Bundan 77 yıl önce Hitler faşizmi, tüm Avrupa’da yaptığı toplu kıyımlardan birini de Ukrayna’nın Kiev yakınlarındaki Babi Yar bölgesinde gerçekleştirdi. Babi Yar katliamı, Nazilerin 2. Dünya Savaşında insanlara ne denli büyük acılar yaşattığını gözler önüne seren en büyük katliamlardan biriydi.
Bu katliam, resmi kaynaklara göre 33 bin 771, İlya Ehrenburg’un Fırtına adlı romanına göre 70 bine yakın insanın iki gün içerisinde hayatını kaybetmesine sebep oldu. Babi Yar’da çoğunluğu Yahudi olmakla birlikte Romanlar, esir Sovyet askerleri, ruh hastaları ve sakatlar da katledildi.
Babi Yar daha önceleri askeri amaçla kullanılan, 1937 yılında mezarlığa dönüştürülen bir bölgeydi. 19 Eylül 1941’de Kiev’in işgalinin hemen ardından Naziler, planlarını devreye sokmak için “çalışmalarını” başlattılar. Elbette amaçları Ukrayna’nın doğal zenginliklerini kullanmak ve o bölgedeki Yahudileri katletmekti. Bu amaçla Yahudilerin başka bölgelere nakledileceklerinin yazıldığı el ilanları dağıtıp meydanlara astılar. Bu ilanlarda 29 Eylül sabahı bütün Yahudilerin ellerindeki değerli eşyaları toplayıp Kiev’de bir meydanda toplanmaları isteniyordu. Almanlar, 5000’e yakın Yahudinin geleceğini beklerken, resmi kaynaklara göre 30 bine yakın insan meydanda toplandı. Kurtulacaklarına olan inançla meydanda toplanan bu insanlar, başlarına gelecekleri silahlar ateşleninceye kadar anlayamadılar. Bir görgü tanığı şöyle anlatıyor olanları: “Kurbanlar çeşitli istasyonlardan geçirildiler ve her bir noktada çantalarını, paltolarını, kıyafetlerini, ayakkabılarını ve son olarak da iç çamaşırlarını tek tek bırakmak zorunda bırakıldılar. Her çeşit kıyafet için ayrı bir bölüm oluşturulmuştu. Her şey çok hızlı ilerlemekteydi ve hareket etmekte tereddüt edenler, askerler tarafından itilerek ve vurularak hareket ettirildiler.”
İnsanlar Nazilerin önceden kazdıkları çukurların önüne getirilerek makineli tüfeklerle tarandı. Savaştan sonra yapılan araştırmada, iki günde 34 bine yakın, Kiev işgali boyunca geçen üç yılda ise yaklaşık 220 bin kişinin burada can verdiği tespit edildi. Katliam sırasında ölenlerin bedenleri arasında saklanarak ölü taklidi yapan 28 kişi kurtuldu. Kurtulanlardan biri olan Wassili Michailowski, bu katliama henüz 4 yaşındayken tanık olmuş. Michailowski, kalabalıktakilere dipçik ve coplarla vurarak insanları inek sürüsü gibi güttüklerini hatırlıyor. O sırada dadısı Nadja ile birliktelermiş. Küçük çocuk, olan bitenden habersiz, bayram gibi bir kutlamaya gittiklerini düşünüyormuş. Bir süre sonra karşılarına polis bariyeri çıkmış. Nadja polislere pasaportunu gösterip “Ben Ukraynalıyım” demiş. Polis ona çocuğu Babi Yar’a götürmesini söylemiş. Oraya yaklaştıklarında geçidin sonuna varanlara ne yapıldığını duymuşlar. Michailowski, oraya yaklaştıklarında, gelen seslerden olan biteni anladıklarını söylüyor: “Herkes ağlayıp, hıçkırıyordu. Feryatları bastırmak için üzerimizde uçaklar uçuyordu. Yukarılardan müzik sesi geliyordu.”
Bu katliam karşısında pek çok şair ve yazar kayıtsız kalmamıştır. Bu sanatçılardan biri de o dehşet dolu günleri yaşayan Rus yazar Anatoli Kuznetsov’dur. Kendisi 14 yaşındayken yaşadıklarını günlüğünde toplamaya başlar. Seneler sonra birçok tanığın da ilave edilmesiyle “Babi Yar: Belgesel Niteliğinde Bir Roman” isimli eserini hazırlar. 1966 yılında ilk kez yayınlanan kitap, Sovyet idaresi tarafından sansüre uğrar. Daha sonra Batı’ya göçen Anatoli Kuznetsov, kitabının orijinal halini İngiltere’de yayınlar. Kitapta adından söz edilen, katliamdan kurtulan 28 kişiden biri olan Dina (Vera) Mironovna Pronicheva o günleri şöyle anlatıyor: “Karanlık bastırmıştı. Bizleri sıraya soktular ve yürünemeyecek kadar dar ahşap bir iskelenin üstüne dizdiler. Altımızı göremiyordum. Birden ateş etmeye başladılar. Gözelerimi kapadım, nefesimi tuttum ve mermilerden biri bana isabet etmeden kendimi aşağıya attım. Fazla bir yara almadan, daha sonra başka cesetlerle dolu olduğunu anladığım bir çukura düşmüştüm. Kısa süre sonra tüfeklerin sesi susmuştu. Bu kez, birkaçı çukurun içine inip, henüz ölmemiş olanların işini bitirmeye başladılar. Öksürenler, inleyenler bir bir sustular. Kımıldamadan, kendimi ele verme korkusu içinde öylece yatıyordum. Üstümde ciddi bir ağırlık olmalıydı çünkü bir ara nefessizlikten boğulacak hale geldim, ancak kımıldayamıyordum… Ne kadar zaman geçti bilemiyorum, sonunda kurşunlanmak pahasına hareket etmeye karar verdim. Vurularak ölmenin canlı canlı gömülmekten iyi olacağına karar vermiştim…”
Yevgeni Yevtuşenko ise bu katliamı dizeleri aracılığıyla dile getirir:
Hiç anıt yok Babi Yar’da. Tek mezar taşı o dik yamaç. Korkuyorum. Yahudiler kadar yaşlıyım şimdi. Şimdi bir Yahudi gibi görüyorum kendimi. ... Yaban otları hışırdıyor Babi Yar’da. Ağaçlar sert sert bakıyor, yargıçlar gibi. Her şey sessizce çığlık atıyor. Şapkamı çıkarıyorum, anlıyorum, gittikçe yaşlanmışım. Burada gömülü bu binlerce insanın, bu binlerce insanın ardından koparılmış sessiz bir çığlıktan başka neyim ki şimdi; burada vurulmuş her ihtiyarım ben, burada vurulmuş her çocuğum ben.
Tarih bize, bu vahşetleri üreten kapitalizmin insanlığa acı ve ölümden başka hiçbir şey vermeyeceğini gösteriyor. Burada kapitalist egemenlerin kirli sayfalarından biri olan Babi Yar’ı anlatsak da, onların tarihte bunun gibi nice katliamları vardır. Bizler bilinçli işçi ve öğrenciler olarak kaderimizi egemenlerin iki dudağı arasında bırakmayıp, kendi örgütlülüğümüzle, üretimden gelen gücümüzü kullanarak savaşsız sömürüsüz bir dünya için kapitalizmi insanlığın başından defetmeliyiz. Bu kapitalist sistem yıkılmadığı sürece ne insanların çektiği acılar ne de katliamlar son bulur. YAŞASIN SAVAŞSIZ, SÖMÜRÜSÜZ DÜNYA!
link: Mersin Üniversitesinden MT okuru öğrenciler, 2. Dünya Savaşından Kanlı Bir Sayfa: Babi Yar Katliamı, 5 Mart 2018, https://marksist.net/node/6239
Yoksulluk ve Örgütsüzlük İşçileri Yakıyor!