Darbe girişimi sonrasında TSK içinde kapsamlı bir temizlik operasyonuna girişen AKP hükümeti, çıkardığı bir KHK ile kışlaların şehir dışına taşınması kararını aldı. Başbakan Binali Yıldırım yaptığı açıklamada şöyle diyordu: “Darbe gecesi Ankara’da, İstanbul’da tankların çıktığı o kışlaları da şehrin dışına taşıyoruz. Bu bağlamda Mamak’ta, Etimesgut’taki kışlalar Polatlı tarafına gidecek. İstanbul’da Maltepe ve Hasdal kışlaları Çorlu tarafına gidecek. Ne işi var tankın şehirde? Güvercinlik’i kapatıyoruz, helikopterler Isparta’ya gidecek. Tehdit şehirlerin merkezinde değil, tehdit sınırlardadır…”
Yapılan bu açıklamaların ardından akıllara takılan soru şu oldu: Peki boşaltılan askeri alanlara ne olacak? TSK’ya ait binlerce hektarlık arazinin ve özellikle de İstanbul’un merkezi yerlerine konuşlandırılmış kışlaların içindeki yeşil alanların akıbeti ne olacaktı? Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin açıklamasına göre, askeri alanlardan yeşil olanlar yeşil kalacak ve park olarak kullanılacak, yeşil olmaya müsait olmayanlar ise “kullanılabilecek”ti!>
Özhaseki’nin açıklamasının inandırıcı olan tek tarafı, bu devasa alanların “kullanılabilir” oluşu, yani imara açılıp AKP beslemesi burjuvalara peşkeş çekilecek olmasıdır. Ama Özhaseki asıl gayenin üzerini örterek daha sonra yaptığı bir konuşmada şunları söylüyor: “Temel prensipleri söyleyecek olursak, buraların şehir içerisinde kalan yerlerinin yeşil alan, rekreasyon alanı ve halkın beklediği sosyal tesisler olarak kullanılacağı kesin. Bu ana temel prensip, ama ufak tefek de olsa, istisna da olsa belki kentsel dönüşüm uygulanan yerlerde, biraz şehir dışlarında kalan rezerv alan olarak kullanacağımız alanlar da çıkabilir. Bunları da raporluyoruz zaten, zaman içerisinde Bakanlar Kurulu’nda Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımıza arz ederiz, doğru olan kararları veririz burada.” Temel prensip her zaman halkın beklentisi ve ihtiyacıymış! Bunun bir safsatadan ibaret olduğu aşikârdır. Özhaseki “yani ufak tefek de olsa, istisna da olsa, belki” diye mırın kırın ederek asıl meseleyi yani burjuvalara sağlayacakları rant meselesini gargaraya getirmeye çalışıyor.
Fırsatçı burjuvanın merhamet pozları
Türkiye’nin birçok yerinde ve özellikle de İstanbul’da hektarlarca askeri alanın imara açılacak olması burjuvalar için rant zili sesidir! Zilin sesini duyan müteahhit burjuvalar, şartlı refleksle harket eden Pavlov’un köpeği misali salyalarını akıtmaya başladılar bile. Söz konusu rant oldu mu burnu iyi koku alan yerli burjuvalarımızdan biri de Ali Ağaoğlu! Zamane burjuvası Ağaoğlu, daha önce askeri arazi olan Maslak’taki “Maslak 1453” projesinden de bilindiği üzere yağlı kapılardan iyi anlıyor. Öyle ki, darbe girişiminden sonra askeri alanların imara açılacağını duyunca derhal harekete geçti. “Cumhurbaşkanımız talimatı versin, yarın kazmayı vuralım. Kamu yer göstersin, hiçbir karşılık beklemeden 239 şehide 239 ev yaparım” diye başladı söze. Sonra zaten önceden gözüne kestirdiği Levent’teki askeri alanın boş ve müsait olduğunu dile getirerek iştahla projesini anlattı: “Mimarisi ile de öne çıkan bir proje hayal ediyorum. Levent’teki yer 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü de görüyor. Bu yönüyle de anlamlı. Sitenin adına da ‘15 Temmuz Şehitler Sitesi’ deriz. Bu ülke için canını verenler her şeyin en iyisini hak ediyor.” Fırsatçılığının ayan beyan ortada olduğunu düşünmüş olmalı ki hemen şöyle devam ediyordu: “Biz bu evleri yapalım siz de bize şunu yapın demiyoruz. Bu tamamıyla bir gönül işi. Kamu sadece şehit aileleri için yapılacak evlere yer versin. Başka bir beklentimiz asla yok. Ben maddi olarak her zaman elimden geleni yapmaya hazırım. Ülkem varsa ben varım.”
Görgüsüzlükte sınır tanımayan Ağaoğlu bu “manidar” sözleri çok rahat bir şekilde sarf ediyordu. Hatta kendisini darbe fırsatçılığıyla eleştiren Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’a yanıt olarak, yine Hürriyet’te tam sayfa ilan şeklinde bir yazı yayınlamıştı. Söz konusu yazıya göre Ağaoğlu’nun bu araziyi seçmekteki maksadı masumane bir niyetten kaynaklı! Neymiş; bu arazi 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü görüyormuş. Amacı ise şehit ailelerinin acısını bir nebze olsun hafifletmekmiş! Ne büyük bir yürek, ne büyük bir yücegönüllülük! Ağaoğlu ne kadar “hassas” ve “duygusal” bir kişiliğe sahip olduğunu zaten her fırsatta gözler önüne seriyor! Hatırlarsak, Taksim’deki patlama sonrasında hayatını kaybedenler anısına gül bırakmıştı. Bu “duyarlı” hareketini de sonrasında “Millet fakir, karanfil bırakıyor, ben gül bıraktım” sözleriyle taçlandırmıştı. Yani böylesi bir kişiliğin “şehit” dediği insanlar üzerinden rant hesabı yapması düşünülebilir mi hiç? Ağaoğlu yapacağı projeden bir beklentisi olmadığını, bunun tam anlamıyla bir “gönül işi” olduğunu söylüyor. Bu işin gönül işi olduğuna kuşku yok. Elbette gönül işi. Ama söz konusu olan, o gönlün neyle iş tuttuğudur. Nihayetinde Ağaoğlu’nun gönlünün “Rant-Kâr, Rant-Kâr” diye attığı apaçık. Tabii burada Ağaoğlu büyük tabloda pişkince sırıtan bir örnektir yalnızca. Yoksa Ağaoğlu’yla gönlü bir atan, onunla aynı hamurdan yoğurulmuş pek çok kapitalist var. Hepsinin de iştahı epey kabarık. Özellikle İstanbul’da toplamda 10 bin hektardan fazla bir araziden bahsediliyorsa, bunun anlamı o araziler üzerinde astrornomik paraların dönecek olmasıdır ki bu da sermayenin başını döndürüyor.
“Vatan-millet sevdası”, “ülkem varsa ben varım”, “Türkiye ekonomisi büyüyecekse elimizi taşın altına koymaya hazırı”’, “bu ülke için ölenlere vefa borcumuzu ne yapsak ödeyemeyiz” gibi daha nice söz dökülmektedir “yerli ve milli” burjuvaların ağzından. Gerçekte ise burjuvazi ikiyüzlü, daha doğrusu yüzsüzdür. Bugün şehit dedikleri insanlar üzerinden gemisini yürütenler, yarın iş zora gelince pek sevgili yurtlarını değil, sermayelerini kucaklayacaklardır. Burjuvazinin ne vatanı, ne milleti, ne ahlâkı, ne de insani değerleri vardır. Onlar sadece ve sadece nalıncı keseri gibi kendilerine yontmayı bilirler. Her olaydan kendilerine ayıracakları bir pay bulurlar ve o payı ne pahasına olursa olsun kapmak için savaşırlar. Darbe girişimi sürecinde ölen yüzlerce insan ve aileleri, burjuvazi ve AKP hükümeti için sadece kendi çıkarları için kullanacakları bir malzemeden ibarettir. Kahraman ilan ettikleri o insanları, kitleleri kendi taraflarına çekmek için kullanıyorlar. Bugün tanık olduğumuz manzara budur. Bu manzara karşısında işçi-emekçi kitleler şimdilik suskun. Fakat bu durum ebedi değildir. Kitleler bu gidişatın doğru olmadığını kavrayıp harekete geçtiklerinde kendileriyle alay eden burjuvaziden hesap soracaklardır!
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Darbe Girişiminin Ardından Açılan Rant Kapısı, 14 Eylül 2016, https://marksist.net/node/5292
Türk Burjuvazisinin Demokrasiyle İmtihanı
Adım Adım “Demokrasi Devrimi”