İkinci Dünya Savaşının bitimini takip eden beş yıl, Birleşik Devletler’in gördüğü en fırtınalı yıllardandı. Tüm ulus savaş için seferber edilmişti: milyonlarca işçi zorla askere alınıyor, milyonlarcası ise yeni kurulan silah fabrikalarında çalıştırılıyordu. Devlet; yiyeceği karneye bağlamaktan, gerici “Grev Yapmama Teminatı”nı dayatmaya kadar her şeyi düzenlemek için yüzlerce özel komite kurmuştu. Gerek AFL önderliği gerekse de Komünist Parti ve Stalinistlerin denetimindeki sendikalar tarafından yürürlükte tutulan bu “Grev Yapmama Teminatı”, yeni kurulan Sanayi Örgütleri Kongresini (CIO) hiçe saymaktaydı. Buna rağmen yine de Stalinistlerin de yardımıyla, milyonlarca işçinin iradesi üzerinde “devlet adamı” edasıyla hareket eden CIO önderliği tarafından da desteklenmişti.
Savaşın bitimine bir yıl kala, 1944’te, hükümetle yapılan CIO-Stalinist paktın meyveleri alınmaya başlandı; aynı anda 300.000 kişinin işten atılmasıyla birlikte yeni silah sanayilerinde kitlesel işten çıkarmalar çığ gibi arttı. 2 Nisan 1945 tarihli CIO gazetesinin manşeti, önderliğin politikasını şu şekilde ifade ediyordu: “Bu politika, Savaş Sonrası Dönem için Sanayi Barışı politikasıdır!” CIO önderleri mütevazı bir ücret artışı sağlamak üzere işçilerle hükümet arasında yeni bir anlaşma yapılmasını arzularken, Komünist Parti sonu belirsiz bir dönem için işçileri “Grev Yapmama Teminatı”nı desteklemeye teşvik etmekteydi. Fakat Amerikan işçi sınıfı buna, ülkenin dört bir yanında bütün sektörleri etkileyen kitlesel bir grev hareketiyle yanıt verdi.
CIO’nun kuruluş yılı olan ve ABD’de yaşanan en büyük grev hareketinin tarihi olarak kabul edilen 1937’de, 1 milyon 861 bin işçinin katıldığı 4740 grev yaşanmıştı. Savaşın son yılı olan 1945’te, 3 milyon 470 bin işçinin harekete geçtiği 4750 grev oldu. 1946’da ise 4 milyon 600 bin işçinin katıldığı 4985 grev yaşandı. 1945-46 grev hareketinin merkezinde, bu dönemde bütün General Motors (GM) fabrikalarını durdurmayı başaran GM ve UAW işçileri vardı. GM işçileri, aynı zamanda, embriyon halindeki bir sovyet olan Detroit Şehir Grev Komitesini örgütleyen temel sektördü. 1947-1949 yıllarında milyonlarca işçi, özellikle de maden ve demiryolu işçileri daha fazla grev yaptı. Günümüz ABD okullarında okutulan tarih kitaplarının tersine, İkinci Dünya Savaşı ve “New Deal”[1] “Bunalım Dönemi”nin tek bir sorununa çözüm olmamış, yalnızca bu sorunları derinleştirmişti. İşgal kuvvetlerinin tüm dünyaya yerleşmesi, zorunlu askerlik, yiyecek ve yakıtın karneyle dağıtılması, milyonlarca kadının fabrikalarda çalıştırılmaya başlanması, Komünist Parti ile CIO’nın ihanet politikaları ve 1930’ların kitlesel mücadelelerinde gelişen militan ruh hali; tüm bunlar savaş sonunda işçilerin tepki ateşine benzin dökmüştü.
1950-1973’teki savaş sonrası ekonomik boom tarafından aniden kesintiye uğramadan önce, bu ülkede 1930’larda başlayan hareketin zirvesi olan o dönemdeki sınıf mücadeleleri çoğu insan tarafından bilinmez. Yeni bir ekonomik boom, önderlerin ihaneti ve devletin baskı dalgası bir araya gelmeseydi, savaş sonrası grev dalgası Birleşik Devletler’de sınıf mücadelesini hiç görülmedik seviyelere ulaştırabilirdi. Fakat bu dönem bugünün işçi hareketi için çok zengin dersler içermektedir. Bunlardan en ilginç olanı ise askerlerin, deniz piyadelerinin ve denizcilerin savaşın sonundaki hareketiydi. Eylemleri ve fikirleri, bu ülkede o güne dek görülmemiş düzeydeydi. II. Bush’un Amerikan işçilerini bir başka emperyalist savaşa sürüklediği günümüzde, askerlerin bu hareketi oldukça dikkate değerdir. Bu olay, sanayi ordusundaki kardeşleri örnek olduğu takdirde askerlerin ne yapabileceğini gösteren bir ışıltıdır.
“Apoletlilerin İmparatorluk Kurmalarına İzin mi Veriliyor?”
1945’in V-J[2] Gününde, ABD ordusu Almanya’dan Japonya’ya, İtalya’dan Filipinler’e kadar tüm dünyaya yayılmıştı. ABD ordusunun barındırdığı asker sayısı, “Soğuk Savaş”taki yeni düşmanı Kızıl Ordununkinden sonra ikinci sıradaydı. ABD ve Sovyet birliklerinin Elbe nehri üzerindeki dostça buluşması, “Büyük Üçlü” Roosevelt, Churchill ve Stalin, Almanya, Orta Avrupa ve Balkanlar’ın yeni barbarca paylaşımını yapmak için Potsdam’da buluştuğunda, hızla bir savunma durumuna dönüştü. Asya’da SSCB Kuzey Kore’yi ve Mançurya’yı işgal ederken ve Mao’nun “komünist” köylü orduları Çinli milliyetçilere karşı saldırıya geçerken, ABD askerleri Japonya’yı, Hong Kong’u, Filipinler’i ve Güney Kore’yi işgal etmişti. Alman ve İtalyan faşizminin ve Japon emperyalizminin yenilgisi, ille de barışın yakın olduğu anlamına gelmiyordu. Stalinist karşı-devrim, SSCB’yi işçi demokrasisinden ve gerçek sosyalizmden ne kadar uzaklaştırsa da, Batı Avrupa ve ABD emperyalistleri Rus işçilerini 1917’den dolayı asla affetmeyeceklerdi. 1945’te, Britanya ve Amerikan emperyalizminin orduları Sovyetler Birliği güçleri ile karşı karşıya geldi ve Washington ile Londra kesinlikle Ekim Devrimine son vermek istedi. Ne var ki kendi komutalarındaki üniformalı işçilerin Churchill ve Roosevelt için farklı bir düşünceleri vardı.
Savaş Bakanlığının askerlere ateşkesten sonra evlerine döneceklerini ima etmesine rağmen, askerlerin çoğu işgal güçleri olarak göreve gönderildi. 1945’te, Washington’un emrinde, dünyanın her tarafına yayılmış neredeyse bir milyon asker ve denizci vardı. Japonya’daki Amerikan deniz piyadeleri, General MacArthur’un ada yönetimini pekiştirdi. Hong Kong ve Şanghay’da deniz piyadeleri, Britanya’nın sahip olduğu demiryollarını ve batı filosunu korudu. Avrupa’da ordu, kukla Batı Alman devletine destek çıktı. Faşizmden nefret ettikleri için askere yazılmış işçiler için, işgal görevi kabul edilemezdi.
V-J Gününden itibaren, Beyaz Saray, Kongre ve Savaş Bakanlığı, askerlerden ve asker ailelerinden gelen mektuplarla ve dilekçelerle bombardımana tutuldu. Askerler en başta “Puan Çetelesi” sistemine kızıyorlardı. Bu sistem işyerlerindeki kıdem sistemine çok benziyordu, bir asker ne kadar çok hizmette bulunmuş ve ne kadar çok muharebe görmüşse o kadar çok “puan” alıyordu. Asker yeterince “puan” kazandığında ordudan ayrılmasına izin veriliyordu. Fakat savaşın sonunda ordu, işgal için mümkün olduğunca çok sayıda askeri elde tutmaya çalışıyordu. Aslında ordu, özellikle işgal görevi için tüm tümenlerini Avrupa’dan Asya’ya dek dünyanın dört bir yanına gönderiyordu, üstelik bu tümenlerdeki askerlerin çoğunun terhis olma hakkını kazanmış olmalarına rağmen.
Avrupa’dan Asya’ya gönderilen askerler anında tepki gösterdiler. 21 Ağustosta Beyaz Saray, o sırada Mississippi’ye yerleştirilmiş ve savaşlarda pekişmiş olan 95. Tümenin 580 askeri tarafından imzalanmış bir telgraf aldığını bildirdi. 97. Tümenin askerleri, Pasifik kıyısına doğru giderken, trenlerinin üzerine “Kongre Tatil Yaparken Biz İhanete Uğruyoruz” yazan pankartlar astılar. 15 Eylül 1945’te, 95. Tümenin komutanı General Twaddle, askerlerine işgal görevine gönderilmelerinin zorunluluğuna dair bir konuşma yaptı. Aynı gün Washington Post’taki bir haberde, “askerlerin yuhalamaları o kadar sürekli ve sıktı ki, General Twaddle 15 dakikalık konuşmayı 40 dakikada bitirebildi” deniyordu. Kitlesel bir şekilde toplanan asker aileleri ve eşleri, “çocuklarımızı yuvalarına istiyoruz!” talebini içeren çok daha fazla sayıda dilekçe ve telgrafı Kongreye gönderdi. Askeri İşler Komitesi başkanı Senatör Elbert D. Thomas, arkası kesilmeyen taleplerden söz ederken şöyle diyordu: “Seçmenler gece gündüz tepelerinde. Baskı inanılmaz ölçüde. Erkeklerinin evlerine dönmesini talep eden annelerden, eşlerden ve sevgililerden gelen mektupların sayısı günde yaklaşık 100 bin.” Askerler kendilerini trenlerdeki pankartlar ve dilekçelerle sınırlamadılar, çok geçmeden General Motors işçilerinin örneğini izlediler ve grevler, yürüyüşler ve toplantılar düzenleyip Asker Komiteleri oluşturdular.
Savaş boyunca askerlerin birçoğu “Grev Yapmama Teminatı”nı desteklemişlerdi, çünkü çoğu gibi onlar da Hitler ve Mussolini’nin mağlup edilmesinin zorunlu olduğu düşüncesiyle aldatılmışlardı. Savaş sırasında grevde olan işçileri desteklememişlerdi. V-J Gününden sonra bu kanı neredeyse hemen değişti. Evlerine dönen eski askerler, neredeyse her Emek Günü yürüyüşünde ve grev gözcülerinin yanında üniformalarıyla dikkat çekmekteydiler. Geri dönen sendikalı askerler, Detroit’te grevden greve dolaşarak, buralara yiyecek ve erzak taşıyan, grev hatlarını saldırganlara karşı –onların varlığı sayesinde nadiren saldırı oluyordu– koruyan mavi bereli ve mavi gömlekli işçilerin oluşturduğu UAW “Uçan Mangaları”na yardım ediyorlardı. Indiana’da, Illinois’de, Pennsylvania’da ve New York’ta, eski askerler grevcilerin taleplerinin kabul edilmesi istemiyle eyalet meclislerine yürüyorlardı.
Denizaşırı yerlerde, askerler daha planlı davranmaya başlamışlardı. 1945 Yılbaşı günü Manila’da 4000 asker “Gemileri İstiyoruz!” yazan bir pankartla 21. Yedek Ambarına doğru yürüdü. Manila’daki askerler başka yerlerde konuşlanmış birliklere örnek olarak iki kere daha yürüdüler. Guam’da daha kitlesel mitingler oldu ve 3500 asker terhislerin “ağırdan alınmasına” karşı açlık grevine gitti. Ordu tarafından bu küçük adada mahsur bırakılan askerlerin yürüyüşlerini ve dilekçelerini daha kitlesel mitingler takip etti.
Kore Seul’da konuşlanan askerlerin 10 Ocak 1946’da aldıkları bir kararda şöyle deniyordu: “Bizler Savaş Bakanlığının mevcut koşullar altında deniz aşırı yerlerde barış zamanına göre çok fazla olan bir ordu tutma ısrarını anlamıyoruz.” Kore’de Savaş Bakanlığının ısrarı, muhtemelen askerleri Çin’e ve Mançurya’ya vuruş mesafesinde tutma arzusundan kaynaklanıyordu. Ama tıpkı o anda her yerdeki Amerikan askerleri gibi Kore’deki bu birlikler de kesinlikle saldırıya geçmeyi istemiyorlardı, özellikle müttefik olarak nitelendirilen bir ülkeye!
8 Ocakta Paris’te binlerce asker Champs Elysees boyunca yürüyerek ABD Büyükelçiliğinin önünde toplandılar ve “bizi eve götürün” diye bağırdılar! Ertesi gün askerlerin Frankfurt am Main’da düzenledikleri bir gösteride, konuşmacılar, generalleri için “burada bizimle yüz yüze gelmekten ödleri patlıyor” diyorlardı. Ardından Kongreye bir telgraf çektiler ve sadece şunu dediler: “Apoletlilerin İmparatorluk Kurmalarına İzin mi Veriliyor?” New York Daily PM 13 Ocakta Nürnberg’den şu haberi veriyordu: “Erler grev ateşiyle dolular. Neredeyse konuştuğunuz her asker hınç ve öfke dolu. Tıpkı işçilerin geçmişte davrandığı ve böyle yaparak erlerin eleştirilerini çektiği gibi davranıyorlar... Ama şimdi ayakkabı başka ayakta. Erler şimdi işverenleri karşısındaki şikayetlerinin meşru olduğunu düşünüyorlar.”
1946 Ocağında çeşitli asker komiteleri ortaya çıkmıştı, en dikkate değeri Manila’dakiydi. Buradaki komite Filipinler’deki 139 bin askeri temsil etmekteydi. Bu komite UAW’dan taleplerini kongreye iletmesini istedi, o da yaptı. Askerlerin eylemleri AFL ve CIO’nun resmi desteğini aldı. Fakat Stalinistler yine en gerici çizgiyi izlediler. 23 Aralık 1945’te, Komünist Partinin pazar gazetesi Worker şu baş yazıyla çıktı: “Amerikalılar artık çocuklarının evlerine dönmesini istiyorlar, ama işgale gidenler hariç.” Başkan Truman veya General Eisenhower bile bundan iyisini söyleyemezdi! Stalinistler, tasfiye edilmesinden iki yıl sonra bile hâlâ (1943’te dağıtılmıştı) III. Enternasyonal günlerinden kalma gerici dar çizgilerini izliyorlardı!
“Amerika’nın Yeni Savaşı”
1946 Şubatından sonra askerlerin etkinlikleri büyük oranda sona erdi, çünkü “apoletliler”, kuvvetlerinin savaşa uygun bir ruh hali içinde olmadığının farkına vardılar ve bu yüzden terhisleri hızlandırdılar. Maalesef, 1946 yılının ortalarında cepheden geri çekilmeleri dışında askerlerin bundan sonra nasıl davrandıklarına dair fazla bilgi yok. Bu makaledeki bilgilerin çoğunu sağlayan Art Preis’in 1964 tarihli İşçilerin Büyük Adımı –CIO’nun Yirmi Yılı adlı kitabı, bu konuya sadece dört sayfa ayırmış. 274. sayfada şöyle diyor: “Bu «Bizi Eve Götürün» gösterilerinin öyküsü kendi tarihçisini beklemektedir. Bunların muazzam kapsamı ve etkisi resmi tarihlerde –bilinen nedenlerle– anlatılmıyor.” Preis’in kitabı, Amerikan sanayi işçileri hareketinin muhteşem bir tarihidir, özellikle de “Amerikan İşçilerinin En Büyük Yükselişi” bölümü.
1945 ve 1946 başlarındaki grev mücadelelerinin doruğundan itibaren grev hareketi geriledi, ama maden ve demiryolu işçileri arasında hâlâ güçlüydü. Savaşın Avrupalı emperyalist ülkelerde yarattığı yıkım nedeniyle, Avrupa, Asya, Afrika ve Arap dünyasının pazarları gibi, dünya pazarı da ABD emperyalizmine açılıyordu. Bunun yarattığı savaş sonrası boom’da, 1950’den itibaren grev hareketi toprağa gömüldü. Kapitalist sanayi son boom’una, kapitalizmi gerçekten de ilerici gibi gösteren koşullara giriyordu; bir işçi ömür boyu çalışacağı istikrarlı bir iş, ev, arabalar edinebiliyor ve çocukları tam eğitim alabiliyordu, “Amerikan Rüyası” diye adlandırılan şey buydu. Fakat 1970’lerin ortalarından bu yana “Amerikan Rüyası” sadece bir rüya oldu. 1975’ten beri gerçek ücretler durmadan düşmüş, tüm sanayi yok edilmiş ve yaşam standardı, sağlık ve eğitim Batı Avrupa ve Japonya’dan da geriye gitmiştir. Diğer bir kayıp ise 1950-75’in göreli “barışı”dır. 1930 ve 1940’larda Amerikan işçilerinin uğruna savaştığı hemen her şey gitmiş, yerine kitlesel işten çıkarmalar, özelleştirme ve savaş gelmiştir.
Bugün Bush ve danışmanları dünyayı başka bir savaşın içine sürüklemiştir. ABD işçileri, Exxon, Mobil ve Shell’in Orta Asya’daki gaz ve petrol bölgelerinde kuyu açma hakları için mücadele etmek ve ölmek üzere askere alınacak, ardından da ülkelerinde aynı gaza galon başına 1,50$ ödeyeceklerdir. İşçileri Usame Bin Ladin’le savaştırmanın Adolph Hitler’le savaştırmak kadar sürekli bir etkisi olmayacak, çünkü farklı biçimlerde de olsa, bizzat 11 Eylül barbarlığına ABD dış politikasının yol açtığı şeklinde yaygın bir kanı var. İşçiler kısa sürede savaş propagandası perdesinin gerçek yüzünü görecek ve “Amerika’nın Yeni Savaşı”nın arkasındaki gerçek çıkarları anlayacaklardır. Askere alınan işçiler gerçekten bu mücadelenin ön saflarında yer alacaklardır ve büyük büyükbabalarının örneği onların militan geleneklerine ışık tutacak, bunları bugünün askerleri yeniden keşfedecektir. Ve bu “Yeni Savaş”tan sonra yeni bir boom ya da “Amerikan Rüyası”na geri dönüş olmayacaktır. Öndeki yolun Amerikan işçileri ve askerleri tarafından keşfedilmesi zorunlu olacaktır. Onlar atalarının örneğini birkaç adım daha ileri taşımak zorundalar; Federal Hükümet denen birleşik yönetim komitesini yıkmalı ve yerine bilinçli bir Marksist partinin rehberlik ettiği ve başında bulunduğu İşçi ve Asker komiteleri hükümetini geçirmeliler. Rus işçileri ve askerleri bunu yaklaşık bir asır önce yaptılar, Amerikan işçileri ve askerlerinin dünya işçileri ile birlikte bunu yapmamaları için hiçbir sebep yok.
[Bu yazının İngilizce orijinali marxist.com adresinde yer almaktadır.]
[1] “Yeni Anlaşma”: ABD’de Roosevelt döneminde izlenen, yeni , adil ve dengeli bir anlaşmanın yapılacağını vadeden bir politika. (çn.)
[2] V İngilizce zafer anlamına gelen victory kelimesinin baş harfidir. V-J’ ile kastedilen, Japonya’ya karşı kazanılan zaferdir. (çn.)
link: David May, İkinci Dünya Savaşı Sonrası ABD Askerlerinin Hareketinden Dersler: 1945-1946 Grevleri, 20 Aralık 2001, https://marksist.net/node/861
1 Aralık Eyleminin Ardından
İşçi Arkadaşlarıma Mektup