Geçtiğimiz haftalarda yazılı ve görsel medyada ABD’li askerlerin Irak’ta yaptıkları işkence ve tecavüz görüntüleri bol miktarda yer aldı. Böylece hep birlikte emperyalizmin demokrasi ve özgürlük anlayışını bir kez daha asıl sahiplerinin elinden öğrenmiş olduk. Zaten bu sistem sürdüğü sürece bundan başka, yani burjuva “demokrasisinden” başka görüp göreceğimiz daha iyi bir şey de yoktur.
Ancak ABD emperyalizminin yaptığı işkence ve katliamlar Irak halkı ile sınırlı değildir. En başta kendi vatandaşları olmak üzere dünyanın neredeyse her köşesinde onların “demokrasi”lerinin tadına bakmış halklar bulunur! Çok eskilere değil ama birkaç hafta veya ay geriye gittiğimizde bile özgürlüğün timsali Amerikan polislerinin, sırf kara derili oldukları için kendi vatandaşlarına nasıl davrandıklarını, yargısız infazlarını hep birlikte izlemiş, okumuştuk. Yine Vietnam Savaşının unutulmaz görüntüleri arasında olan, bir Amerikalı askerin bir sivil Vietnamlıyı tabancayla kafasından vurduğu sahne hangimizin hafızasından silinebilir? Afganistan’da esir alınanlara Guantanama üssünde yapılan işkence görüntülerini de yine bizler çok iyi hatırlıyoruz.
Burjuva devletlerin hepsinin geçmişi aynı ölçüde işkence ve katliamlarla doludur. Bugün ABD emperyalizminin yarattığı dehşeti televizyonlarımızdan izliyor olmamız, diğerlerini unutturmaz. Bizler ne Nazilerin soykırımlarını, ne Fransız emperyalizminin Cezayir’de yaptıklarını ve ne de İngiliz emperyalizminin Afrika’daki zulmünü unutmuyoruz. İş zalimliğe ve insanlık dışı uygulamalara geldiğinde, tarihin en kanlı hükümdarları bile emperyalistlerin eline su dökemez.
Yaşadığımız ülkenin egemen sınıfları da bu anlamda tarihe geçecek kadar sabıkalıdırlar. Şu an hükümet olanların veya diğer burjuva temsilcilerinin işkenceci ABD’li askerleri protesto etmelerine, kınamalarına aldanmayalım. Onlar timsah gözyaşları dökmeye alışmışlardır. Bu ülkede hakkını aramak için mücadele verenlere reva görülen insanlık dışı uygulamaları, işkenceleri hâlâ görmeye yaşamaya devam ediyoruz. İş arayanlara meydan dayağı atanlar, hakkını aramak için örgütlenenleri işkence tezgâhlarından geçirenler, devrimcilere en ağır baskıları uygulayanlar da yine onlardır.
F tipi cezaevlerine girmemek için onurlu bir direniş veren devrimcilerin “Hayata Dönüş” operasyonu gibi saldırılarla katledilmelerinin üzerinden henüz çok fazla zaman geçmedi. Onlarcası Ulucanlar cezaevinde öldürüldü, “Hayata Dönüş” operasyonunda 19 devrimci katledildi. Kürt halkının verdiği özgürlük mücadelesi 15 yıl süren bir iç savaşla boğulmaya çalışıldı, hâlâ da en küçük bir özgürlük kırıntısı bile çok görülüyor. Bu savaşta öldürülen gerillaların kulaklarını, parmaklarını kesenler “şanlı” Türk ordusunun askerleri değilmiydiler? Ölüsü helikopterlere bağlanarak dağlarda gezdirilen kadın gerillaları da aynı ordunun mensubu Özel Timciler katletmedi mi? Türkiye burjuvazisi de tıpkı ABD’li emperyalistler gibi işkenceyi ve baskıyı sistematik bir şekilde kullanmıştır ve hâlâ da kullanmaktadır.
Bizler işçi sınıfının bilinçli kesimleri olduğumuzu söylüyorsak, şunu hep hatırlamalıyız; kapitalizm kanla kurulmuş bir sistemdir ve ezilen, sömürülen halkların kanları pahasına varlığını devam ettirmektedir. Hiçbir burjuva devlet veya hükümet suçsuz değildir. Bugün biri diğerinde daha “demokratik” görünebilir, ama aslında bu iyi polis kötü polis oyunundan başka bir şey değildir.
Fakat ne yazık ki, içinde bulunduğumuz bu durumun sorumlusu biz değilsek de, kabahatin çoğu bizdedir. Onların kullandığı silahları üreten de, onlar adına diğer sınıf kardeşlerimize karşı eline tutuşturulanlar da ve neticede birbirine boğazlatılanlar da bizleriz. Biz mücadeleye atılmadığımız için emperyalistler kanlı düzenlerini sürdürme fırsatı bulabiliyorlar.
Unutmayalım, geçmişin ve geleceğin anahtarı bizim ellerimizdedir. Yaşadıklarımızı değiştiremeyiz, ancak geleceğimizi değiştirebiliriz! Bizler işçi sınıfı olarak güçlü ve örgütlü olduğumuz sürece bu olanların devam etmesi mümkün değildir. Geçmişte bu gücümüzü defalarca kanıtladık. 15-16 Haziranlarda, DGM direnişlerinde ve sınıf mücadelesi tarihindeki sayısız olayda bunu yapabileceğimizi egemen sınıflara gösterdik.
Geçmişte yaptıysak bugün de yapabilmeliyiz, işkencelerin baskıların hesabını soracağımız günler gelmeli. Ne yazık ki henüz bu güçten yoksunuz. Çünkü örgütlü değiliz, yeterli devrimci bilince sahip değiliz. İşçi sınıfının safları bugün dağınıktır, mücadele için gereken moral ve araçlardan yoksundur. Ama biliyoruz ki, bu böyle sürüp gitmeyecektir. İşçi sınıfının dağınıklığı ve örgütsüzlüğü geçici bir durumdur. Her geçen gün yaşadıklarından ve tarihten çıkardığı derslerle, kapitalizmin gerçek yüzünün daha iyi görünmesini sağlayan emperyalist savaşlarla öfkesini ve kinini ilerideki mücadele günleri için biriktirmektedir.
Gün gelecek, devran dönecek “ve zafer artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar tırnakla sökülüp koparılacaktır…”.
link: İstanbul Çağlayan’dan MT okuru bir tekstil işçisi, İşkencecilerden Hesap Sormalıyız, 5 Haziran 2004, https://marksist.net/node/179
Ayser İşçilerinin Grevi Devam Ediyor
Kıbrıs'ta Referandumun Ardından