Kadınların Muradı!
Her sene olduğu gibi bu sene de 8 Mart yaklaşırken egemenler kadınlara ne kadar değer verdiklerini anlatma yarışına girdi. Kadınları her bakımdan cendere altında tutmak isteyen faşist rejim bu yarışta adeta ipi göğüsledi. Mesela Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Türkiye’de kadınların işgücüne katılma oranının yüzde 36’ya yükselmesiyle övündü. İşgücüne katılan kadınların hangi oranda istihdama katıldığını yani çalışabildiğini açıklamadı. Kadınların işgücüne katılımımın artması karşısında düşük ücret, sendikasız ve güvencesiz çalışma, doğum ve emzirme izinlerinin kısalığı, kreş hakkının ortadan kaldırılmış olması, taciz, mobbing, şiddet gibi sorunları çözmek üzere düzenlemeler yapıp yapmadıklarından bahsetmedi.
Elbette Türkiye’de siyasi iktidar ve patronların büyük bir bölümü kadınların çalışmasını arzuluyor fakat ucuzdan da ucuz işçi olarak! Çalışsalar bile kadınlar aile içi rol ve görevlerini sürdürsün, çocuk bakımının ve ev işlerinin tüm yükünü üstlensin, aile yapısı korunsun istiyorlar. Böylece kadınların sırtına bindirilen yük kat kat artıyor. Bakan Göktaş, kadınların yaşadığı sorunları çözmek yerine katıldığı toplantılarda kadınlara İstanbul seçimlerinde Murat Kurum’a oy verme çağrısında bulunuyor. “İstanbul’u Büyüten Kadınlar” gibi süslü başlıklarla yapılan programlarda “31 Mart akşamı inşallah İstanbul yeniden gerçek belediyecilik ile buluşacak, Muradına erecek” diyor. Kadınlar olarak hem işsizlikle boğuşacağız, hem çalışırsak düşük ücrete çalışacağız, hem aile ve çocuk bakımını üstleneceğiz, hem de halkın sırtından 22 yıldır inmeyen Kurum gibi siyasetçilere oy vereceğiz. Ama tam da bu şekilde “muradımıza” ereceğiz! Sözde, Murat Kurum seçildiği takdirde İstanbul için “7/24 Nöbetçi Kreşler” açacakmış. Oysa siyasi iktidar zaten kendi ellerinde değil mi? İstedikleri zaman her mahalleye kreş açabilir ve kadın işçilerin taleplerini karşılayabilirlerdi. Kadınların ucuz ve kaliteli kreşlere kavuşması için İstanbul seçimlerini Murat Kurum’un kazanması mı gerekiyor?
Egemen sınıfların kadınları ve siyasetçilerin muradı ile işçi sınıfının kadınlarının muradı arasında asla kapanmayacak uçsuz bucaksız bir fark var. Onlar yıllardır yaptıkları gibi kadınları ucuz işgücü olarak görmek istiyorlar. Haklarımızı elimizden alıyor, siyasi baskıları arttırıyor, sendikalarda örgütlenmemizi engelleyecek yasalarla patronları koruyorlar. Kadınları kendilerine biçilen toplumsal role uygun olarak pasifleştirmeye çalışıyorlar, çok çocuk doğurmalarını, bu çocukları muhafazakâr, kindar yetiştirmelerini istiyorlar. Kendi iktidarları, çıkarları, rantları için emekçileri hiçe sayanlar, emekçi kadınları şiddet ve ikinci sınıf insan damgasıyla yaşamaya zorlayanlar yine emekçilerden, emekçi kadınlardan destek istiyorlar. Emekçi kadınları sömürücü siyasetçilerin ufak vaatlerine kanacak oy deposu olarak görüyorlar.
8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü kadınların aşağılanmaya, yok sayılmaya “artık yeter” dediği bir gündür. Hiçbir ayrım yapmadan dünyanın tüm emekçi kadınlarının ve işçilerinin birleşmesinin sembolüdür. Enternasyonalist bir ruhla mücadeleye atılan kadınların kendi saflarında mücadeleye atılmasının, o mücadelede yükselttikleri taleplerin sembolüdür. Bu açıdan bugün bizlerin ihtiyaç duyduğu birliğin ifadesidir. 8 Mart ruhuyla kuşanıp birlikte kavgaya atıldığımızda cümlemizin muradı olan dünyada cennet kurulacak, insanlar gerçek özgürlük ve mutluluğu tadacaktır.
link: Kocaeli’den bir işçi, Kadınların Muradı!, 8 Mart 2024, https://marksist.net/node/8210
Sınıfımızın Şanlı Mücadele Günü 8 Mart’ımız Kutlu Olsun!
Mücadele tarihimizin asla solmayacak yapraklarından biridir 8 Mart. Ve bizler bu yıl da 8 Mart’ı zorlu bir dönemden geçerken karşılıyoruz. Emperyalist haydutlar dünyamızı ateş topuna çevirmiş durumda. Başta Ortadoğu olmak üzere üçüncü emperyalist paylaşım savaşının alevleri her yanı yakıyor. Emekçiler tarifi zor bir zulüm cenderesinde ölüm kalım mücadelesi veriyor. Bütünüyle gericileşmiş kapitalizm tarihte eşi benzeri görülmemiş bir eşitsizliğe yol açıyor. Milyarlar yokluk içinde kıvranırken birkaç asalak yaratılan tüm zenginliğe el koyuyor. Ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarına dünya ölçeğinde yükselen otoriterleşme dalgası eşlik ediyor. Çeşitli doz ve biçimlerle faşizm yeniden hortlayarak emekçileri büyük felâketlere sürüklemenin sinsi planlarını yapıyor. Kısacası kapitalizmin egemen olduğu tüm dünyada eşitsizlik, sefalet, baskı ve zorbalık hüküm sürüyor.
Egemenlerin yarattığı bu karanlığa teslim olmayanların mücadelesi ise her türlü zorluğu aşarak sürüyor. Dünyanın her yerinde meydanlar işçi sınıfının savaşa, sömürüye, hak gasplarına, cinsiyet ve ırk ayrımcılığına karşı verdiği coşkulu mücadelelerle doluyor. İşçi ve emekçiler hep bir ağızdan “başka bir dünya mümkün” diyerek alanlara çıkıyor. İşte böylesi bir dönemde 8 Mart’ın tarihsel anlamına ve misyonuna uygun bir ruhla karşılanması son derece önemli. Bu şanlı mücadele gününden alınan ilhamla sınıf temelli devrimci mücadelenin büyütülmesi de bir o kadar hayati öneme sahip.
Bizler işçi sınıfının saflarında devrimci mücadele yürüten gençler olarak, 8 Mart’ı tarihsel özüne uygun bir biçimde karşıladığımız için büyük bir onur ve kıvanç duyuyoruz. 8 Mart başta olmak üzere, sınıfımızın mücadele tarihini devrimci Marksizmin ruhuyla bizlere aktaran, günün yakıcı ve çetrefilli sorunlarını aynı ruhla aydınlatıp yolu gösteren Marksist Tutum’a bu vesileyle teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz. Mücadele tarihimizden öğrendiğimiz üzere 8 Mart, burjuvazinin bir lütfu değildir. Burjuvaziye karşı savaşta işçi sınıfının bağrında doğmuş, çetin kavgalarla varlığını sürdürmüş, Ekim Devrimiyle taçlanmış ve sınıfsız bir dünya özleminin ifadesi olmuş şanlı bir mücadele günüdür. Burjuvazi ne yaparsa yapsın, bu gerçeğin yüreklerimizde yarattığı umudu ve coşkuyu solduramayacaktır.
8 Mart, burjuvazi her yanda savaş çığırtkanlığına soyunmuşken korkusuzca “Emperyalist Savaşlara Hayır” diyebilme cesaretini kuşanmaktır. Kapitalizmin yarattığı her türlü eşitsizliğe, köleliğe, düşmanlığa karşı çıkmak; insanın kul köle olmadığı, sömürünün ve zorbalığın yeryüzünden silindiği özgürlükler dünyası için mücadele etmektir. 8 Mart, gezegenimizi yok oluşa sürükleyen ve her yanını irin sarmış bunak kapitalizmin karşısında, insanlığa yepyeni bir dünya muştulayan dünya devrimi ve sosyalizm için mücadeledir. 8 Mart’ın ruhuyla sosyalizm için yürüyen kavga neferlerine selam olsun! Dirençle, azimle, sabırla zorluklara göğüs gerip umudu büyütenlere selam olsun!
Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Sosyalizm!
link: Ankara’dan MT okuru gençler, Sınıfımızın Şanlı Mücadele Günü 8 Mart’ımız Kutlu Olsun!, 8 Mart 2024, https://marksist.net/node/8209
Kapitalist Zorbalığa Karşı Birliğimizi Güçlendirelim
Dalların tomurcuklanmaya, güneşin sıcacık yüzünü göstermeye başladığı bu günler bahar gelişini muştularken, biz emekçi kadınların ve tüm sınıf kardeşlerimizin içini bir başka heyecan kaplar. İşçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir simge haline gelen 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününe, yaşadığımız sorunlara ilişkin taleplerimizi ortaya koymak, gücümüzü, öfkemizi, heyecanımızı göstermek, burjuvaziden hesap sormak için mücadeleci işçiler olarak hep birlikte hazırlanırız.
8 Mart, mücadeleci işçi kadınların bizlere armağanıdır. ABD’de hakları için mücadele eden kadın işçilerin her yıl düzenlemeye başladıkları eylemlerden ilhamını almıştır. 1910 yılında Danimarka’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında Alman işçi sınıfının önderlerinden Clara Zetkin’in, 1857’deki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına, 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisini getirmesiyle oybirliğiyle kabul edilmiştir. Ve bu tarihten itibaren 8 Mart, mücadeleci kadın ve erkek işçilerin kapitalizmin yarattığı devasa sorunlarına karşı verdikleri mücadelenin simgesi olan günlerinden biri olmuştur. Ekim Devriminin fitilini ateşleyen 8 Mart gösterilerinin ardından da emekçi kadınların kavgasına bir daha çıkmamak üzere eklenmiş bir mücadele günü haline gelmiştir.
Dünyada yüz milyonlarca emekçi kadın, erkek sınıf kardeşleriyle birlikte açlıkla, yoksullukla, savaşlarla, afetlerle felâketten felâkete sürükleniyor. Kapitalizm yaşadığı tarihsel krizin tüm sıkıntılarını emekçilerin üzerine yüklerken, kadın emekçiler bundan payını fazlasıyla alıyor. Kimilerinin başlarına bombalar yağarken, kimileri evlerine yiyecek ekmek götüremiyor. Kimisi kalacak bir ev bulamazken, kimisi sokak ortasında katlediliyor. Kapitalizm emekçi kadınların hayatını cehenneme çeviriyor. Türkiye’de de emekçi kadınlar bu 8 Mart’ı, tarihi bir yoksullaşma, başta 6 Şubat depremleri olmak üzere kapitalizmin felâkete dönüştürdüğü afetlerin yarattığı yıkım, elde edilmiş kazanımlarına yapılan saldırıların artması koşullarında karşılıyor.
Yani, kadın emekçilerin mücadele konusu haline getirdiği pek çok sorunun ortaya konduğu önemli bir gün olan 8 Mart bu yıl da yüklü bir gündeme sahip. Bu sorunları ortadan kaldırmanın tek yolunun kapitalizmi ortadan kaldırmaktan geçtiğini bilen sınıf bilinçli emekçi kadınlar olarak bunun ancak güçlü örgütlenmelerle başarılabileceğinin farkındayız. Kapitalizm emekçilerin yaşadığı sorunları her geçen gün daha da büyütüyor. Ama bu sorunlar büyürken bunun karşısında dünyadaki sınıf mücadelesi de büyüyor. Dünyanın pek çok bölgesinde işsizliğe, yoksulluğa, savaşlara karşı emekçi kadınlar ve erkekler alanlara iniyor, grevler yapıyor, barışı, kardeşliği ve eşitliği haykırıyor. Alınacak daha çok yol var biliyoruz. Ama birliğimizi güçlendirip mücadele edersek bu zorlu yolda bizimle yürüyecek milyonların olduğunu da görüyoruz. 8 Mart gibi mücadele tarihimizin bize armağan ettiği sembol günlerde bu bilinçle sesimizi daha fazla sayıda emekçi kardeşimize ulaştırmaya çalışmalı ve güçlü biçimde haykırmalıyız: Kapitalist zorbalık karşısında birlikteysek güçlüyüz, birlikteysek umutlu!
link: Mersin’den MT okuru bir kadın işçi, Kapitalist Zorbalığa Karşı Birliğimizi Güçlendirelim, 6 Mart 2024, https://marksist.net/node/8207
8 Mart Ruhuyla Boyun Eğmiyoruz, Mücadele Ediyoruz
8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününü, tüm dünyada işçiler, emekçiler ve kadınlar olarak, zorlu koşullarda karşılıyoruz. Giderek yayılan emperyalist paylaşım savaşı, kentlerimizi, geleceğimizi yakıp yıkıyor. Savaşların ve ekonomik krizlerin derinleştirdiği yoksulluk ve zorlu koşullar, biz kadınların, işçilerin ve çocuklarımızın geleceğini çalıyor, ellerinden alıyor. Kapitalist açgözlülükle talan ediliyor yaşam alanlarımız, doğamız. Yerinden yurdundan edilen emekçiler gittikleri ülkelerde hor görülüyor, aşağılanıyor. Göçmen kadınlar, çocuklar, ucuz işgücü olarak sermayeye peşkeş çekiliyor. Tarihsel sistem krizinin içinde debelenen kapitalizm, tüm dünyada otoriterleşme ve faşizm eğilimini güçlendirerek baskı ve şiddeti artırıyor. Bütün bunlardan en büyük zararı işçi, emekçi kadınlar görüyor. Hayat pahalılığı, yoksulluk, baskı, şiddet her geçen gün artarak hayatımızı yaşanılmaz kılıyor. Kapitalist sistemin acı yüzünü, evde, sokakta, işyerlerimizde iliklerimize kadar hissediyoruz.
Yaşadığımız topraklarda, Erdoğan önderliğindeki faşist iktidar, gerici, cinsiyet ayrımcı, kutuplaştırıcı politikalarıyla kadın düşmanlığına devam ediyor. Bizden “kutsal annelik” görevini yerine getirmemizi, kapitalist sistemin çarklarına feda edeceğimiz çocuklar yetiştirmemizi bekliyor, kadınları eve hapsetmek, sosyal yaşamdan uzaklaştırmak istiyor. Aynı zamanda sermayenin has temsilcisi olan rejim, düşük ücretlerle kölelik koşullarında gece gündüz uzun saatler boyunca çocuklarımızın yüzüne hasret çalışalım, iliklerimize kadar sömürülelim ama sesimizi çıkarmayalım istiyor. Kâr hırsıyla gözleri dönmüş sermaye sahipleri gibi iktidar sahipleri de, ucuz işgücü bakımından işçi sınıfının kadınlarını kâr makinesi olarak görüyorlar.
İşçi sınıfının kadınları olarak bizler hayatın yarısıyız. Egemenlerin bize biçtiği rol gibi, ne bir kuluçka makinesiyiz ne de kâr makinesi. Biz emekçi kadınlar toprağın tohuma can verdiği gibi can veririz yaşama. Doğurup büyütürüz, hayat veririz çocuklarımıza. Verdiğimiz bu hayatlar, bir avuç azınlığın, egemenlerin çıkarları için sürdürülen savaşlarda çocuklarımız kurban olsun diye değildir. Asalak sınıfın fabrikalarında sömürü çarklarında genç bedenleri kurban olsun diye değildir büyüttüğümüz fidanlarımız. Çocuklarımızın karnı doysun, yüzü gülsün diye üretiriz. Biz işçi sınıfının kadınlarıyız. Yaşamlarımız üretmekle, çalışmakla, hayatla mücadele etmekle geçer. Karnı her zaman tok olan, çocukları zenginlik içinde şımartılan, iş cinayetlerine kurban gitmeyen, çocuklarını savaşta kaybetmeyen, depremde evleri başına yıkılmayan, siyasette, sosyal yaşamda ihtişamlarıyla boy gösteren egemen sınıfın kadınlarıyla aynı cinsiyeti taşımakta başka ortak bir yanımız yoktur. 8 Mart, biz işçi sınıfının kadınlarının günüdür. Bize bırakılan bu mirasa sahip çıkmak, 8 Mart’ın mücadele ruhunu kuşanıp, mücadeleyi büyütmek boynumuzun borcudur.
8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü, kapitalizme, savaşlara, sömürüye, yoksulluğa boyun eğmek yerine, kadınıyla erkeğiyle kapitalist sınıfa karşı yürütülen mücadelenin içinden doğdu. Kapitalizme karşı mücadelenin simgeleştiği günlerden biridir 8 Mart, sınıfsal bir gündür. 8 Mart’ın mücadele ruhuna sahip çıkmaya içinden geçtiğimiz zorlu koşullarda çok daha fazla ihtiyacımız var. Emekçi kadınlar olarak bizler, faşist rejime ve kapitalizme kaşı mücadelenin ön saflarında yerimizi almak zorundayız. Emekçi kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü, bizleri çifte ezilmişliğe mahkûm eden, aşağılayan, yok sayan, sesimizi kısan, çocuklarımızı katleden bu sistemin yıkılmasından geçmektedir. İçinden geçtiğimiz dönem, birçok açıdan olumsuzluklarla dolu görünse de, biz mücadeleci kadın işçiler olarak bu kara günlere teslim olmuyoruz. 8 Mart mücadele gününü bizlere miras bırakan geçmiş işçi kuşaklarının evlatlarıyız. İçimizde taşıdığımız 8 Mart’ın mücadele ruhuyla, dokunduğumuz her alana kavgayı taşıyoruz. Emperyalist savaşlara, tepemize çöreklenen baskıcı, zorba faşist rejime karşı 8 Mart ruhuyla kavgayı büyütüyoruz.
link: İstanbul/Sancaktepe’den bir kadın işçi, 8 Mart Ruhuyla Boyun Eğmiyoruz, Mücadele Ediyoruz, 4 Mart 2024, https://marksist.net/node/8205
Kurtuluşumuz Mücadelede!
İşçi sınıfının kadınlarıyız. Yüz milyonlarcayız. Sadece kendi yaşamımızı üretmekle kalmayıp, erkeklerin yaşamını da üretenleriz. Yeni nesilleri doğuran, büyütenleriz. Çocuklarımız gibi yaşlılarımız, hastalarımız da bizim elimize bakar. Fakat görülmez emeğimiz. Fabrikalarda, tarlalarda, bürolarda, okullarda, hastanelerde, yani hayatın her alanında çalışır, üretir, üretiriz. Emek gücümüzü satarız patronlara, ama erkeklerden daha ucuza gider hep pazarda. İşçi olmak zordur, ama kadın işçi olmak daha zor. Kapitalist sömürü sisteminin bindirdiği yüke ek, bir de erkek egemenliğin bindirdiği yükü sırtlamak zorunda bırakılırız. Çifte ezilmişliği buradan gelir bizim sınıfımızın kadınlarının. Patron işte köle olarak görür bizi, erkek evde. O erkek babamızdır, kardeşimizdir, eşimizdir. İşçidir, emekçidir bizim gibi. Ama bizim üstümüzde bir nevi patron gibi görür kendini. Öyle büyütülmüş, öyle yetiştirilmiştir.
Binlerce yılın yüküdür bu. Ama işçi sınıfının kadınları için mesele erkek egemenlikle bitmiyor, ondan çok daha ağır ve temel bir sorunla yüz yüzeyiz: Kapitalist sömürü. İş ona geldi mi, düşman sınıfın kadınları da bizi erkekleri gibi acımasızca sömürüyor. Binlerce yılın yüküne bir de yüzlerce yılın bu yükü biniyor. Ve her iki yük de ancak bilinçlenerek, mücadele ederek hafifletilebiliyor. Kolay olmuyor elbet bu, çoğu durumda bedeli de ağır. İşten atılmak da var en hafifinden, en yakınımız olarak gördüğümüz erkekler tarafından şiddete uğramak, hatta katledilmek de. Fakat değişim de kazanım da mücadele ederek oluyor ancak. 8 Mart bizler için işte bu mücadeleyi simgeliyor; sömürüye, ezilmişliğe, baskıya, ayrımcılığa karşı mücadeleyi. Bu mücadele, kapitalizmi yıkıp sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurana dek devam edecek. Ve bizler bu şanlı kavgada gururla en ön safta olacağız.
link: İstanbul’dan MT okuru bir grup kadın işçi, Kurtuluşumuz Mücadelede! , 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7281
8 Mart Ruhuyla Mücadeleye!
8 Mart, burjuvazinin içini boşaltma çabalarına rağmen hâlâ tüm canlılığı ve görkemiyle dünya işçi sınıfının mücadelesinin sembollerinden biridir. 8 Mart, kadınlar mücadelenin içinde yer aldığında işçi sınıfının ne kadar güçlü olduğunun kanıtıdır adeta. İşte bu nedenle 8 Mart’ın devrimci özünden burjuvazi hep korktu ve korkmaya da devam ediyor. Tam da bu nedenle uzun yıllar boyunca yok saydı, görmezden geldi, unutturmaya çalıştı. Ancak ne yaparsa yapsın başarılı olamadı. Reklamlar, indirimler, vitrinler, hediyeler gerçekleri örtmeye yetmiyor. 8 Martlarda çeşitli ülkelerde “genel grev” diyerek meydanlara dökülen milyonlarca emekçi kadın, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” değil, “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” olduğunu dosta düşmana gösteriyor. Bizler sınıf bilinçli kadın işçiler olarak 8 Mart’ın tarihsel köklerine ve mirasına sahip çıkıyor, o köklerden süzülen deneyimlerden, derslerden besleniyoruz. Biliyoruz ki sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemler gelecek. Yüreği toplumun tüm ezilenleriyle birlikte atan emekçi kadınlar bu dalganın bir parçası olarak geleceğe yürüyecek.
Ayak seslerini duyuyoruz! Tüm dünyada giderek büyüyen eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı kadınlar meydanlarda en ön saflarda yerlerini alıyorlar. Erkek sınıf kardeşleriyle birlikte omuz omuza kimi zaman diktatörleri alaşağı ediyorlar, kimi zaman polis kurşunuyla katledilen siyah bir emekçiye sahip çıkarak “nefes alamıyorum” diyerek tepkilerini gösteriyorlar. Kimi zaman da anti-demokratik, gerici uygulamaların, yasaların hayata geçirilmesine karşı greve çıkıyor, alanlarda bu uygulamalara “hayır” diyorlar. 8 Mart’ın sınıfsal özüne sahip çıkarak bugün verilen bu mücadeleleri, geçmişten koparmadan yarının kuşaklarına taşımak boynumuzun borcudur.
link: Gebze’den MT okuru bir grup kadın işçi , 8 Mart Ruhuyla Mücadeleye!, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7280
Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!
Gün gelecek bu düzen yıkılacak elbet. Kapitalizm, yarattığı bütün pislikleri ve zulümleriyle tarihin karanlık dehlizlerinde, zerresinden eser kalmayıncaya kadar gömülü kalacak. Kapitalist üretim ilişkilerinin hem sınıfsal hem cinsel baskısına ve kötürümleştirme çabasına rağmen emekçi kadınlar toplumun değişmesinde tıpkı Fransız Devriminde, Paris Komününde, Büyük Ekim Devriminde ve başka birçok devrim ve başkaldırıda olduğu gibi yine ve kesinlikle en ön saflarda olacaklar. Grev, direniş ya da devrim, emekçi kadınların yerini almadığı hiçbir kavga gerçek bir zaferle sonuçlanamaz ve kalıcı olamaz. Binlerce kez tekrarlansa yeridir: Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulamaz! Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.
link: Mersin’den MT okuru bir erkek işçi, Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7279
İşçi Sınıfının Mücadelesi Emekçi Kadınlarla Büyüyecek!
Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız ve özlemimiz verdiğimiz bu onurlu mücadelenin sonunda sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın kurulmasıdır. Biliyoruz ki tüm sömürücü sınıflı toplumlar boyunca kadınlar, ayrımcılığa, baskıya, ikinci sınıf insan muamelesi görmeye maruz bırakıldılar. Bugün çürüyen ve giderek hem dünyayı hem de tüm insanlığı yok oluşa sürükleyen köhnemiş olan kapitalist düzende de kadınların payına eşitsizlik düşüyor. Ama söz konusu işçi sınıfının kadınları olduğunda bu eşitsizliğin boyutu uçurum misali giderek büyüyor.
Bugün kapitalizm altında işçi kadına tanınan tek özgürlük erkek işçilerle birlikte sömürülme özgürlüğüdür. İşte bu nedenle derdi egemen sınıfın erkekleriyle mülkiyeti ve egemenliği aynı oranda paylaşmak olan burjuva kadınlarla işçi sınıfının kadınları daha en başından çok farklı noktalardadır. Sırf kadın olduğu için patron bir kadınla işçi olan bir kadın aynı olabilir mi? Aynı sorunları yaşayıp, aynı şeyler için mücadele edebilir mi? Kuşkusuz bu sorunun yanıtı koca bir hayırdır. Bizler işçi sınıfının emekçi kadınlarıyız. Kapitalizm altında emekçi kadının payına çifte ezilmişlik ve çifte sömürü düşüyor. Ayrıca kadın emeği bir yandan da ucuz işgücü olarak görülüyor. Kriz dönemlerinde ilk kapının önüne konulan kadın işçiler oluyor, fatura ilk kadın işçilere kesiliyor. Emekçi kadınlar olarak kurtuluşumuzun tek yolu kadınıyla, erkeğiyle birlikte mücadele etmemizden geçiyor. Çünkü kadın sorunu toplumsal bir meseledir, bireysel tek tek kadınlara, kişilere indirgenemez. Biz emekçi kadınları özgürleştirecek yegâne güç işçi sınıfının mücadelesi içerisinde yer almak ve onu yükseltmektir. 8 Mart bizlere, bugünün işçilerine bu konuda rehberlik ediyor. 8 Mart’tan aldığımız güçle yarınlara yürüyoruz. Biliyoruz ki işçi sınıfının mücadelesi emekçi kadınlarla büyüyecektir.
Yaşasın 8 Mart!
link: Gebze’den bir kadın işçi , İşçi Sınıfının Mücadelesi Emekçi Kadınlarla Büyüyecek!, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7278
Bugün Bizsiz Olamaz, Yarın da
Dünüz, bugünüz, yarınız. Hiç bitmeyecek tarihiz. Fırtınalarda bizim sesimiz var. Sevinçlerde ve ağıtlarda bizim sesimiz. Bugün bizsiz olamaz, yarın da. Biz emekçi kadınlar geleceği doğuranlarız. Amerika’da Lucy Parsons, Almanya’da Adelheid Popp, Paris’te Kadın Komünarlardan Louise Michel’iz. Rus Devriminde Krupskaya, Avrupa’da göğü fethe çıkanlardan asla boyun eğmeyen Kızıl Kanatlı Rosa’yız. Yaşadığımız bu topraklarda karanlıkları yırtıp yarına ulaşacak Elif Çağlılarız. Şişli Meydanında Üç Kızız. Grevlerde, direnişlerde halaya durur tilili çekeriz rengârenk gülüşlerimizle. Kaldırırız sımsıkı yumruklarımızı havaya ve haykırırız sınıfsız, sömürüsüz, özgürlük dolu bir dünya özlemini.
link: okurlarımızdan, Bugün Bizsiz Olamaz, Yarın da, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7285
8 Mart Burjuvazinin Değil İşçi Sınıfının Günüdür
8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü yaklaşıyor. Burjuvazi işçi sınıfının tüm değerlerini karalamaya, onların içini boşaltmaya çalıştığı gibi 8 Mart’ın da mücadeleci yanını ve ruhunu yok etmeye çalışıyor. O günü erkeklerin kadınlara hediye ve çiçek aldığı, işyerinde müdürlerin, patronların kadın işçileri “düşündükleri” için güller dağıtıldığı, çiçek sipariş sitelerinden en pahalı çiçeklerin gönderildiği, mağazalarda indirimlere gidildiği bir gün olarak kullanıyor.
Burjuvazi 8 Mart’ı bir tüketim gününe çevirerek piyasayı canlandırıp cebini dolduruyor. Ayrıca kadın işçi ve emekçilerin ve onların çocuklarının 8 Mart’ı, mücadele günü yerine sadece erkeklerin kadınlara hediyeler aldığı bir gün olarak görmelerini sağlıyor. Oysa 8 Mart işçi sınıfının kadınlarına, patronlar sınıfının dayattığı ağır çalışma koşulları, düşük ücretler, şiddet, taciz ve yok sayılmaya karşı mücadelenin yolunu göstermektedir. İşçi sınıfının kadınları 8 Mart’a sahip çıkmalı, onun tarihi önemini ve mücadelesini örnek almalıdır.
8 Mart burjuvazinin çarpıtmalarının aksine işçi sınıfının kadınları için mücadele ve hak alma günüdür. 1857 yılında New York’ta daha yüksek ücret ve daha iyi çalışma ve yaşam koşulları talebiyle 40 bin dokuma işçisi kadın greve çıktı. 8 Mart, bu grevin polis tarafından kanla bastırılması sonucu 129 kadın işçinin hayatını kaybettiği bir gündür. O günün baskıcı koşullarında 40 bin kadın dokuma işçisinin verdiği onurlu mücadele ve katledilen 129 kadın işçinin anısına Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart 1910 yılında İkinci Enternasyonal’de Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmiştir.
Bugün kapitalist sistem işçi sınıfının kadınlarına cehennemi yaşatıyor. Binlerce kadın iş kazalarında hayatını kaybediyor. Milyonlarca kadın şiddete, tacize maruz kalıyor. Emperyalist savaşlarda evini barkını bırakıp göç etmek zorunda kalanların binlercesi öldürülüyor, tecavüze uğruyor ya da pazarlarda satılıyor. Kadınlara tecavüz edenler, onları vahşice öldürenler doğru düzgün bir ceza almadan salıveriliyor. Egemenler kadınların kaç çocuk yapacağına, giydiği kıyafete, kürtaja, kadın erkek aynı evde kalınmasına kadar kadınların hayatlarının her alanına müdahale ediyorlar. Muhafazakâr, itaatkâr, “edepli” yaşayan ve eve hapsolmuş bir kadın yaratmak istiyorlar. İşte tüm bunlar ve daha pek çok sayamadığımız şey kapitalizmin işçi sınıfının kadınlarına sunduğu hayatın kendisidir!
İşçi sınıfının mücadeleci kadınları olarak bizler, “çocuklarımızın kemikleri bile olsa size bırakmayız” diyen Cumartesi Anneleri’nin, gencecik evlatlarının parçalanmış bedenlerini elleriyle toplayan Roboski Anneleri’nin yürek yangınını unutmadık. Van’da hastalanan 1,5 yaşındaki minik Muharrem’in çuvalda taşınan cenazesinin acısını unutmadık. Bizler mücadele ettiği için katledilen kadınları unutmadık, unutmayacağız. Emekçi kadınlar olarak tüm bunların hesabını sormak için örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz. Emperyalist savaşların, sömürünün, açlığın, yoksulluğun olmadığı ve kadının yok sayılmadığı bir dünyayı ancak işçi sınıfının kadınıyla erkeğiyle verdiği mücadele kuracaktır.
Yaşasın 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü!
Yaşasın İşçi Sınıfının Örgütlü Mücadelesi!
link: İMES’ten bir kadın tekstil işçisi, 8 Mart Burjuvazinin Değil İşçi Sınıfının Günüdür, 5 Mart 2015, https://marksist.net/node/3995
Her gün 8 Mart, her gün mücadele günü olsun!
İstanbul'da Pazar günü gerçekleştirilen Uluslararası Emekçi Kadınlar günü kutlamasına yaklaşık olarak 8 bin kişi katıldı. Miting alanında 10:30'dan itibaren toplanılmaya başlandı. 12:30'dan sonra yürüyüşe geçildi. Miting alanının ön kısmındaki kadın grupları bir zincir oluşturdular ve kadın-erkek birlikte katılmış kortejleri zincirin arka kısmında tuttular. Zincir oluşturan kadın örgütlerinden katılanların sayısı, kadınlı-erkekli karma kortejlerin katılımcılarına oranla çok azdı. Yürüyüş başlayana kadar kadınlar, hiçbir erkeğin zincirin kenarından bile geçmesine izin vermeyip onlarla birebir dakikalarca tartıştılar. Arada 50 metre kadar boşluk bırakarak, karma grupların kadın gruplarına katılmalarına izin vermediler.
Ön taraftaki kadın gruplarının ağırlıklı olarak cins ayrımını ön plana çıkaran, kadınların yaşadıkları sorunların kaynağı olarak erkekleri gören bir bakış açısını ortaya koyan sloganlar atmaları dikkat çekiciydi: "hayır diyorsam hayır!", "kimsenin namusu olmayacağız!", "namus cinayetlerine hayır!", "acıları durduran kadının örgütlü gücü olacak!", "töre vuruyor, devlet koruyor!"… Bu esnada arka taraftan "yürüyüş hakkımız engellenemez!", "kadın erkek el ele mücadeleye!", "cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!", "yaşasın sınıf dayanışması", "yaşasın örgütlü mücadelemiz", "kadın erkek el ele özgür günlere" sloganları atılıyordu. Zincirin arkasında karma grupların katılmasını engellemek için bekleyen kadın temsilcileri tarafından, bu sloganların erkek sloganları olduğu ileri sürüldü. Kadın gruplarının temsilcileriyle tartışan kadın işçiler, bu sloganların işçi sınıfının kadın ve erkeklerinin ortak taleplerini yansıttığını, cinsiyetçi bakış açısıyla sorunların çözümlenemeyeceğini, yaşadığımız sorunların ortak olduğunu anlatmaya çalıştılar. Platformda alınan kararların doğru olmadığını belirterek, bu mücadele gününün anlamını açıkladılar ve kadın ve erkeklerin birlikte katılımıyla kutlanması gerektiğini söylediler.
Saatler süren tartışmalardan sonra, kadın gruplarının temsilcileriyle arka tarafa vebalı gibi atılmış karma grupların temsilcileri arasında, aradaki boşluğun kapatılması konusunda anlaşmaya varıldı. Mesafenin kapanmasıyla grupların birbirlerine seslerini duyurmaları, bazen de ortak sloganlar atmaları sağlanmış oldu. Kadın kortejlerinin içinde yer alan DEHAP'lı kadınların attıkları "Leyla Zana'ya özgürlük" gibi bazı sloganlar arka taraftaki gruplar tarafından da desteklendi.
Bu mitingden sonra bir kere daha şunu gördük ki, biz işçilerin boş bıraktığı yeri bizim mücadelemizi bölmeye çalışanlar doldurmaktadır. 8 Mart, mücadele tarihimizi yeniden öğreneceğimiz, yeniden anlatacağımız, hafızamızın tazelenmesi için bir fırsat olarak değerlendireceğimiz bir mücadele günüdür. İşyerine kilitlenerek yanan Chicagolu dokuma işçileri sınıf mücadelesi verirken öldüler, New Yorklu kadın tekstil işçileri daha kısa çalışma saatleri için greve gittiklerinde öldürüldüler. Kadınların ve erkeklerin birlikte kurtuluşlarının tek yolunun, onların ücretli köleliğine son verecek şekilde birlikte mücadele etmesi gerektiğini bugün bir kez daha hatırlamamız gerekir. Mücadelemize sahip çıkarsak, burjuvazi işçi sınıfının mücadele tarihini temsil eden bu günün altını boşaltamayacak, onu adeta bir tüketim gününe dönüştüremeyecektir.
Yaşasın sınıf mücadelesi!
Kapitalizm yıkılmadan cins ayrımı kaldırılamaz!
Kadın erkek el ele mücadeleye!
link: KESK'ten bir kadın işçi, Her gün 8 Mart, her gün mücadele günü olsun!, 9 Mart 2004, https://marksist.net/node/1223