Avrupa Birliği, rayından çıkmış tren gibi hızla sosyal ve ekonomik bir uçuruma doğru ilerliyor. 2008 yılından beri dünya kapitalist-emperyalist sistemini pençesinde kıvrandıran yapısal kriz, AB ülkelerindeki burjuva hükümetlere de ecel terleri döktürüyor. Bir zamanlar tabu olan AB’den veya avro bölgesinden çıkmak, Schengen Anlaşmasını sınırlamak veya iptal etmek gibi konular artık burjuva siyasi çevrelerde yüksek sesle tartışılıyor. AB’nin lokomotifi durumundaki Almanya, Fransa gibi emperyalist güçler, büyük bir gürültüyle çatırdayan Avrupa Birliği efsanesinin enkazından en az hasarla sıyrılmanın hesabını yaparlarken; Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz, İrlanda gibi AB’nin daha güçsüz ve edilgen konumundaki ülkeleri gırtlaklarına kadar borç, işsizlik ve yoksulluk batağına saplanmış durumda. Avrupa burjuvazisi panik ve şaşkınlık içinde kapitalist sistemin ömrünü uzatma formüllerine kafa patlatırken, diğer yandan da ırkçılığı, şovenizmi ve yabancı düşmanlığını körüklemekten geri durmuyor.
Avusturya AB’nin küçük ama güçlü ekonomilerinden biri olarak bu iki kutbun arasında salınıp duran bir ülke. Devasa turizm gelirlerinin yanısıra AB’ye entegre olan komşu Doğu Avrupa ülkelerindeki finans ve bankacılık faaliyetlerinden transfer edilen büyük kârlar sayesinde şimdiye kadar günü kurtarmayı başaran Avusturya burjuva devleti, buna rağmen birkaç ay önce 24 milyar avro tasarruf yapmayı öngören bir kemer sıkma paketini ambalajlayarak, politik bilinci oldukça zayıf Avusturyalı emekçilerin önüne koyuverdi.
Hükümetin WIFO adlı kuruluşa yaptırdığı bir iktisadi araştırmaya göre Yunanistan, İspanya, Portekiz, Kıbrıs ve İtalya’nın avro bölgesinden çıkması durumunda Avusturya’nın bu ülkelerle olan dış ticareti bundan çok büyük zarar görecek. Ülke ekonomisi ciddi şekilde daralacak ve şu anda mevcut olan işsizler ordusuna 140.000 işsiz daha katılacak. Bu felâket senaryosu da gösteriyor ki, Avusturya kapitalizmi AB’nin içinde bulunduğu ağır bunalımın sonuçlarına karşı bağışık değil ve ülke yakın gelecekte sosyal ve ekonomik altüst oluşlara gebe. Bu durum ülkenin işçi sınıfı ve sosyalist çevrelerinde olmasa bile burjuva siyaset arenasında tansiyonun yükselmesine ve hareketli günler yaşanmasına neden oluyor. Devrimci-sosyalist güçlerin cılız ve marjinal kaldığı, içinde bulunulan tarihsel bunalıma politik yanıtlar üretip kitleleri yönlendiremedigi bir ortamda burjuvazi kendine yeni “kurtarıcı”' prensler arıyor. Gençlik yıllarında Avusturya’dan Kanada’ya göç ederek “bulaşıkçılıktan işadamlığına” yükselen, otomotiv yedek parçaları üreticisi Magna şirketler grubunun patronu “seksenlik delikanlı” Frank Stronach, biraz da Bonapartist bir edayla burjuva medyanın karşısına geçerek “sağ-muhafazakâr” çizgide yeni bir siyasi parti kurma çalışmaları içinde olduğunu açıkladı. Bu milyarder parababasının henüz adı bile kesinleşmemiş partisine birkaç gün içinde burjuva siyasi çevrelerden destek geldi. Avusturya yasalarına göre yeni kurulan bir partinin bir sonraki seçimlere katılabilmesi için güncel parlamentoda bulunan en az üç vekilin desteğini alması gerekiyor. Birkaç gün içinde meclisteki 4 üyenin yeni kurulan partiye sempati duyduklarını ve destek verdiklerini açıklamaları üzerine burjuva medyada Stronach’ın bu politikacıları maddi gücüyle “ikna” etmiş olabileceğine dair söylentiler uçuşmaya başladı. AB’ye olan eleştirel yaklaşımıyla ve avro bölgesinden çıkılarak eski milli para birimi şilinge geri dönülmesi gerektiği fikriyle burjuva siyaset sahnesindeki sağcı, gerici, milliyetçi FPÖ ve BZÖ gibi düzen partilerinin söylemini tekrarlayan Stronach, aynı zamanda “yeni değerlerin” de sözcülüğünü yaptığını iddia ediyor. Avro para biriminin terkedilmesiyle AB içindeki yolsuzluk ve rüşvete batmış ülkelerin kurtarılması pahasına Avusturya halkının geleceğinin ipotek edilmesine son verilmiş olacağı gibi demagojik bir söylemle emekçi halkın kalbini “fethetmeye” çalışan Stronach, kapitalist dünyanın bir parçası olan Avusturya’da da rüşvet, talan ve yolsuzluğun aslında gırla gittiğini, ancak Avusturya’da bunun biraz daha usturuplu yapılarak daha ustaca kamufle edildiğini pekâlâ biliyor. Devlet bürokrasisinin yeniden yapılandırılarak bazı makam ve kurumların birleştirmeler yoluyla kaldırılacağını ve böylece devletin büyük paralar tasarruf edeceğini iddia eden bu tuzukuru kapitalist, içinde bulunulan ağır sosyal ve ekonomik krizin sorumluluğunun kendisinin de mensubu bulunduğu burjuva sınıfın çürümüş düzeni olduğu gerçeğini kitlelerden saklamaya çalışıyor. Emekçilerin bir kesiminin “Bu adam çok zengin. Avusturya için güzel şeyler yapabilir. Nitekim şimdiye kadar yaptığı yatırımlarla binlerce yeni iş sahası açtı” diyecek kadar geri bir politik bilince sahip olduğu bir ülkede, Stronach gibilerin siyaset sahnesine çıkıp iktidar koltuğuna oynamasına pek de şaşmamak gerekir. Yalnız ilerici-demokrat-sosyalist çevrelerin teşhir etmeleri gereken asıl nokta; bu adamın ve partisinin malûm kirli burjuva hesaplarla FPÖ ve BZÖ’nün varlığına rağmen apar topar piyasaya sürülerek yeni bir umut gibi lanse edilmesi ve emekçi kitlelerin bu kez devasa bir kişisel servetle donanıp desteklenmiş şoven, milliyetçi, gerici, faşizan bir politik figürün peşine takılarak bir süre daha oyalanması gerçeğidir.
Gerek Avusturya gerek dünya işçi sınıfı ve emekçileri kendilerini bu soygun, sömürü ve talan düzeninden kurtaracak, savaşsız ve sınıfsız bir dünya yaratacak gücün bizzat kendi ellerinde olduğunu yakın bir gelecekte mutlaka idrak edecek, Stronach ve onun gibileri düzenleriyle beraber tarihin çöp tenekesine göndereceklerdir.
link: Avusturya’dan A.E., AB ve Avusturya’da Krizin Yeni Boyutları, 8 Eylül 2012, https://marksist.net/node/3076
Burjuvazinin Özel Mahkemeleri Bitmez
Yeni Eğitim Dönemi Yeni Sorunlarla Başlıyor