Geçtiğimiz haftalarda gazetede okuduğum haber bir hayli düşündürücüydü. İçinde yaşadığımız toplumda doğru dürüst bir insan olarak kalabilmek meğer ne kadar da zormuş. Haber şöyle: bundan 23 yıl önce, o zamanlar henüz 19 yaşında olan genç bir adam, gece evine sarhoş bir halde geliyor ve annesiyle beraber 4 kardeşini baltayla kesiyor. Dehşet verici bir durum öyle değil mi? Adamın küçük kardeşi ise karanlık odada divanın altına saklanarak kurtuluyor. Velhasıl adam müebbet hapisle cezalandırılıyor ve bilmem kaç yıl yattıktan sonra aftan yararlanıp dışarı çıkıyor.
Bu adam bir şekilde yaşamış olduğu o dehşet verici geçmişini bir daha anmaksızın kendisine yeni ve düzgün bir hayat kurmak yolunda bir hayli çaba gösteriyor. Hatta öyle ki yeniden tüm akrabalarının ve yakın çevresinin dostluğunu kazanıyor. Bu arada onu evlendiriyorlar 4 tane çocuğu oluyor. Köyden kente göçle beraber işsizlik, geçim sıkıntısı, çocukların ihtiyaçları can yakmaya başlıyor. Geçimini sağlayabilmek, hayata tutunabilmek için iş bulabildiği müddetçe inşaatlarda çalışıyor. Çünkü kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak için emeğini satmaktan başka şansı yok. Fakat ne menem bir şey ki, çoğu zaman emeğini satacak bir patron bile bulamıyor. Dört çocukla beraber kimi zaman aç kimi zaman tok uyuyorlar, durumları gün geçtikçe daha da kötüleşiyor. Kocasının geçmişini bilerek onunla evlenen kadın işte böyle günlerden birinde terk ediyor çocuklarını ve kocasını. Her gün dertlerine bir yenisi eklenen adam artık çıldırma noktasına geliyor.
Hikâye böyle. İşsizlik bir felâketi doğuran ana gibiydi ve eline tabancayı alıp dört çocuğunun bağrına kurşun saçan adam işsizdi… Son olarak kendi canına kıymadan önce söylemiş olduğu sözlerse kişinin içinde bulunduğu durumu özetlemeye yetiyor sanırım: “Artık bu dünyadan beklediğim hiçbir şey yok.”
Sadece bu olay bile kapitalist sistemin ve onun bir ürünü olan işsizlik belasının insanların yaşamlarında oluşturduğu tahribatı açıkça gözler önüne sermeye yeterlidir. Soruyorum, katil kim? Yaşadığımız hayatı cehenneme çeviren, insanların kişiliklerinde derin yaralar açan kapitalist sistem mi? Yoksa onun ürünü olan hasar görmüş kişilikleriyle bu hayata tutunmaya çalışan, bunu beceremediğinde de eline silahı alıp ortalığı kan deryasına çeviren tek tek insanlar mı? Hiçbir olay ya da durum içinde bulunduğu koşullardan bağımsız ele alınamayacağına göre asıl katil kapitalist sömürü düzenidir.
Elbette ki derdim kendisiyle beraber on bir kişiyi öldürmüş olan bu adamı aklayıp paklamak değil. Fakat şunu söylemek isterim ki, bu adam kötülüğün timsali olarak gökten inmiş de değildir. Kimi zaman yakın çevremizde, kimi zaman da gazete ve televizyon haberlerinden öğrenerek her gün buna benzer olayların onlarcasıyla karşılaşmaktayız. Bizlere düşen görev, artık kokuşmuş olan bu düzeni bütün çıplaklığıyla bulunduğumuz her yerde teşhir etmektir. Kapitalizme karşı mücadele hem toplumsal, hem de bireysel olarak insanlığı kurtuluşa götürecek olan yegane mücadeledir. Kapitalizm ortadan kalkmadıkça üzerimize karabasan gibi çöken savaşlar, sömürü, işsizlik ve insanı insan olmaktan çıkaran yoz ilişkiler son bulmayacaktır. Bu hayatı yaşanabilir kılmak için tek çözüm örgütlenip, birlikte mücadele etmektir. İşte o zaman beklentilerimizin boşa çıkmadığını göreceğiz.
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA
YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!
link: Tuzla’dan MT okuru bir işçi, Kapitalizm Çıldırtır!, 5 Nisan 2006, https://marksist.net/node/977
Kapitalizm Her Şeyi Öldürüyor
Kapitalizmde Sosyal Güvenlik