Hepimizin bildiği gibi, bilim dev şirketler demektir ve hiçbir bilim dalı bu tanıma genetikten daha fazla uyamaz.
İnsan DNA’sını oluşturan 3,2 milyar kimyasal harfin şifresinin çözümü olan İnsan Genom Projesi şaşırtıcı ilerlemeler kaydetmiş durumda. 13 yılın sonunda projenin 2 milyar harflik kısmı tamamlandı. Bu harflerin her biri bir molekülü temsil etmekte olup, insan vücudunun, kaslarının, derisinin, karaciğerinin vb. (kırmızı kan hücreleri hariç[*]) her hücresi aynı DNA’nın bir kopyasını barındırır. Bir türün hücrelerindeki DNA bütünü, onun genomudur.
Hayata ilişkin bilimsel kavrayışımız dörtnala koşmaya hazırlanırken, kendimizi bir kez daha kapitalizmin devasa israfıyla kuşatılmış buluyoruz. İşi tamamlamak için birbiriyle “yarışan”, zaman ve kaynak harcayan 5 büyük laboratuvar var. Bu yılın başlarında ABD’de devletin finanse ettiği araştırmanın başında bulunan Francis Collins, özel Celera firmasının birlikte çalışma önerisini, elde ettikleri sonuçları 5 milyon dolar verilmedikçe altı ay süreyle kendilerine sakladıkları için reddetti. Rekabet + kâr, israfa eşit oluyor.
Elbette basın homoseksüellik ve suç eğilimi hakkındaki histerik saçmalığı körüklüyor. Stanford Üniversitesi biyoloji bilimleri ve nöroloji profesörü Robert Sapolsky, bu bakış tarzının yanlışlığını şöyle açıklıyor:
Bu determinist görüşe göre, genler tarafından açığa çıkartılan proteinler davranışı “belirler” ya da “denetler”. Yanlış bir gen türüne mi sahipsiniz, yandınız, artık hastalık derecesinde saldırgan veya şizofren olmanız kesindir. Her şey daha baştan belirlenmiştir, tıpkı ilâhi bir takdir gibi.
Oysa hemen hemen hiçbir gen bu şekilde işlemez. Gerçekte genler ve çevre etkileşim içindedir; beslenme doğal etkileri güçlendirip zayıflatabilir... Belli bir gen çevreye bağlı olarak farklı etkilere sahip olabilir. Genetik etkilere açık olmak diye bir şey vardır ama kaçınılmazlık diye bir şey yoktur... DNA’nın büyük bir bölümü genlerin etkinliğini düzenleyen açma kapama anahtarlarından oluşur. Bu anahtarları kontrol eden şey nedir? Bazı durumlarda, hücrenin diğer bölümlerinden gelen kimyasal mesajcılar. Bazı durumlarda, vücudun diğer hücrelerinden gelen mesajcılar (birçok hormonun çalışma şekli budur). Ve bazı durumlarda da, genler çevresel etkenler tarafından açılıp kapatılırlar... Genleri açıp kapayan çevre faktörünü genlerden ayıramazsınız. Proteinlerin kendi etkilerini uyguladıkları çevreyi de genlerin etkilerinden ayıramazsınız. Genetik araştırmalar asla, tıptan sosyolojiye kadar her konuyu yiyip yutacak şekilde her şeyi kapsayan bir şey haline gelmeyecek. Tersine, bilim genler hakkında daha fazla şey öğrendikçe, çevrenin önemi konusunda daha fazla şey öğreneceğiz. Gerçek hayatta da bu böyledir, genler temeldir ama hikâyenin tümü değildir.
Bir gen, sadece bir protein “için” vardır. A’lar, S’ler, G’ler ve T’ler şeklinde sıralanan harfler bir kodu oluştururlar. [**] Her harf üçlüsü, hücre içindeki “mekanizmayı” belli bir aminoasidi tutması konusunda bilgilendirir. Eğer aminoasitleri yan yana dizersek bir protein oluştururlar, örneğin, yemekleri sindiren mide enzimi böyle bir proteindir. 80.000 civarında gene sahibiz ve hepimiz %99,9 oranında özdeşiz.
Gen taraması
Ne olmuş yani diyebilirsiniz. İşte heyecan verici nokta burasıdır. Araştırmacılar hastadan DNA alıp, bu DNA’ya flüoresan moleküller ekliyorlar ve numuneyi, üzerinde 10.000 bilinen gen bulunan bir cam parçasının üzerine serpiyorlar. Bir lazer, cam üzerindeki bilinen genlerden hangisinin hastadan alınan bilinmeyen numunede bulunduğunu gösteren flüoresanı okur. Son aylarda bu “gen taraması”, lösemi olduğu düşünülen bir çocukta kas tümörlerini teşhis etti ve böylece farklı kemoterapi yöntemleri gerektiren bu iki kanser çeşidini birbirinden ayırt etti.
Genetik test erken teşhise yardım edecek ve hastalığın belirtilerinden ziyade bu hastalığa yol açan nedenleri ortadan kaldırmaya dönük yeni ilaçlar anlamına gelecek. Genlerin, hastalıkları henüz ortaya çıkmadan önce, moleküler düzeyde tedavi eden bir ilaç olarak kullanımı için vakit henüz erken olabilir, ama daha şimdiden bu yeni keşifler tıbbı devrimcileştirebilir.
Araştırmacılar, hastalığı erken teşhis ve tedavi etme yollarını geliştirmek için İnsan Genom Projesinden elde edilen bilgileri kullanmakla meşguller. Bazıları genleri ilaç olarak kullanma yollarını arıyor. Diğerleri hastalıklı genleri değiştirmeye veya eleyerek yok etmeye çalışıyorlar. Genetik mühendisliği tarafından geliştirilen Herceptin adlı antikor, göğüs kanserinin yayılmasından sorumlu reseptörleri bloke ediyor. Amerika’da yapılan testlerde bu tedavi şu ana kadar, bazı hastalarda çok başarılı olmuştur, ancak hastaların çoğu için başarı bir yıldan az sürmüştür. Yine de bu bize nelerin başarılabileceğine dair bir ümit ışığı veriyor.
Peki bunun faydalarını ne zaman görmeye başlayacağız? İşte dev şirketlerin burunlarını soktukları nokta tam da burası. Her zaman olduğu gibi büyük paralar kazanmanın en iyi yolunu bulmakla meşguller. Büyük şirketlerin kapitalist bir faaliyeti olarak bilimin bugünkü spekülasyon balonuyla iğrenç bileşimi, bazı iktisatçıları, genetik şirketlerin yeni dot com’lar [***] olduğu ve balonu su üstünde tutacak yatırımları cezbedeceği öngörüsünde bulunmaya yöneltti. Hiç şüphe yok ki, bilimi kullanarak kanseri tedavi etmeye çalışan projelere tahsis edilen paralardan çok daha fazla para kazanacaklar.
İnanılmaz ama, bu biyoteknoloji firmaları genler üzerinde patent hakkı için mücadele ediyorlar. Bir genin patentini nasıl alabilirsiniz? Bu insanlar bilimle ilgilenmiyorlar, onları tek ilgilendiren şey zenginlik üreten araçlara sahip olmak. Bugün artık, türümüzün kimyasal yapısının mülkiyetine sahip olduklarını iddia edecek kadar küstahlaşmıştırlar. Hayatımız üzerindeki bu mülkiyet ve kâr tutkusunun ölümcül sonuçları vardır. Miami Çocuk Hastanesi ölümcül bir nörolojik bozukluk olan Canaven hastalığı için bir genetik görüntüleme testi geliştirdi. Hastane “Canaven Geni”nin patentine sahip ve bu testten yaptırmak isteyen herkesten 12,5 dolar alıyor.
Eğer birileri telif hakkı ödemeden basitçe kopya edecekse, bir ilacı geliştirmek için bu kadar yatırım yapmanın anlamı nedir diyorlar. Sizin ve benim ilk aklımıza gelen yanıt, hayat kurtarmaktır, fakat bu insanların aklına ilk gelen soru, bu işte para var mı oluyor.
Genetik bilimi, genetik olarak değiştirilmiş tahıllardan, büyük somon balıklarından ve koyunların kopyalanmasından çok öte bir şeydir. Ya da daha doğrusu öyle olmalıdır. Kanseri tedavi etmek, hastalıklarla baş etmek, vücudumuzun çevreyle nasıl bir etkileşim içerisinde çalıştığını kavramak anlamına gelmelidir. Ama bunun bir gerçeklik haline gelmesinden önce, bilimi kârın hizmetindeki bir iş olmanın boyunduruğundan kurtarıp, yalnızca bir avuç açgözlünün değil tüm insanlığın hizmetine koşabilmek için çevremizi, yani toplumumuzu değiştirmek zorunda kalacağız.
[Bu yazının İngilizce orijinali www.marxist.com adresinde yer almaktadır.]
[*] Bu hücrelerin çekirdekleri yoktur, dolayısıyla hiçbir genetik materyal taşımazlar –çn.
[**] Bu harfler, Adenin, Guanin, Sitozin ve Timin moleküllerinin baş harfleridirler –çn.
[***] İnternet şirketleri kastediliyor –çn.
link: Phil Mitchinson, Genom Projesi: Ölüm Kalım Ekonomisi, 27 Nisan 2000, https://marksist.net/node/1301