Sınıflara bölünmüş toplumların tarihi boyunca, bu toplumsal ilişkilerden de kaynaklı olarak, kadınların hep birtakım özellikleri öne çıkartılmıştır ve onlara birtakım görevler biçilmiştir. Bu görevlere kendileri de inandırılmışlardır. Kırılgan ve zayıf olmak, korunmaya muhtaç olmak, soyun devamı için gerekli olmak vs. örneğin kadınlar evlenmeden önce baba ya da ağabeylerinin himayesi altındadır ve onların sözünden çıkamaz. Evlendiğinde ise bu aynı durum başka bir kişiye devredilmiştir, artık kadın kocasına aittir. Kadının yeri daima arka plana atılmış, söz sahibi olmayan, kendini ifade edemeyen, dolayısıyla kendine güvensiz ve pasif bir kadın figürü yaratılmıştır.
Kadınların ezilmişliği çifte ezilmişliktir. çünkü evde kadınlık, annelik görevlerini yerine getirmek, evdeki işlerin sorumluluğunu almak zorunda olan kadınlar bir işçi olarak da eziliyor. Bu da yetmezmiş gibi, kadınların bu çifte yükü sanki olması gereken bir şeymiş gibi sunuluyor. Halbuki bizlere doğalmış gibi gelen bu durum, sınıflı toplumlara özgü bir şeydir. O yüzden kadınların mücadelesi sınıf mücadelesinden bağımsız düşünülemez.
Kapitalistler için işçi kadın, fabrikalarda çalıştırılan ucuz işgücü anlamına gelir. Kadın hamile kaldığında bu durum işten çıkarılma sebebi olur. çünkü çocuğu olduğunda daha çok izin alması gerektiğinden (doğum izni, emzirme izni gibi), işgünü kaybına yol açan kadının patrona maliyeti artar.
Bütün kadınların aynı sorunları yaşadığını söylemek mümkün değil. Burjuva sınıfın kadınlarını işçi sınıfının kadınlarından ayrı tutmak gerekir. çünkü bunlar bir işçi kadının yaşadığı sorunları, sıkıntıları yaşamazlar. İşçi kadın çalışıp evine ekmeğini götürmek, kısıtlı imkanlarla çocuklarına bir gelecek sağlayabilmek, evde kocasına, işte patronuna, dışarıda topluma karşı mücadele vermek, yani yaşamın her alanında erkeklere göre çok daha fazla mücadele etmek zorundadır. Oysa asalak burjuva kadınların sorunları bambaşka şeylerdir. Evinin mobilyasını değiştirmek, hangi kuaföre gideceğine, hangi partilere katılacağına, kısacası kadın ve erkek işçilerin sömürüsünden elde edilen artı-değeri nerede ve nasıl harcayacağına kafa yormak dışında bir derdi yoktur burjuva kadının.
Burjuva kadınlar kendi bencil çıkarları için sorunu kadın-erkek sorunu olarak ortaya koyarak birtakım talepler dile getirebilirler. Oysa kadınların kurtuluşu, erkek işçilere karşı değil, onlarla yan yana, omuz omuza mücadele vermekle mümkün olabilir. Ancak o zaman bizler cinsel, sınıfsal ayrımların son bulduğu, insanların insanca yaşabileceği, her anlamıyla kendilerini geliştireceği bir toplum yaratabiliriz.
SINIFSIZ, SÖMÜRÜSÜZ BİR TOPLUM İÇİN HEP BİRLİKTE MÜCADELEYE!
CİNSEL, SINIFSAL, ULUSAL SÖMÜRÜYE SON!
KADIN ERKEK ELELE, MÜCADELEYE!
link: Kartal'dan MT okuru bir işçi, Kadınların Kapitalist Toplumdaki Yeri, 8 Mart 2005, https://marksist.net/node/181
Tsunami Kapitalizmin Diğer Adıdır
Gazi'yi, 1Mayıs'ı Unutma