Kütahya Gümüş Köy yakınındaki Eti Gümüş A.Ş.’ye ait maden işletmesinde atık depolama barajı 7 Mayıs günü kısmen yıkıldı. Üç kademeli olan barajda, ortadaki set çökünce siyanürün çevreye yayılma tehlikesi doğdu ve tesiste üretim geçici olarak durduruldu. Atık barajındaki üç numaralı setin bir kısmının yıkılması sonucunda atık malzeme iki numaralı havuzu doldurdu. Kısa bir süre sonra da siyanürlü atık iki numaralı setin üzerinden taşarak bir numaralı havuza akmaya başladı. Atık yükü son sete yüklenmiş durumdayken, 25 milyon ton siyanürlü atık her an bu seti de yıkıp barajı aşabilir. TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) bölgede ve tesiste yapılan incelemelerde tesisin yakınında bulunan dört köyün büyük tehlike altında olduğunun tespit edildiğini açıkladı. Atık havuzunun yıkılması halinde çevredeki Köprüören, Kızılcakaya, Yoncalı ve Ören köylerinin tamamen siyanürlü atık altında kalacağı ve binlerce insanın hayatını kaybedeceği uyarısında bulunuldu.
Siyanür, özellikle de altın madenciliğinde kullanılan serbest siyanür, son derece zehirli bir kimyasaldır. Yani tesiste tek bir duvar seti ile tutulmaya çalışılan milyonlarca metreküp siyanürlü su çevreye yayıldığı, hatta sızdığı anda son derece ölümcül olacak ve geri dönüşü olmayan bir çevre felâketine yol açacaktır. Siyanürün yanı sıra atık çamurunda bulunan ağır metaller de, yayıldığı takdirde bölgede uzun vadeli çevresel ve sağlık risklerine yol açacaktır. Daha da kötüsü atık barajının taşması halinde siyanürlü atık su, Porsuk Çayı ile önce Eskişehir’den Sakarya Nehrine ve sonra da Karadeniz’e ulaşacaktır. İşletmeye 7 kilometre uzaklıkta, 340 hanede 650 kişinin yaşadığı Köprüören’de köylüleri bilgilendiren TMMOB Metalürji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin Küçük şunları söyledi: “Barajın üzerinden buharlaşma var. Bu, hidrojen siyanür buharlaşmasıdır. Hidrojen siyanür, çok zehirli bir gazdır. Hidrojen siyanürün çözdüğü kimyasallar, besin zincirine, oradan da insan vücuduna karışmaktadır. Bu tesis baraj dursa bile zehir saçmaya devam ediyor.”
Olası bir felâkete karşı bölgede yaşayan yüzlerce insanın hayatı için acilen bölgenin boşaltılması ve her tür acil sağlık hizmetinin getirilmesi şarttır. Siyanürlü yöntemle üretim yapan tesiste yaşanan vakanın nedeni halen bakanlık tarafından tam olarak açıklanmış değildir. Eti Gümüş A.Ş. tesislerinde daha önce de ara ara sızıntıların olduğuna dair iddialar bulunuyor. Türkiye’de hâlâ ısrarla siyanür liçi yöntemiyle işletilen madenlerin devam ediyor olması ve hatta yenilerinin planlanması, benzer risklerin her an devam ettiği anlamına gelmektedir.
Romanya’da 2000 yılında bir altın işletmesinin atık barajının taşması ve Tuna Nehri’nden Karadeniz’e ulaşması, benzer bir felâket örneğidir. Bir başka örnek ise geçtiğimiz yıl yaşanmıştı. Ekim ayında Macaristan’da bir alüminyum fabrikasında, siyanür havuzunun çökmesi sonucu 1 milyon metreküp “zehirli kızıl çamur” çevreye yayılmıştı. 4 kişinin öldüğü, 120 kişinin yaralandığı kaza sonrasında bölgedeki doğal yaşam ve tarım büyük ölçüde zarar görmüştü.
Kütahya Valisi Kenan Çiftçi’ye sorunlarını anlatan köylüler şirket yönetiminin, maliyetten kaçmak için insan sağlığını tehlikeye attığını, üç yıldır barajın setlerinde sızma yaşandığını söylediler. Kent merkezine 34 kilometre uzaklıktaki tesis aslında devlete aitti. Birkaç yıl önce özelleştirildi. Üretim kapasitesi artırıldı. Çökmenin meydana geldiği baraj da büyütüldü. Fakat büyüme gerçekleşirken gerekli önlemler alınmadı. Zemin kuvvetlendirilmedi. İşte ihmalkârlığın yarattığı sonuç ortadadır.
Ben de Kütahya merkeze 60 km uzaklıkta olan Hisarcık ilçesindeyim. Bugün sınıfta siyanür konusu açıldı. Sınıftaki öğrenciler tedirgin olduklarından bahsettiler. Muhasebe hocasının söyledikleri ise aynen şöyle: “Biz 25 yıldır buradayız, ölmedik. Siz de 2 yılda ölmezsiniz korkmayın. Hem baraj buraya uzak, buradakilere bir şey olmaz. Zaten eninde sonunda hepimiz öleceğiz, siyanür tehlikesi var diye okulu mu bırakıp gideceksiniz?” Öncelikle bugüne kadar kimsenin ölmediğini söyleyen hocamızın, 1985-1993 arasında 200 nüfuslu Dulkadir köyünde 56 kişinin kanserden öldüğünden haberi yok sanırım. 62 haneli köyde şu an sadece 10 ev bulunmakta, bunların hepsi de ETİ Gümüş şirketinde çalıştıkları için köyde kalmaktalar. Baraj buraya yakın değil diyerek içimizi rahatlatmaya çalışıyorlar. Peki orada yaşayanlara ne olacak? Ki sızıntı ile yeraltı sularına karışırsa siyanürün buradan uzak olması hiçbir şeyi değiştirmez.
Çevre Mühendisleri Odasının 12 Mayısta yaptığı su analizinde, 4,5 kilometre ötedeki Köprüören köyündeki su kaynaklarında yasal olarak belirlenen maksimum sınırdan %40 fazla siyanür tespit edilmiştir. Dolayısıyla ortada ciddi bir felâket vardır. Ama patronların kâr hırsı her şeyden önce geliyor. Farklı farklı yerlerde yaşanan benzer olaylarda hep aynı sonuca varıyoruz. Patronlar işçileri ve köylüleri düşünerek önlem almazlar. Sermayeye ve devlete bu önlemleri ancak işçilerin birliği ve mücadelesi aldırtabilir. Bizler mücadele bayrağını daha da yükseltmeli ve birlik olmalıyız. Tek kurtuluş emekçilerin ellerindedir.
link: Kütahya’dan MT okuru bir öğrenci, Kütahya'da Siyanür Felâketiyle Karşı Karşıyayız, 13 Mayıs 2011, https://marksist.net/node/2652
550'nin Yarısı ve Emekçi Kadınların İşgücüne Katılım Sorunu
Nükleer Santrallere Geçit Vermeyelim