömülmüştü. Rusya’da işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi emperyalist ülkelerin egemenlerinde korku yaratırken, aynı ülkelerin sömürülen, savaşlarda katledilen, açlığa, yoksulluğa mahkûm edilen işçileri için umut olmuştu. İşçi devriminin, proletarya diktatörlüğünün ne olduğu somutlaşmıştı. Burjuvalar Ekim Devriminin bir dünya devrimine dönüşmesinden korkar olmuşlardı.
Kapitalist sistemin içine girdiği tarihsel kriz, giderek şiddetlenen Üçüncü Dünya Savaşı, nükleer savaş tehditleri, göç yollarında ölen yüz binler, açlık ve barınma krizi, küresel iklim krizi… Tüm bunlara eşlik eden siyasi baskılar ve yasaklar, dünya genelinde otoriterleşme eğilimleri… Zorlu bir dönemden geçiyoruz, zor zamanlar büyük ve onurlu mücadelelere gebedir! Tüm bunların bilincinde olarak mücadele eden farklı sektörlerden bir grup işçi olarak tarihin akışını değiştiren Ekim Devrimini konuşmak için bir araya geldik. Yığınlarca ders çıkartmamız gereken Ekim Devriminin o dönemin zorlukları içerisinde nasıl gerçekleştiğini, bu deneyimden ne gibi dersler çıkartmamız gerektiğini konuştuk. Bugün de işçi ve emekçilerin iş ve yaşam koşullarından memnun olmadıklarını, bireysel olarak da olsa isyanlarını ve öfkelerini dışa vurduklarını, bunun ancak örgütlü güce dönüşmesinin bir anlam ifade edeceğini söyledi bir arkadaşımız.
Mayıs ayında bir seçim süreci yaşadık, seçim öncesi dönemde emekçi kitlelerin önemli bir bölümü değişim arzusu içindeydi. Bu arzunun büyütülmesi ve mücadeleye, sınıf siyasetine akıtılması kuşkusuz çok anlamlıydı. Ancak tüm umutların seçimlere hapsedilmesi de bir o kadar yıkıcıydı. Bu nedenle seçimlerin ardından büyük bir hayal kırıklığı, umutsuzluk ve karamsarlık çıktı ortaya. Hatta bu olumsuz rüzgârdan sol ve sosyalist çevreler de nasibini aldı. Sohbetimiz bu konuları konuşarak, deneyimlerimizi ve düşüncelerimizi ortaklaştırarak devam etti. Çıkardığımız sonuç bizim için çok anlamlıydı: “Umutsuzluk ve karamsarlık bize yaraşmaz. Biz başka bir dünya özleminin taşıyıcıları, başka bir davanın insanıyız.”
Bugün dünyanın ileri kapitalist ülkelerinde adaletsizliğe tepki, isyan ve öfke büyüyor. Yüz binlerce işçi ve emekçi sokaklara çıkıyor. İşçilerin meydanlara çıkması, sendikalaşma mücadelesi yürütmesi, grevler, mitingler örgütlemesi, toplumsal hareketlilik… Bunların hepsinin bir anlamı var. Ancak bu hareketliliğin geri çekilmemesi, daha da büyümesi ve bir devrime dönüşebilmesi için işçi sınıfının devrimci bir önderliğe ihtiyacı var. Böyle bir önderlik olduğunda işçi sınıfının iktidarı alabileceğinin en güzel örneğidir Ekim Devrimi! Üzerinden geçen 106 yılın ardından bu şanlı devrim dünya işçi sınıfının yoluna adeta bir deniz feneri gibi ışık tutuyor. Bu geleneğe sahip çıkmak, mücadeleyi ilmek ilmek örmek, duvara bir tuğla daha koyabilmek öncü işçilerin yani bizlerin görevidir! Sabırla, disiplin ve kararlılıkla, en önemlisi de örgütlü gücümüzle yolumuza devam edeceğiz.
link: İstanbul/Esenyurt’tan bir grup işçi, Zor Zamanlar, Büyük Mücadelelere Gebedir , 12 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8119
Kılavuzumuz 1917 Ekim Devrimi
Tarihler 1914 yılına doğru ilerlerken, Balkanlar da dahil olmak üzere pek çok yerde irili ufaklı savaşlar sürüp gitmekteydi. Yoksulların oğulları savaş cephelerinde birbirlerini boğazlıyordu. Savaşın sahipleri yani sömürücü efendiler, savaş kazanının altını iyice harlamaya başladıklarında tarih 1914’e gelmişti. Her ülkede milliyetçilik ve şovenizm öyle tırmandırılmış, yoksulların beyinleri militarizmle öyle doldurulmuştu ki; yoksullar, işçiler, kadınlar, belleri iki büklüm olmuş ihtiyar dedeler ve beyinleri henüz tazecikken zehirlenen yoksul çocukları bile savaşın tarafı olmuşlardı. Savaş hızını hiç düşürmeden son gaz devam ediyordu. Cephelerden cenazeler geliyordu art arda. Sakatlanmış, kolunu bacağını savaşta bırakarak yani artık savaşamayacak duruma geldikten sonra evine dönenler kirli birer peçete gibi bir kenara atılıyorlardı.
Emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşmak için yürüttükleri savaş üç yıldır sürüyordu, tarihler 1917 yılını gösteriyordu. Rus Çarı ve Çariçesi de o paylaşım savaşının tarafıydılar. O güne değin sayısız Rus yoksul köylüsü ve işçisi de savaşın ateşinde yanıp gitmişlerdi. Ancak üç yıldır devam eden savaşta Rus askerlerinin diğer ülke askerlerinden çok önemli bir farklı vardı. Rus askerlerinin içinde sayısız Bolşevik asker vardı. Bu Bolşevik askerler aynı fabrikalardaki gibi sınıf temelinde örgütleniyorlardı. Bolşevikler cephedeki bütün askerlere “bu savaş bizim savaşımız değil. Sizler bizim düşmanımız değilsiniz. Sizin de bizim de düşmanlarımız sömürücü düzenin efendileridirler. Her ülkenin askerleri, işçileri ve yoksulları silahları kendi ülkesindeki burjuvazinin düzenine doğrultmalıdırlar” diyerek propaganda yapıyorlardı. Nihayet 1917’nin sonlarına doğru Bolşeviklerin önderliğinde işçiler, köylüler ve askerler Büyük Ekim Devrimini gerçekleştirerek savaşa son verdiler. Yani tüm ezilenler el birliği ederek, el ele vererek bir devrim yapmışlardı. Bu devrim işçi sınıfının yani proletaryanın devrimiydi. İşte savaşın sahipleri olan emperyalistler ve kapitalistler, yıllardır kriz içinde debelenen düzenlerinin selameti için sürdürdükleri savaşı bu yüzden bitirmek zorunda kaldılar. Çünkü Rusya’da başlayan devrimin kendi ülkelerine de yayılmasından korkuyorlardı. Hele bir de Rusya’dan sonra Almanya’da da proletaryanın iktidarı ele alması demek kapitalist düzenin dünya üzerinden kazınıp tarihin çöplüğüne atılması anlamına gelebilirdi. Bugün de yapılması gereken aynı yolu tutmak, Rus işçi sınıfının, Bolşeviklerin açtığı yoldan ilerlemektir. Bugün de emperyalist savaşı ve tüm savaşları sonsuza kadar bitirecek olan bir devrimdir, dünya devrimidir.
Maalesef bugünün işçi kuşakları da onyıllardır emperyalist savaşların alevleri içinde yaşıyorlar. Yaşı 40’ın üzerinde olanlar 90’lardan beri yeni bir dünya savaşının adım adım her yeri kavurduğunu gördüler. Önce Balkanlar’da başlayan savaş oradan Ortadoğu’ya sıçradı, Afganistan’ı, Irak’ı yangın yerine çevirdi. Daha sonra Ortadoğu’nun farklı ülkeleri ve dünyanın farklı coğrafyaları emperyalist savaşın cepheleri haline geldiler. Yakın zamanda açılan Ukrayna cephesine bugün de Filistin eklendi.
Dünya burjuvazisi bir bütün olarak krizlerin içinde debeleniyor. Bu krizden çıkışın yolunu dünyayı yeniden aralarında pay etmekte arıyorlar. Büyük güçler dünya üzerinde hegemonya kurmak için kıyasıya kavga halindeler. İşçi sınıfını ve işçi sınıfının devrimcilerini ilgilendiren ise, tüm ezilenleri, işçi sınıfını, insanlığı ve dünyamızı kurtarmanın yegâne yolunun yeni Ekim Devrimleri için çalışmak olduğudur. Karanlıkta kılavuzumuz ve ışığımız 1917 Büyük Muzaffer Ekim Devrimidir. Yaşasın dünya devrimi yolundaki mücadelemiz!
link: İzmir’den bir MT okuru, Kılavuzumuz 1917 Ekim Devrimi , 12 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8118
Ekim Devrimi Militarizme de Karşıydı
Şanlı Ekim Devrimini 106. yılında anıyoruz. Bu büyük işçi devrimi tarihte yepyeni bir dönemin başlangıcı olmuştu. Ekim Devrimi cephelerde birbirine boğazlatılan emekçilere “barış” çağrısında bulundu ve 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının son bulmasını sağladı. Lenin ve Bolşevik Parti önderliğinde gerçekleşen Ekim Devrimi Çar’ın ve burjuvazinin emrindeki sürekli orduyu lağvetti. Devrim, işçi milislerinden oluşan yepyeni bir anlayışın öncüsü oldu.
Kapitalist güçlerin vatan savunusu adı altında, milliyetçilik zehriyle besledikleri, ölümcül silahlarla donattıkları büyük ordular şanlı devrimle parçalanmaya başladı. Çarlık Rusya’sındaki generallerin, subayların apoletleri söküldü. Erleri aşağılayan zorunlu selamlamalar kaldırıldı, üstlerin emirlerine kölece bağlılık anlayışı son buldu. Tarihte ilk kez enternasyonalizm temelinde, halkların kardeşliği ve işçilerin birliğini savunan işçi milisi oluşturuldu. Kararlar bir avuç general tarafından değil, işçi ve asker sovyetleri tarafından alınmaya başlandı. Devrimci kararlar alan işçi ve emekçiler bu kararları gerici ordulara karşı elde silah hep birlikte savundular. Çarlığın halklardan sakladığı haksız, gerici, barbar savaş planları ifşa edildi. Tüm cephelerdeki askerlere kardeşleşme çağrısı yapıldı. Emirleri reddetme ve silahları masum halkı katleden generallere çevirme çağrısı yapıldı. Bu çağrı etkili oldu ve erler cesaretle cephelerde “kahrolsun savaş” diyerek isyan etti.
Ekim Devrimi yeni bir çağın başlangıcı demekti. İşçi milisler iç savaş boyunca sovyetleri savunmak için Beyaz Ordu’ya karşı kahramanca mücadele ettiler. İşçi devriminin kazanımlarını korumak için her türlü görevi severek, isteyerek birlikte alıp, birlikte uyguladılar. Rus Çarlığından sonra sıra Avrupa’daki sermaye egemenliğinin devrilmesindeydi. Rusya’daki büyük değişim ve dönüşümün başlangıcını gören Avrupalı kapitalistler devrimin kendi ülkelerine, kendi ordularına sıçramasına engel olmak için ellerinden gelen her yola başvurdular. İşçi ve askerlere söz geçiremeyen burjuvazi, sosyal-demokrasiyi iktidara taşıyarak sömürü düzenini korumayı başardı. İlerleyen yıllarda Ekim Devrimi Rusya topraklarında yalnızlaştı ve kazanımlarını koruyamadı, bürokratik bir karşı-devrimle işçi iktidarı yıkıldı ve işçiler kazanımlarını kaybetti.
Ekim Devriminin üzerinden geçen 106 yılda emperyalist güçler dünyayı yok edecek nükleer, biyolojik silahlar ürettiler. Son teknoloji ile donatılmış güdümlü füzeler icat ettiler. Savaş tehdidini güncel tutarak, halklar arasında kin ve nefret tohumları ektiler. Bütün ülkeler silahlanmaya büyük kaynaklar ayırdı. Ordu ve generaller üzerinden efsaneler ürettiler, yeni bir dünya savaşının kıvılcımını çaktılar. Böylece ilk ikisinden kat kat daha büyük sonuçlara yol açacak Üçüncü Dünya Savaşını başlattılar. Ekim Devriminin derslerini hatırlamak bu açıdan son derece önem taşıyor. Ekim Devrimi sürekli orduları dağıtarak halkın sırtındaki bu kamburu parçalamak, silahlanmaya ayrılan devasa bütçeleri eğitim, sağlık, ulaşım gibi sosyal kazanımlara dönüştürmek istiyordu. Dün olduğu gibi bugün de burjuvazi halkın boğazından kesilen kaynakları ölüm makinelerine yatırıyor. Siyasetin şiddet ve ölümle bezeli bir devamı olan savaşın panzehiri, “yerli ve milli” orduların daha çok silah üretmesi değildir. Halkların birbirine din, dil, ırk temelinde kışkırtılıp kırdırılması değildir. Ortadoğu’dan Asya-Pasifik’e kadar savaşı durduracak tek güç işçi sınıfının enternasyonalist mücadele birliğidir.
Yaşasın Şanlı Ekim Devrimi ve Onun Kahramanca Mücadelesi!
link: Gebze’den bir işçi, Ekim Devrimi Militarizme de Karşıydı , 11 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8117
Kara Kışlardan Büyük Ekimlere Merhaba!
Yaklaşık bir asır önce işçi sınıfı, 1917 şanlı Ekim Devrimiyle birlikte, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı örgütlü işçi sınıfının kurabileceğini dosta düşmana göstermişti. Ne var ki, devrimci işçi sınıfının sosyalizmi kurmak yönünde attığı bu tarihi adım, bürokratik bir karşı-devrimle sekteye uğradı. Daha sonra SSCB’nin de çökmesiyle birlikte kapitalizmin ideologları tarihin sonunun geldiği ve insanlık için en iyisinin kapitalizm olduğu yalanını propaganda etmeye başlayıp, bütün kötülüklerin anasının komünizm olduğuna kitleleri inandırmaya çalıştılar. Ama bu ideologların yalanları da fazla sürmeden ortaya çıktı. Çok geçmeden dünya işçi sınıfı acı gerçeklerle baş başa kaldı. Ekim Devriminin basıncıyla tüm dünyada elde ettiği kazanımlar düzen güçleri tarafından bir bir gasp edilmeye başladı. Bir yanda bir türlü çözülemeyen hegemonya krizi ve yürüyen emperyalist savaşlar, diğer yanda çürüyen kapitalizmin yarattığı krizler sonucu insanlık tam bir kara kışa itilmiştir. İnsanlığı kara kış koşullarına mahkûm eden düzen güçleri, yeni Ekimlerin şafağının sökmemesi için her yola başvurmakta, her kötülüğü yapmaktadırlar.
Ama başaramayacaklar! Hiçbir kış, hiçbir zulüm sonsuza kadar sürmemiştir. Elif Çağlı’nın dediği gibi zor zamanlar zor sınavlara çeker insanı. Bu kara kış koşullarında el yordamı ile yürümek zorunda değiliz, dünya işçi sınıfının tarihsel deneyimleri bir deniz feneri gibi bizlere yol göstermeye devam ediyor. İnsanı insanlıktan çıkaran kapitalist sistemin artık acı ve gözyaşından başka verebileceği bir şeyi kalmamıştır. Savaşsız, sömürüsüz ve sınıfsız bir dünyanın kuruluşuna ancak büyük düşleri olanlar öncülük edebilir.
Bu karanlık ve çürümüş sistemin içinde, devrimci bir inançla davamıza sarılmaktan başka çıkar yolumuz yoktur! Çünkü biz haklıyız, çünkü kapitalist sistem biz avuç azınlık asalağın çıkarlarına hizmet ederken, işçi sınıfının iktidarı bütün insanlığın, bütün canlı hayatın geleceğine hizmet edecektir. Kapitalizm yeryüzüne savaş ve yıkım getirirken, sosyalizm tam anlamıyla barış ve kardeşleşme getirecektir. İnsanlığın kurtuluşu mücadelesinde örgütlü ve devrimci öncünün önemi çok büyüktür. Hedefimiz belli, yolumuz uzun, azmimiz kavidir. Hep birlikte haykıralım; kara kışlardan büyük Ekimlere merhaba!
link: İstanbul/Esenyurt’tan bir grup metal işçisi, Kara Kışlardan Büyük Ekimlere Merhaba! , 11 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8116
Sağlığa Devrim Gerek! Selam Olsun Ekim Devrimine!
Kapitalizmin bulaşıcı hastalık gibi dört bir yanımızı sardığı, biri biterken diğer sorunların başladığı günlerden geçiyoruz. Bırakın yaşamı var etmeyi, var olan yaşamları, kadınları, çocukları katleden bir düzen bu. Diğer taraftansa yarattıkları yıkım ve savaşlara haklı gerekçeler sunmaya çalışan, utanmadan televizyon ekranlarında bunu anlatan, kanlı elleriyle savaş oylamaları yapan egemenlerin ayakta tuttukları bir düzen bu. Sistem kriziyle beraber daha da keskinleşen çelişkiler ve artan saldırılar artık üzeri örtülemeyecek hale geldi. Vaziyet ortadayken, sağlık alanında hizmet üreten bizler de dâhil olmak üzere sınıf bilinçli işçilere düşen görev tarih bilinciyle donanmaktır. İşçi sınıfının tarihine baktığımızda “nasıl olmalı?”, “ne yapmalı?” sorularına alacağımız cevaplar ortadadır. Bu şanlı tarihin sayfalarında yazılı 1917 Ekim Devriminden sonra Rusya’da, yeniden yaratılan sağlık sistemine bakmak bize başka bir açıdan ışık tutacaktır; kapitalizmi yıkmadan sağlıklı olmanın asla mümkün olmadığını hatırlatacaktır.
Sağlık, sağlıklı olmak gibi kavramlar bireysel olarak görülmektedir. Bu anlamda Ekim Devriminin bıraktığı miras ve anlayış, sağlık sisteminin toplumsal olarak yeniden inşası ders niteliğindedir. Peki, 1917 Ekim Devriminin hemen sonrasında ne olmuştu? Devrimden önce sağlıklı olmak sadece burjuvazinin elindeyken, artık devrimi gerçekleştiren işçilerin elindeydi. Devrimden sonra, sağlığın belirleyicisi olan maddi yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerektiği düşüncesi etrafında yeni bir sağlık sistemi şekilleniyordu. Sağlık hizmeti sunumu, sağlık eğitiminden işleyiş biçimine, koruyucu sağlık hizmetlerinden hijyen eğitimlerine kadar geniş bir alanda örgütleniyordu. Sovyet devletinin ilk Halk Sağlığı Bakanı (Komiseri) Dr. Nikolay Aleksandroviç Semaşko’nun “işçilerin sağlığı işçilerin elinde olmalıdır” demesinin bir anlamı vardı.
Ekim Devrimi, emperyalist paylaşım savaşının talan ve yıkımının tam ortasında doğmuştu. Rusya’da Bolşevik Parti öncülüğünde savaş öncesinde binlerce işçinin katıldığı grevler gerçekleşiyordu. Savaş patlak verdiğindeyse, savaş çığırtkanlığı peşine takılmadan barışı ve devrimi savunan Bolşevik işçilerdi. Günler geçtikçe cephede ölenlerin sayısı milyonlara ulaşırken, açlık ve yoksulluk giderek artıyordu. Tüm bu koşullar altında başladı Ekim Devrimi. “ekmek istiyoruz, çocuklarımız ölüyor” diyen emekçi kadınların eylemi, “kahrolsun savaş” “kahrolsun otokrasi” sloganlarıyla daha da büyüdü.
Bugün de kanlı bir emperyalist savaş yaşanıyor. Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Ukrayna’da, Filistin’de ve dünyanın pek çok farklı yerinde bu savaş yüzünden milyonlarca insan öldü. Milyonlarca insan yerinden yurdundan ediliyor. Milyonlarcası susuz ve açlıkla boğuşuyor. Savaş bir halk sağlığı sorunudur. Savaşın hüküm sürdüğü yerde ölüm kol gezerken, hayatta kalabilmiş insanların sağlıklı olduğu düşünülemez. Sağlık, sadece bireyin vücudunda hastalık ve sakatlığın olmayışını değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olmasını ifade etmektedir. Ekim Devrimine baktığımızda, hem savaşı durdurduğunu hem de ilk yıllarda işçi ve emekçilerin sağlığı için değişimler yarattığını görüyoruz. Ekim Devrimini andığımız şu günlerde, savaşa karşı barışı yaşatmanın ve sağlıklı bir yaşamı kurabilmenin tek yolunun kapitalizmi yıkmaktan geçtiğini tekrar hatırlamalıyız. Biz Ekim Devriminin yarattığı mirasa sahip çıkıyoruz. Yaşamın her alanında “dünyanın bütün işçileri birleşin” diyerek devrimin taşlarını döşüyoruz. Yaşasın Ekim Devrimi! Dünyaya barış işçilerle gelecek!
link: İstanbul’dan sağlık işçileri, Sağlığa Devrim Gerek! Selam Olsun Ekim Devrimine! , 9 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8114
Ekim Devriminin Işığı Yolumuzu Aydınlatıyor
Dünya işçilerine kendileri için ve kendilerinin yönettiği bir dünya kurmanın yolunu gösteren şanlı Ekim Devriminin 106. yılını kapitalizmin iyice derinleştirdiği sorunlar, kriz ve savaşla karşılıyoruz. Çelişkiler sürekli büyüyor, burjuva ideolojisi gerçeklerin üzerini kara bulutlarla örtüyor. Bu kara bulutların arasından ise Ekim Devriminin ışığı yolumuzu aydınlatıyor. Bolşeviklerin deneyimleri hemen her sorunda nasıl bakmamız gerektiğini gösteriyor, sınıf devrimcilerinin tutunması gereken ana damarı hatırlatıyor.
Cumhuriyetin 100. yılı “kutlamalarını” henüz geride bıraktık. 1923’te cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte sanki halk egemen olmuş, ayrıcalıklı sınıflar ortadan kalkmış, sınıfsız ve imtiyazsız bir Türkiye kurulmuştu. Oysa yeni kurulan bu cumhuriyet, toplumun en geniş kesimleri olan işçi ve emekçileri yönetimden dışlayan, tepeden inme “devrimlerle” emekçilerin hayatına konan bir cumhuriyetti. Sınırsız hak ve özgürlükler tanıdığını, döneminin en yenilikçi adımlarını attığını söyleyen Kemalist bürokrasi, gerçekte Osmanlı’dan beri, yıllardır süregelen mücadelelerin sonuçlarını kendi ihsanı gibi lanse etmişti. Hızla milli bir burjuvazi yaratma işine girişmiş, işçi ve köylüleri ise çalışıp üretmeye fakat yine de yoksul kalmaya mahkûm etmişti. Kendinden öncesine göre ileri bir adım olan ancak burjuva demokratik olmaktan bile uzak bu cumhuriyet, sosyalist solun bazı kesimleri tarafından da kutlandı, savunuldu. Bugün kazanımları kaybedilmiş olsa da kurucu değerlerine sahip çıkılması gerektiği, daha ileriye taşınması gerektiği söylendi.
Oysa işçilerin asıl sahiplenmesi gereken devrim işçilerin devrimidir, Ekim Devrimidir. Ekim Devriminin sönmeyen ışığı bizlere kilitlenmemiz gereken hedefin sosyalist bir dünya kurma hedefi olduğunu gösteriyor. Ancak Ekim 1917’deki gibi ayakların baş olduğu bir devrim sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın kapılarını aralayabilir. Bizler gözümüzü, dünyayı yerinden sarsacak işçi devrimlerine ve sosyalist bir dünya hayaline diktik. Marksizmin ve Ekim Devriminin aydınlattığı yolumuzda emin adımlarla ilerliyoruz.
link: Ankara’dan MT okuru gençler, Ekim Devriminin Işığı Yolumuzu Aydınlatıyor , 9 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8113
Emperyalist Savaşa Karşı Ekim Devrimi
Savaş, yoksulluk, açlık, sömürü… Bütün sorunlarımızın kaynağı kapitalizmdir. Kapitalizm ortadan kalkmadıkça toplumsal özgürlük asla mümkün olamayacak! Kapitalizmi ortadan kaldıracak olansa devrimci işçi sınıfıdır! İşçi sınıfı iktidarı bütün ülkelerde ele alacak ve sınıfsız topluma geçişi sağlayacaktır! Bu konuda tarihteki somut en büyük adımsa 1917 yılında yani Birinci Emperyalist Dünya Savaşı devam ederken gerçekleşen Ekim Devrimidir! Ekim Devrimi gerçekleşti ve savaş da burjuvazinin devrimin yayılmasına dair haklı endişesi sayesinde sonlanmak zorunda kaldı. Ekim Devrimi bugün 106 yaşında! Tarihte ilk kez işçi sınıfı iktidarı ele geçirdi ve sınıfsız bir dünyaya giden yolu araladı. O yol tamamlanamamış olabilir fakat Ekim Devriminin bizlere bıraktığı muazzam deneyimler bugün hâlâ canlılığını koruyor ve tamamlanması gereken yolun nasıl bir mücadelenin ürünü olduğunu anlatıyor!
Bugün yeniden bir emperyalist paylaşım savaşının içinden geçmekteyiz. Kapitalizm tarihsel bir kriz yaşamakta ve burjuvazi bu krizi aşmak için her yeri cehenneme çevirmeye ant içmiş gibi davranmaktadır. Yakın tarihte emperyalist savaşın cephesi haline gelen Suriye ve Ukrayna’da sorunlar çözülebilmiş değil. Yüz binlerce emekçinin bu savaşlarda ölmesi, milyonlarcasının yerinden yurdundan edilmesi, göç etmesi egemenlerin umurunda değil! Gerek Asya gerek Afrika gerek Ortadoğu… Bütün dünyada sular ısınıyor ve giderek savaş derinleşiyor.
Bugünlerdeyse bu savaşa yeni bir halka eklenmiş durumda. Kangren haline dönen Filistin sorunu üzerinden emperyalistler hesaplaşıyorlar. Gazze’deki insanlar, bütün dünyanın gözleri önünde bombaların hedefi olmakta ve çoluk çocuk demeden, hastane, okul fark etmeksizin bombalarla, kimyasal silahlarla yaşamdan koparılıyor! Kimi egemenler İsrail egemenlerine bu konuda açıktan destek verirken kimileri ise timsah gözyaşları döküyor ya da kınamayla yetiniyor. Burjuvazinin ikiyüzlülüğü bütün çıplaklığıyla bu sorunda gösterdikleri tutumlarda ortaya çıkıyor. Kürt sorununda olduğu gibi Filistin sorununda da bu ulusların en temel siyasi hakları tanınmıyor, bu halklara en haklı talepleri için büyük bedeller ödetiliyor. Elbette ki bütün insanlar esas özgürlüğü sınıfsız toplumda, komünist toplumda göreceklerdir; fakat kapitalizme içkin sorunların çözümünde bile egemenler halkları birbirine düşmanlaştırmaktan ve yaşam hakkını ihlal etmekten imtina etmiyorlar. Ezilen ulusların sorunu çözülmedikçe ezen ulusun da özgür olamayacağı gerçeği gün gibi ortada.
Bu sorunda da ezilen halklara büyük bedeller ödetmeyecek çözümün yine devrimci işçi sınıfıyla olacağını Ekim Devrimi bize örnekledi: “…Yıllar boyunca Çarlığın halklar hapishanesinin mahkûmu ve kurbanı olan bu uluslar, nihayet 1917 devrimiyle birlikte özgürlüklerine kavuşmuşlardı. Devrimle birlikte tüm uluslara bağımsızlık hakkı verilmiş, bunlardan başta Polonya ve Finlandiya olmak üzere bir kısmı kendi bağımsız burjuva ulus-devletlerini kurmuşlardı.”[*] Ekim Devriminin yıldönümünde, Filistin bugün yangın yeriyken bu gerçeği hatırlamanın, hatırlatmanın çok önemli olduğu ortada.
Birinci ve İkinci Dünya Emperyalist Paylaşım Savaşında burjuvazi içine düştüğü köklü krizleri aşmak için savaş seçeneğine sarılmıştı. Milyonlarca emekçi bir avuç azınlığın çıkarları uğruna ya cephelerde ya da yaşadığı evinde tepesine bombalar düşerek yaşamını yitirmişti. Savaş işçi sınıfı için daha fazla açlık, yoksulluk daha fazla ölüm demekti. Rusya’da Birinci Dünya Savaşı sürecinde milyonlarca yoksul Rus köylüsünün, işçisinin ölmesiyle bu savaşın işçi sınıfının savaşı olmadığı ve savaşın egemen sınıf olan burjuvaziye yaradığı anlaşılıyordu. Fakat bu anlaşılma kendiliğinden ortaya çıkan bir durum değildi. Rus işçi sınıfı öndersiz değildi. Yıllarca fabrikalarda, evlerde, mahallelerde örgütlenen Bolşevikler, yaşanan savaş sürecinde de gerek cephelerde gerekse fabrikalarda savaşın bizim savaşımız olmadığını bıkmadan, usanmadan anlatıyordu. Kitlelerin bu fikirleri kavraması, sabırlı, sebatlı bir mücadelenin ürünüydü. Ve yaşanan süreçte işçi sınıfı başka uluslardan işçileri öldürmek için verilen silahları böylece “Baş Düşman İçeride!” diyerek Rus egemen sınıfına yöneltmeyi bildi.
Devrimci durumu devrime götüren süreçte Ekim Devrimi bize muazzam dersler veriyor. Savaşa son verecek olan ve uluslara barış getirecek olan sosyalist devrimin anlaşılması, özümsenmesi konusunda Ekim Devrimini içselleştirmek ve Bolşevik mücadeleyi kavramak gerek!
Devrimci işçi sınıfı Bolşevikler önderliğinde savaşın gidişatını belirlemiş ve barışı sağlamıştı, uluslara kendi kaderini tayin hakkını da kayıtsız şartsız yine Ekim Devrimi sağlamıştı. Bugün de yürüyen ve büyüyen emperyalist paylaşım savaşını durduracak olan devrimci işçi sınıfıdır. Arap-Yahudi, Türk-Kürt, siyah-beyaz fark etmeksizin işçi sınıfı enternasyonal birliğini oluşturup hareket etmelidir. Bizler dünya işçi sınıfı olarak kaderimizin tamamıyla ortak olduğu bir durumdayız ve ortak hareket edip, kapitalizmi yıkıp, sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız, özgür bir dünyayı kurmalıyız! Gelecek bizim ellerimizde!
Yaşasın Ekim Devrimi!
Yaşasın İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği!
link: Mersin’den bir MT okuru, Emperyalist Savaşa Karşı Ekim Devrimi , 8 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8112
Ekim’in Fenerinde İşçi Devrimi Hayalimiz
İklim krizi, savaşlar, evinden yurdundan edilen yoksul halk kitleleri ve daha pek çok yıkım... Günden güne felâketlerin arttığı bir sistemde yaşıyoruz. Bir yanda milyonlarca insan başını dahi sokacak ev bulamıyor, öte yanda bir avuç zengin lüks saraylarda yaşıyor. Bir yanda milyonlarcamız açlıkla hastalıkla boğuşuyor, öte yanda tüm dünyaya yetecek kadar zenginlik birikiyor. Üstelik zenginliği kendi elleriyle var edenler onun kırıntılarına dahi ulaşamıyor. Akıldışı olan kapitalizm bizler için felâketten başka bir şey üretmiyor. Emperyalist güçlerin talan ettiği Ortadoğu’da işçi ve emekçiler nice acılar yaşıyor. Yıllardır Ortadoğu’da kanayan bir yara olan Filistin sorunu binlerce insanın ölümü demek oldu. Küçücük masum çocukların bedenleri toprağa karıştı. Ve dünyamızın toprakları mazlum halkların kanlarıyla yıkanmaya devam ediyor!
İşçi sınıfının gençleri olarak bizler de kapitalizmin yarattığı felâketlerden nasibimizi alıyoruz. Dünyanın pek çok yerinde gençler kapitalizmin yarattığı karanlığın içinde boğuluyor, nefes almak istiyor. Hayat pahalılığı, barınma sorunu, işsizlik, güvencesizlik, polis şiddeti gibi pek çok sorunla karşı karşıya kalıyor. Pek çok genç arkadaşımız tüm bu sorunlarla tek başına başa çıkamadığı için umutsuzluğa kapılıyor, depresyona giriyor. Gelecek kaygısı kimi gençleri intihara sürüklüyor. İşte kapitalizmin hayatının baharındaki gençlere reva gördüğü hayat! İşçi sınıfının gençleri olarak bu çürümüş kapitalizmle mücadele etmekten ve bu düzeni değiştirmek için işçi sınıfının saflarına katılmaktan başka çaremiz yok.
Kapitalizmin temsilcileri yıllarca sosyalizmin ütopik olduğunu, bu düzenin değiştirilemeyeceğini propaganda ettiler, ediyorlar. Fakat bu ideolojik saldırılara, yalanlara, karalamalara rağmen gerçekler ortada duruyor. Bizler başka bir dünyanın mümkün olabileceğini bundan 106 yıl önce gerçekleşen 1917 Şanlı Ekim Devrimi ışığında öğrendik. Ekim Devriminden çıkarılan dersler bizlerin yolunu aydınlatan bir meşale gibi yanmaya devam ediyor. Ne mutlu ki dönemin koşulları ne denli kötü olursa olsun aydınlık yarınlar için bizlere kılavuzluk eden bir tarihimiz var.
Bizler haksız savaşların olmadığı, kimselerin yatağına aç girmediği ve çocukların ölmediği, sınıfsız, sınırsız sömürüsüz bir dünyanın hayalini kuruyoruz. Yani bizlerin işçi devrimi hayali var. Bu hayali gerçek kılmak için koşullar ne olursa olsun kavgamıza devam edeceğiz.
link: İstanbul’dan bir grup genç, Ekim’in Fenerinde İşçi Devrimi Hayalimiz, 8 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8111
Yaşasın Eşitlik Mücadelemiz, Yaşasın Sosyalizm!
Sınıflı toplumlarının oluşmasıyla birlikte kadınlar hep insanlığın ezilen cinsi oldu. Kadın aşağılandı, yok sayıldı, “görev ve sorumlulukları” belirlendi ve bir çerçeveye hapsedilmek istendi. Kadına, ne istediği, ne hayalleri, ne de özlemleri soruldu. Hep onun adına karar verildi. Kadınlara, çizilen role biat edilmesi buyruldu. Ama bunun karşısında tarihin her döneminde ezen sınıfa karşı kadınlar eşitlik ve özgürlük mücadelesinin ön saflarında yerlerini aldılar. Sınıflı toplumların son evresi olan kapitalizmde ise ezen sınıfın kadınları erkekleriyle büyük ölçüde eşitlendi ama işçi sınıfının kadınlarının payına çifte ezilmişlik düştü. Aslında kapitalizm altında kadın sorunu kendinden önceki sınıflı toplumlara kıyasla hiç olmadığı kadar sınıfsal bir boyut kazandı.
Bir illüzyon yaratıp kadın sorununu sınıfsal bağlamından koparmaya çalışanlara inat, işçi sınıfının saflarında dünyayı değiştirme mücadelesine katılan devrimci kadınlar buna karşı amansız mücadeleler yürüttü. Tarihin ilk ve tek muzaffer işçi devrimi Ekim Devriminde Bolşevik kadınlar, emekçi kadınları yalnızca erkek egemen zihniyete karşı değil kapitalist sömürüye karşı da mücadeleye çağırdılar. Kadın sorununu, burjuva ideolojisiyle işçi sınıfının içinde bir kutuplaştırma aracına dönüştürenlerin aksine, erkek ve kadın işçileri sosyalist bir dünya için mücadele saflarında birleştirdiler. İşçi sınıfının devrimci önderi Lenin’in eşi ve yoldaşı olan, emekçi kadın çalışmalarında önemli roller üstlenen Krupskaya, “İşçi kadınları işçi erkeklerle birleştiren şey, onları ayıran şeyden daha güçlüdür. Ortak hak yoksunlukları, ortak ihtiyaçları, ortak koşulları, yani mücadele ve ortak hedefleri ile birleşiyorlar… Erkek ve kadın işçi dayanışması, ortak faaliyet, ortak hedef, bu hedefe giden ortak yol; işçiler arasındaki «kadın» sorununun çözümü işte budur”diyordu. Kapitalizmin derinleştirdiği ve yarattığı tüm sorunlarda sınıfsal bir tutumla mücadeleyi elden bırakmayan Bolşevikler, direngenlikleriyle, azimleriyle ve tutkularıyla devrime giden yolun taşlarını döşemeyi başardılar. Emekçi kadınlar arasında emperyalist savaşa karşı barış, sömürüye ve eşitsizliğe karşı ekmek ve gül talebinin yükseltilmesi için canla başla ter akıttılar.
Emekçi kadınlar olarak bugün bize düşen görev Ekim Devriminin ışığında mücadelemizi büyütmektir. Çünkü milyarlarca insanın açlık, yoksulluk ve yoksunluk çektiği, milyonlarcasının yerinden yurdundan edildiği, emperyalist savaşlarla kentlerin, insanların yok edildiği, nefessiz bırakıldığı, gençlerin umutlarının çalındığı bir dünyadan herkesin eşit, özgür ve sömürülmediği bir dünyaya geçiş işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle mümkündür. Sömürü, kan ve gözyaşıyla beslenen bu kahrolası sistemi yıkalım, dünyamıza gerçek barışı ve eşitliği getirelim! Ekim’in izinde işçi sınıfının devrimci mücadelesini büyütelim!
Yaşasın Ekim Devrimi, Yaşasın Sosyalizm!
link: İstanbul Avrupa yakasından bir grup emekçi kadın, Yaşasın Eşitlik Mücadelemiz, Yaşasın Sosyalizm! , 7 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8109
İşçiler İçin Gerçek Devrim 100 Yıl Önce Değil, 106 yıl Önce Gerçekleşti
İşçi sınıfı ve ezilenler olarak, kapitalizmin içinde bulunduğu tarihsel sistem krizinin neden olduğu büyük yıkımlarla boğuşuyoruz. Bu öyle bir yıkım ki, hayatın her alanında iliklerimize kadar hisseder durumdayız. Ayakta kalabilmek ve yaşayabilmek için insanlık mücadelesi veriyoruz. Bir taraftan faşizm tepemize çökmüş nefesimizi boğuyor. Bir taraftan fabrikaların ölüm çarklarında ömürlerimiz tükeniyor gün be gün. İşçiler hayatta kalabilmek ve geçinebilmek için, tüm zamanlarını ölüm çarklarında “gönüllü mesailerle” geçiriyor. Ormanlarımız, derelerimiz, doğal kaynaklarımız yok ediliyor. Çocuklarımızın gelecekleri, nefesleri yok ediliyor. Doğal afetlerde evlerimiz başımıza yıkılıyor. Sermaye sınıfının hegemonya mücadelesinin sonucu olan savaşlarda, hayatı tanımadan kundakta ölüyor çocuklarımız.
Cumhuriyetin 100. yılı, böylesi bir dönemde, sokaklarda, fabrikalarda, meydanlarda kutlandı. İşçi sınıfının mücadele tarihini bilmenin, örgütlü olmanın ne kadar önemli olduğunu, bugün yaşananlar gözümüzün ta içine içine sokacak nitelikte. Bugün “demokratik” gibi gösterilen Cumhuriyet, Türkiye işçi sınıfının tarihinde, mücadele eden işçilere, devrimcilere, aydınlara ve komünistlere ne acılar yaşattı. Mustafa Suphi ve yoldaşlarını Karadeniz’in karanlık sularında boğan bu despotik zihniyet değil miydi? Ya Nazım Usta’yı hapseden, sürgün eden, vatan toprağına hasret ölmesine neden olanlar da bu “demokratik” Cumhuriyetin kurucuları değil miydi? İşçi sınıfının sendikalarını, grevlerini yasaklayan, hak arama mücadelelerini darbelerle biçip tırpanlayan, ilerici işçileri, devrimcileri cezaevlerine tıkan, yeri geldiğinde idama mahkûm eden, bu “demokratik” Cumhuriyet değil miydi? Kadınlara toplumda yer açmayan, ikinci sınıf yerine koyan, “evin reisi kocadır” diyen bu asil Cumhuriyet değil midir? Onlarca yıldır Kürt halkına kan kusturan, en temel demokratik haklarına dahi tahammül edemeyen, bir halkı yok sayanlar, “Türkiye Cumhuriyeti’nde ırkçılığa yer yoktur” diyen ikiyüzlü TC’nin egemenleri değil midir? TC’nin kuruluşundan bugüne kadar, ezilen halklara, işçi sınıfına, devrimcilere, komünistlere yaşattığı acılar, baskılar, katliamlar saymakla bitmez.
İşçi sınıfının devrimcileri, öncüleri olarak bizler biliyoruz ki, bugün asıl kutlanması gereken, insanlık tarihinin en demokratik zaferi olan şanlı Ekim Devrimidir. Bu zaferdir ki, emekçileri baskıdan, sömürüden, savaştan kurtarmanın, insanlığı özgürleştirmenin yolunun nereden geçtiğini bizlere gösteren büyük bir tarihsel örnektir. Ekim Devrimi, egemenlerin karalama kampanyalarına rağmen, tüm gerçekliği ile insanlık için güncelliğini koruyor. Bu nedenledir ki, tüm dünyada patlak veren her isyanda, her başkaldırıda, “sosyalizm” talepleri yükseliyor. Biliyoruz ki iyi bir yaşam, ezilen halklar için, işçi sınıfı için asıl demokrasi devrimle olacaktır. Tüm dünyada meydanlara çıkan gençler, işçiler, kadınlar, yaşamlarının değişmesini istiyorlar. Bu değişim ancak, tıpkı Ekim Devrimi gibi bir devrim ile mümkün olabilir. Ekimde yakılan ateş, özgür bir dünyanın nasıl kurulacağını öğretti bizlere. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeden, demokrasinin, özgürlüklerin işçi sınıfının iktidarında olabileceğini öğretti. Kadınlar sosyal yaşamda hak ettikleri yeri alması ve cinsiyet ayrımcılığının ortadan kalkması için büyük bir adım atıldı. Ezilen halklar kendi kaderini kendileri belirlediler. Ekim Devriminin daha birçok kazanımından bahsedebiliriz. İşçi sınıfı için, ezilenler için gerçek devrim, görüldüğü gibi 100 yıl önce değil 106 yıl önce oldu. Sınıf devrimcilerinin görevi bu gerçekleri anlatmak, işçi ve emekçileri örgütlü mücadelenin bir parçası haline getirmek için canla başla çalışmaktır. Ekim Devrimini yaratanlara borcumuzu ancak böyle ödeyebiliriz.
1917 Ekim Devriminin yaktığı ateş, tüm harıyla işçi sınıfının mücadelesinin içinde yanmaya devam ediyor. Tüm dünyanın komünistlerine düşen görev, bu ateşi canlı ve diri tutmaktır. Bugün bağımsız bir sınıf tutumuna, sınıf siyasetine çok daha fazla ihtiyacımız var. Bu tutum 1917 Ekim Bolşevik geleneğinin kendisidir. Burjuvazinin sahte, ikiyüzlü sözde demokratik cumhuriyeti değil, işçilerin gerçek demokratik cumhuriyeti! Bu yolda sarılmamız gereken Bolşevik gelenektir. Bu geleneği yaşatmak, genişletmek, gelecek kuşaklara taşımak, tüm sınıf devrimcilerinin boynunun borcudur.
link: Sancaktepe’den bir MT okuru, İşçiler İçin Gerçek Devrim 100 Yıl Önce Değil, 106 yıl Önce Gerçekleşti, 5 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8107