Kapitalizmin varlık nedeni olan işçi sömürüsü sınır tanımıyor. Kapitalistler işçileri kölelik koşullarında sömürmeye devam ediyor. Burjuvazi şehir merkezlerindeki işyerlerini şehir dışına çıkarıyor. Fakat fabrikaların şehir dışına çıkarılması işçileri mücadeleden koparmıyor. Şehrin merkezinde lüks içinde yaşayan burjuvazi kendisini var eden işçi ve emekçileri şehrin dışına atmakla sınıf mücadelesini kıracağını zannediyor.
Evet! Kapitalistler palazlandıkça İstanbul’un göbeğindeki işyerlerini şehir dışına taşıyorlar. Merter, Topkapı, Zeytinburnu gibi yerlerdeki işyerlerini artık şehrin dışına, Esenyurt, Hadımköy, Beylikdüzü benzeri yerlere taşıyorlar. Sınıf mücadelesi şehir merkezinden uzaklaştırılmaya, pasifize edilmeye çalışılıyor.
Yeni iş yasasıyla eli güçlenen kapitalistler, işçilere ortaçağ kölelerinin çalışma koşullarını dayatıyorlar. Fakat işçi sınıfı bu çalışma koşullarına dur demek için fabrika düzeyinde de olsa karşı koymaya çalışıyor. 2003 Ağustosunda gerçekleşen Colin’s direnişi, Esenyurt bölgesinde yaşanan bir deneyimdi. Kendiliğinden gelişen ve yeterli örgütlülüğe dayanmayan bir direnişti. Aslında Colin’s direnişi Esenyurt bölgesinde gelişecek olan sınıf mücadelesinin de bir habercisiydi. 17 Şubat 2004’de başka bir tekstil fabrikası greve çıktı: Ayser Tekstil.
Ayser Tekstil işçileri patronların dayatmış olduğu kölece çalışmaya boyun eğmeyerek örgütlü bir biçimde greve çıktılar. Ayser Tekstil’in patronu, yeni iş yasasından da almış olduğu güçle, işçileri daha ağır koşullar ileri sürerek sömürmek istiyordu. Çalışma koşullarındaki değişikliklere bakacak olursak; 8 saatlik çalışma yerine 12 saatlik çalışma, zorunlu mesai, çay paydoslarının olmaması, yemek saatinde kısıtlama, asgari ücret, sigortasız çalışma ve servisin bulunmayışı. Bu koşullar kölelik koşulları değil de nedir? Bunlar yetmiyormuş gibi bir de işçilerin başına bodygard dikiliyor. İşçilerin bu koşullarda çalışması isteniyordu.
Kölelik koşullarına boyun eğmeyen Ayser Tekstil işçileri, örgütlenmek gerektiğine ve bu işyerinde sorunların ancak sendika aracılığıyla çözülebileceğine inanmışlardı. Ve 16 Mayıs 2003’de sendikal örgütlenmeye karar verdiler. Ayser işçileri sendikal örgütlenmeyi uzun bir süreçte gerçekleştirdiler. Müdür dahil 37 işçi sendikaya üye yapıldı. Sendikalaşma gizli yapıldığından kimse birbirinden haberdar değildi. Bu durumdan patronun haberdar olması çok geç oldu.
Çalışma Bakanlığından gelen bir yazıyla işyerindeki sendikalaşmadan haberi olan işveren, 16 Şubat 2004’de 9 işçiyi işten attı (daha sonra atılanlarla birlikte, sendikalaşma nedeniyle toplam 16 işçi işten atıldı). İşçilerin sendikadan vazgeçmesi için işçilere baskı uygulanıyordu. İşveren işçilere sendikayı tanımadığını ve gerekirse işyerini kapatacağını bildirerek gözdağı vermek istedi. Fakat işçiler kararlı bir biçimde sendikaya sahip çıktılar. Haklarını almak ve çalışma koşullarını iyileştirmek için 17 Şubat 2004’de greve çıktılar. Sendikalı olan 21 işçi greve çıkarken, yine sendikalı olan bir işçi çalışmaya devam etti.
İşveren grevi kırmak için dışarıdan işçi aldı. Şu anda içeride 16 işçi çalışıyor. Çalışan işçilerin ücretleri yükseltildi, servis koyuldu ve sigortaları yapıldı. Grevdeki işçileri demoralize etmek ve grevden vazgeçirmek için işveren jandarma vasıtasıyla baskı uyguluyor. İşçilere sendikadan vazgeçmeleri halinde onları işe geri alacağını, yoksa hiçbir fabrikada çalışmalarına izin vermeyerek açlığa mahkûm edeceğini söylüyor. İşçilerle telefonda konuşarak ya da akşam dönüşlerde arabasına alarak grevden vazgeçmelerini, işyerinin sendikayı kaldıramayacağını söylüyor. Yani grevi kırmak için her yolu deniyor. Greve katılmış 2 işçi, içerideki alacaklarını almak için sendikadan istifa etmiş durumda. Şu an greve 19 işçi devam ediyor.
Grevci işçiler, günde 2 vardiya halinde 4’er kişi nöbet tutuyorlar. Haftada bir gün toplanarak değerlendirme yapıyorlar. Grevi sürdürmek için neler yapmak gerektiği, sorunların nasıl çözümleneceği üzerine sohbet ediyorlar. 24 Nisan tarihine kadar, temel ihtiyaçları olan su, yemek ve tuvalet ihtiyaçlarını kendileri gideriyorlardı. Fakat mahkeme kararıyla 24 Nisandan sonra günlük temel ihtiyaçlarını işyerinden karşılıyorlar. Tüm bu olumsuzluklara rağmen işçiler kararlı bir biçimde, patron tüm taleplerimizi yerine getirene kadar greve devam edeceğiz diyorlar.
Ayser işçileri tek başlarına güçsüz olduklarının farkındalar. Grevi bölgedeki diğer fabrikalara yaymaya çalışıyorlar. Bunun için 22 Nisanda 80 kişiyle basın açıklaması yapıldı. Amaç bölgede yürüyerek daha önce görüşülen diğer fabrikalardaki işçileri fabrikanın dışına çıkarmaktı. Fakat jandarmanın işçilere uygulamış olduğu psikolojik baskı, sloganlarla yürümeyi engelledi.
Ayser Tekstil’in grevine yeterli destek verilmemekte. Bölgedeki fabrikalarda çalışan işçiler duyarsız kalmakta ve Ayser işçileri yalnız bırakılmakta. Grevin kazanılabilmesi için Ayser işçilerine destek verilmelidir.
Her şeye rağmen kazanacaklarını, bu işyerine sendikayı kabul ettireceklerini, sonuna kadar mücadele edeceklerini belirten Ayser işçilerinin grevi devam ediyor...
Ayser İşçileri Yalnız Değildir!
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Bütün Dünyanın İşçileri Birleşin!
link: Topkapıdan MT okuru bir işçi, Ayser İşçilerinin Grevi Devam Ediyor, 25 Mayıs 2007, https://marksist.net/node/798
1 Mayıs ve Sermayenin Saldırıları
İşkencecilerden Hesap Sormalıyız