“Üç tarafımız denizlerle, dört tarafımız düşmanlarla çevrili. Bizim bizden başka dostumuz yok, herkes bize düşman. İçerde yaşadığımız sorunların hepsi dış güçlerden kaynaklanıyor. Herkes bize karşı birleşmiş, şer ittifakı oluşturmuşlar. Bizi alt etmeye çalışıyorlar.” Buna benzer ne çok cümle duyarız; bazen okulda, bazen camide, bazen evde ama öncelikle de iktidardakilerden… İktidardakiler emekçileri kutuplaştırmak, düşmanlaştırmak, birbirlerine düşürmek için her türlü yolu denemeye devam ediyorlar. Yüzyıllardır değişmeyen taktiği uyguluyorlar: Böl, parçala, yönet!
İktidarın umursamazlığı, önlem almamayı tercih etmesi yüzünden on binlerce emekçi depremde hayatını kaybetti. Deprem sonrası dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye arama kurtarma ekipleri geldi. Düşmanlık için değil, moloz yığını altında kalan canları kurtarmak, yaralarını sarmak, dayanışma elini uzatmak için geldiler. Mesela “bir gece ansızın gelebiliriz” tehditleri savuranlara rağmen Yunan ekipler bir gece yarısı dayanışma elini uzatmaya geldiler. Ya da “af edersiniz Ermeniler” geldi. Alman, Japon, İsrailli, İsveçli, Fransız, Çinli, Macar, Kazak, Koreli, Meksikalı ekipler, Türkiye’deki emekçileri kurtarmak üzere deprem bölgesine akın ettiler. Düşman gösterilen, “denize döktük” denilerek aşağılanan Yunanistan’dan ekipler Hatay’da nasıl da kardeş olduğumuzun, aynı sınıfın, emekçi sınıfın evlatları olduğumuzun bir örneğini sergilediler. 6 yaşındaki bir kız çocuğunu enkaz altından çıkardılar. O andaki mutlulukları, kardeşliğimizi en güzel tarif eden örneklerden biri oldu. Ekiptekiler birbirlerine sarılıyor, sevinç gözyaşları döküyorlardı. Olayı izleyenlerse küçük kız enkaz altından çıkartılıp sedyeyle taşındığı esnada kurtarma ekibini alkışlarla destekleyip sevince ortak oluyorlardı. Tüm ekiplerin ortak sevinci bir kişiyi daha kurtarmaktı, hayata tutunabilmesini sağlamaktı. Kimi zaman cansız bir bedeni çıkarttıklarında kendi dilleriyle, inançlarıyla dua etmeleri farklılıkların emekçiler arasında bir ayrım yaratmadığını gösteriyordu.
Egemenlerin kışkırtmaları olmadığında halklar arasında bir düşmanlık olmayacağına, halkların zor zamanlarda birbirlerine dayanışma eli uzattığına, yaralarını sarmaya çalıştığına depremden sonra yüzlerce örnek üzerinden şahit olduk. Türkiyeli emekçilerin diğer ülkelerin emekçileriyle bir sorunu yoktur. Tüm işçi ve emekçiler, farklı ülkelerden ekipler, enkaza dönüşen kentlerde insanları kurtarma, yaralarını sarma, ekmeklerini bölüşme refleksiyle hareket ettiler. Hemen o anda yardıma koştular, seferber oldular. Devlet ortada yokken, emekçiler sınırlı imkânlarıyla moloz yığınlarını kaldırmaya çalıştılar.
Sermaye sınıfı ve onun iktidarları işçilerin, emekçilerin yan yana gelmemesi için türlü oyunlara başvururlar. Düne kadar dost dediklerini bugün düşman olarak göstermekten çekinmezler. Bu yalanları, “bu ölümlü bu yaşanası dünyada, bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir”. Fakat devran döner, yalanların artık etkisini kaybettiği zamanlar da gelir. Onlarca kentimiz yıkıldıktan sonra “Büyük Türkiye”, “kutsal devlet” yalanları sorgulanır oldu, etkisini ciddi oranda kaybetti. Daha büyük acılar yaşamamak, güzel yarınlar kurmak için emekçiler olarak her düzeyde, her yerde örgütlü birlikler oluşturmak, hem bu yalanlara hem de depremlere karşı dirençli olmak zorundayız. Yaşadıklarımız bu gerçeği acı bir şekilde tekrar göstermiştir: Örgütlü olmak hayat kurtarıyor.
link: Kocaeli/Gebze’den bir metal işçisi, Asıl Kimin Kardeş, Kimin Düşman Olduğunu Gördük!, 17 Nisan 2023, https://marksist.net/node/7964
14 Mayısa Giderken: Gün Seferber Olma Günüdür!