70’li yılların ikinci yarısında yükselen sınıf mücadelesine paralel biçimde devletin ve devlet destekli ülkücü faşist çetelerin emekçileri sindirmeye yönelik saldırıları artmış, lise ve üniversitelerdeki devrimci öğrenciler de sık sık bu tip saldırılarla karşılaşır hale gelmişlerdi. 1978’in Martında okulları faşistlerce işgal edilmiş olan İstanbul Üniversitesi öğrencileri de güvenlik amacıyla okula toplu giriş-çıkış yapıyorlardı. 16 Martta yine böyle bir toplu çıkış esnasında atılan bomba ve açılan ateş sonucu 7 öğrenci öldü, birçoğu da yaralandı. Daha sonradan kontrgerilla-polis-faşist ortak çalışması olduğu belgelerle kanıtlanan bu saldırı, 12 Eylül öncesindeki diğer faşist saldırı ve katliamlar gibi göstermelik soruşturma ve yargılamalarla geçiştirildi. “Karanlık yıllardı”, “kardeş kavgasıydı”, “sağ-sol çatışmasıydı” gibi yorumlarla mümkünse meşrulaştırılmaya değilse önemsizleştirilmeye ve unutturulmaya çalışıldı. Oysa bugün kimi burjuva araştırmacılar bile 16 Mart katliamının faşist darbeye uzanan süreçte keskin bir dönüm noktası olduğunu ve devletin gizli ve yasal saldırı aygıtlarının işbirliği sonucunda gerçekleştiğini itiraf etmek zorunda kalıyor. Bu katliamdan tam on yıl sonra 18 Mart 1988 tarihinde bu defa Kürt halkı çok daha büyük ve kalleşçe bir katliamın kurbanı oldu. Saddam rejimine bağlı askeri birlikler Kürt şehri Halepçe’ye kimyasal silahlarla saldırdı. Tüm dünyanın gözü önünde kadın-erkek, genç-yaşlı yaklaşık 5 bin insanın öldürüldüğü bu katliama Birleşmiş Milletler’den Batı devletlerine, “demokrasi ve insan hakları savunucusu hür dünya” sessiz kaldı, göz yumdu.
İşte bu iki katliamın yıldönümünde farklı gençlik çevrelerinin örgütlediği bir anma eylemi gerçekleştirildi, 7 öğrencinin öldürüldüğü Eczacılık Fakültesi önünde. Laleli’deki Edebiyat Fakültesi’nden çıkan öğrenciler Beyazıt tramvay duraklarında diğer üniversitelerden gelen öğrencilerle birleşerek düzenli bir kortej oluşturup sloganlar eşliğinde Beyazıt Meydanı’nı geçerek fakülte önünde toplandılar. En önde “16 Marttan Şemdinli’ye katleden devlettir” yazılı ortak bir pankartın bulunduğu ve her çevrenin kendi döviz ve bayraklarını açtığı yürüyüş koluna İ.Ü. Merkez Binadan çıkan 70 öğrenci de tek bir pankartla meydanda katıldı. Burada saygı duruşu ardından okunan bildiri ve atılan sloganlarla ve toplu biçimde söylenen marşlarla eylem sona erdi. Toplam katılımın 450–500 civarında olduğu eylem gerek sloganlara eşlik edilmesi ve gerekse de duyulan ilgi ve heyecan bakımından beklenenden daha sönüktü. “16 Martı unutma unutturma”, “devrim şehitleri ölümsüzdür”, “Katil devlet hesap verecek”, “yaşasın halkların kardeşliği” gibi sloganlarla birlikte Halepçe Katliamını lanetleyen “Em Halepçe Jibırnakım” gibi Kürtçe sloganlar da atıldı.
Geçmişte yaşananları asla unutmamak görevimiz. Çünkü bu katliamlar küçük-burjuva hümanistlerin iddialarının aksine, geçmişte yaşanmış bitmiş, failleri lanetlenmiş ve gerekli dersler çıkarılmış kötü hatıralar değil. Kapitalist devletler, varlıklarını tehdit altında hissettikleri her dönemde işçi sınıfına ve ezilen halklara karşı katliam teşebbüsünde bulunacaklardır. Sınıflar savaşı devam ettiği sürece karşı-devrimci kamp en aşağılık savaş yöntemi olan toplu katliamları da gerektiği ölçüde kullanacaktır. Bu nedenle ısrarla tekrarlanması gereken, kapitalizmi tüm dünyada ortadan kaldırma zorunluluğudur.
link: İstanbul Üniversitesi’nden MT okuru bir öğrenci, İstanbul Üniversitesi’nde Beyazıt ve Halepçe Katliamları Anıldı, 20 Mart 2006, https://marksist.net/node/960
Safları Sıklaştıralım
Medeniyetler Çatışması mı, Emperyalist Saldırganlık mı?