Dikkatimi çeken bir konuya değinmek istiyorum. “Devlet büyükleri”nin (milletvekili olabilir, başbakan olabilir, cumhurbaşkanı olabilir) yurtiçi gezilerinde sıkça rastladığımız bir manzara var. Bunlar, yollarını keserek yardım talebinde bulunanlara yardım sözü veriyorlar: İşsiz vatandaşlara iş sözü, hasta vatandaşlara tedavi sözü, dershane parası ödeyemeyene dershane sözü vb. Burjuva basında da tüm bunlar sanki sorunlar çözülmüş gibi haber yapılıyor. Acıklı müzikler eşliğinde görüntülerle, meselâ evi barkı olmayan bir ailenin ne zor şartlarda yaşadığı aktarılıyor, sonra da belediyenin onlara kalacak yer, iş ve aş sağladığından bahsediliyor. Ya da burjuva politikacılardan biri, bir şehir gezisinde karşısına çıkan, daha doğrusu başka çıkar yol bulamayarak yolunu kesen vatandaşa, yanındakilere buyruk vererek yardım sözü veriyor, böbürlenerek. Bu yardım vaatlerinin büyük bir bölümü sadece medyatik şov, bunu biliyoruz. Ama varsayalım ki vaatler yerine getiriliyor, o zaman sorun çözülüyor mu? Evsizlik, işsizlik, yoksulluk... Her şey bitiyor mu? Ne kadar kolay değil mi?
Biz emekçiler olarak, işsiz bir babayı, evsiz bir aileyi, yalınayak gezen bir çocuğu, parasızlık yüzünden okuluna gidemeyip çalışan bir genci, yoksulları, açları gördüğümüzde dayanamayıp bu düzene isyan etmek istiyoruz ve her insanın acısını içimizde hissediyoruz. Bu sorunların baş sorumluları ise, akşam yataklarına yattıklarında gayet rahat uyuyorlar ve bir de utanmadan çıkıp, ekonomi iyiye gidiyor, trafikte araç sayısı çoğaldı, alışveriş arttı gibi laflar edebiliyorlar. İşçiler, emekçiler onların umurunda değil. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 822 lira, yoksulluk sınırının 2676 lira olduğu açıklanan bir ülkede asgari ücretin 600 lira olması ne anlama geliyor? Bizimle dalga mı geçiliyor diye düşünüyorum. Neymiş, bir ailede 4 kişi varsa 4’ü de çalışacakmış! İyi de ilkokula giden iki küçük çocuk varsa onlar da mı çalışacak? Üstelik mecburiyetten çalışan onca çocuk var, ama öyle olsa bile yoksulluk sınırının altında yaşıyor milyonlarca insan.
Acaba diyorum, bu ülkeyi yönetenler şunu düşünüyorlar mıdır? Asgari ücret alsam 600. Hanım da çalışsa 600 de o, eder 1200. 500 kira versem 700 kalır. 200 lira ikimizin yol parası tutsa, kaldı 500. 150 lira sigara parası (tabii onlar kızıyorlardır hem yoksullar hem sigara içiyorlar diye, bu kadar strese nasıl dayansın vatandaş?), kaldı 350. 150 lira elektrik, su, ısınma, telefon diyelim, kaldı 200. İki çocuğumun okula servisle değil yürüyerek gittiklerini varsayalım (tabii onlar kendi çocuklarına kıyamazlar ama hesabın içinden çıkmak için bizimkiler yürümek zorunda!). 200 lirayla üstüne başına mı alacaksın, karnını mı doyuracaksın, çocukların eğitim masrafını mı karşılayacaksın? Neye yetecek bu para? Ailece bir gezmeye çıkma, sinema, tiyatro, dışarıda çocuklarla bir yemek, bunlar zaten hayal.
Kölelik düzeni belki bundan daha iyidir, en azından barınma ve yemek varmış. Şimdi hem kölelik düzeni hem de herkes kendi başının çaresine bakacak. Sonra da uyuşturucu, yozlaşma, kumar, hırsızlık, cinayet, boşanmalar, her şey artacak ve bunlar kader gibi gösterilecek!
Yapmayın efendiler, bu halk sizin bir akşam yemeğine verdiğiniz parayla nasıl geçinir? Üstelik kimin parasını kime veriyorsunuz? Siz asalaklar ne üretiyorsunuz da bu lüksün içinde, bu ihtişamın içinde yaşıyorsunuz?
Yolda bir vatandaş görüp yardım ediyorsun, ama çok iyi biliyorsun o vatandaşlardan milyonlarca var. Hatta dünyada milyarlarca var. Onların hepsi sizin suratınıza tükürdüğü zaman onun içinde boğulacaksınız. Bunu da siz bir avuç asalak engelleyemeyeceksiniz. Tarihin akışını engelleyemeyeceksiniz ve kendi pisliğiniz içinde boğulacaksınız, bu yoksul halk bilinçle karşınıza çıktığında!
link: Maltepe’den bir MT okuru, Üç Kişiye Yardım Edince Yoksulluk Bitiyor mu?, 9 Ocak 2011, https://marksist.net/node/2553
Sosyalist Harekette Ayrışma ve Tarihsel Kökleri
Kurtuluş Mikro Kredide Değil Sınıf Mücadelesinde