Karanlık zamanlardan geçiyoruz. Dünyanın tamamına hâkim olan kaotik bir sürecin tam içinde bulunuyor insanlık. Üçüncü Dünya Savaşı devam ederken ve her gün şiddetlenip yeni cepheler kurulurken bu ateş çemberinin içinde bulunan insanlar ölüyor, sakat kalıyor, yerinden yurdundan oluyor. Kapitalizmin yarattığı sorunlar büyümüş ve hepsi birer krize dönüşmüş durumda. Yaratılan krizlerin bedelleri ise egemenler tarafından işçi sınıfına ödettiriliyor. Depremler sonucu yıkılan on binlerce ev ve ölen yüz binlerce insan, büyük yıkımlara sebep olan seller, savaşlarda ölen yüz binler, yerlerinden edilen ve göç yollarına sürülen milyonlar… İnsanlık adeta dizleri üstüne çöktürülmüş durumda. Bugün bu olayları görmezden gelmek, kulak tıkamak veya umursamamak mümkün mü? Fakat örgütsüz olan, dolayısıyla geçmişiyle bağları kopuk olan işçiler yaratılan bu kaotik ortamda savrulup duruyor.
Ömürlerinin baharında olan gençlerde de durum farklı değil. Burjuvazi özellikle de gençlere yönelik yaptığı propagandayla, onlara yaşanan olaylar karşısında kör, sağır ve dilsiz olmalarını telkin ediyor. Daha iyi bir gelecek için çok çalışmalarını, kendilerine idol olarak şu ya da bu CEO’yu veya patronu örnek almaları gerektiğini söylüyor. Çelişkiler içine hapsolan gençlerin beyinleri dumura uğratılıyor. Öte yandan okul sıralarından itibaren milliyetçi, devletçi bir ideolojinin zerk edildiği gençlerin zihni, burjuva sınıfın resmi tarihiyle, çarpıtmalarla, yalanlarla dolu bir tarihle dolduruluyor. İşçi sınıfının gençleri sınıf mücadelesine dair tek bir satır okuyamıyor, kendi tarihlerinden bihaber yaşıyorlar. Aksine sınıf mücadelesi tarihi “terör” olarak belletiliyor gençlere. “Sosyalizm”, “komünizm”, “işçi sınıfı” gibi kavramların içi boşaltılıyor ya da öcüleştiriliyor.
Durum böyle olduğu için gençler eğer sosyalist bir örgütle temas etmezse büyüdükleri topraklarda, kendi sınıfının mücadelesine dair tek bir bilgiye ulaşamazlar. Aslında kapitalist efendilerin istediği tam da budur. Amaçları sınıfımızın önderlerini ve onların çizmiş olduğu mücadele yolunu öğrenmemizin ve o yolda yürümemizin önüne geçmektir. Çünkü egemenler, işçi sınıfı ve onun gençliğinin topyekûn bu mücadele hattına atıldığında, örgütlendiğinde neler olacağını çok iyi biliyor. Bu yüzden işçi sınıfı gençliğinin gerçek tarihini unutması için tüm yollara başvuruyorlar.
Özetle, bugün işçi sınıfı ve onun gençliği alabildiğine örgütsüz ve savunmasız. Fakat bizim geçmişimiz bugün yaratılan bu kaotik ortamı tersine çevirmemiz ve bu düzeni sahiplerinin başına yıkmamız için yeterince deneyime, hayatını bu mücadeleyi var etmek için adayan onlarca yürekli insana sahip. Ocak ayı içerisinde hayatını kaybeden Lenin, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht bugün bizim yolumuzu aydınlatan devrimci önderlerdir. Burjuvazinin tüm saldırılarına rağmen bizlere yol göstermeye devam ediyorlar, edecekler.
İşçi sınıfının gençliği olarak Lenin, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi devrimci önderlerimizi, Kemalist önderliğin Karadeniz’de boğdurduğu Mustafa Suphi ve yoldaşlarını asla unutmamalıyız. Tarihsel krizin derinleşmesiyle birlikte genetik bir korku taşıyan burjuvazi işçi sınıfını bugün için bir tehdit olarak görmese de devrimci önderleri ve onların çizdiği mücadele hattını marjinalleştirmeye, küçültmeye ve taş devri meseleleri gibi eskimiş olarak göstermeye çalışıyor. Böylece bugünün genç kuşaklarıyla devrimci önderleri ve onların fikirlerini olabildiğince birbirinden uzak tutmaya çalışıyor. Çünkü ödü kopuyor. Fakat korkunun ecele faydası yoktur; burjuvazi her ne kadar sınıfımızın önderlerini unutturmaya, bizlerden uzak tutmaya çalışsa da toprak tohumla buluşmuştur bir kere.
İnsanlık tüm birikimi ile geldiği bugünkü durumda bir yol ayrımında duruyor ve önünde iki yol var: Ya burjuvazi kazanacak ve tüm dünya barbarlığa sürüklenecek ya da dünya işçi sınıfı kapitalizmi yıkacak ve komünist toplumu inşa edecek. Bizler devrimci önderlerimizin bize bıraktığı mücadele mirasını sahiplenmeye ve onu yarına taşımaya çalışan genç işçileriz. Günün karanlığından da burjuvazinin saldırılarından da korkmuyoruz, yılmıyoruz. Yolumuzu aydınlatan önderlerimizden aldığımız güçle yarının güzel günlerine inançla ve umutla yürüyoruz, yürüyeceğiz. Selam olsun yolumuzu aydınlatanlara!
link: İstanbul’dan genç bir işçi, Selam Olsun Yolumuzu Aydınlatanlara!, 17 Ocak 2024, https://marksist.net/node/8166
İktisadi Yıkım, Muhalefetin Çapsızlığı, İktidarın Hesapları