İngiliz “yardım” kuruluşu Oxfam 12 Nisanda “Önce Kriz, Sonra Felâket” başlıklı bir rapor yayımladı. Raporda 2022’de 263 milyon yani çeyrek milyardan fazla insanın, Covid-19, küresel eşitsizlik ve Ukrayna’daki savaşa bağlı olarak artan gıda fiyatları nedeniyle aşırı yoksulluğa sürükleneceği belirtiliyor. Bu yılın sonuna kadar günde 1,9 doların altında bir gelirle yaşamak zorunda kalıp açlığa mahkûm olan insan sayısının 860 milyonu bulacağı ifade ediliyor. Raporda hâlihazırda 3,3 milyar insanın yoksulluk sınırı olan 5,5 dolar günlük gelirin altında bir gelirle yaşadığı, bu sayının daha da artacağı söyleniyor. Yani dibin dibi yok.
Oxfam Uluslararası İcra Direktörü Gabriela Bucher, “acil adımlar atılmazsa, insanlığın şu ana kadar tanık olduğu en derin yoksulluk ve acıya yuvarlanmasına tanık olabiliriz” diyor ve ardından şunları ekliyor: “Trilyonlarca doların, bu gidişatı durdurmak istemeyen güçlü bir küçük grup tarafından ele geçirilmiş olması bu korkunç ihtimali daha da mide bulandırıcı hale getiriyor.”
Gıda maliyetleri, zengin ülkelerde tüketici harcamalarının yüzde 17’sini, Sahra Altı Afrika’da ise yüzde 40’ını oluşturuyor. ABD’de ailelerin en yoksul yüzde 20’si gelirlerinin yüzde 27’sini gıdaya harcarken, en zengin yüzde 20’si yalnızca yüzde 7’sini harcıyor. Milyarderlerin serveti, 2020’de patlak veren krizin ardından önceki 14 yılın toplamından daha fazla artmasına rağmen burjuva hükümetler en zenginlerin vergilerini arttırmadı. Kimi hesaplamalara göre milyonerler için sadece yüzde 2’den ve milyarderler için yüzde 5’ten başlayan yıllık servet vergisi getirilmesi 2,3 milyar insanı yoksulluktan kurtarmaya, evrensel sağlık ve sosyal koruma sağlamaya yetiyor. Rapor, hükümetlerin bunu sağlayacak araçlara sahip olduğunu vurguluyor ancak Direktör Bucher, bunun siyasi irade olmadığı için yapılamadığını belirtiyor. Oysa daha temelden çarpık ve adaletsiz olan, işçilerin sömürüsüyle sermayenin büyümesine dayanan kapitalist sistemde hiçbir siyasi irade eşitsizliği ortadan kaldıramaz. Bunun için kapitalizmin yıkılması gerekir.
Senenin başında Oxfam “Eşitsizlik Öldürür” adlı raporunda yine akıl almaz çelişkilere dikkat çekmiş ve çeşitli çözüm önerilerinde bulunmuştu. Dünyada en zengin 10 erkeğin servetinin “pandemi başladığından bu yana” (yani büyük krizin patlak vermesinin ardından) ikiye katlandığı belirtilmişti. Mesela 1995’ten bu yana, en tepedeki yüzde 1, en alttaki yüzde 50’den yaklaşık 20 kat daha fazla küresel serveti ele geçirdi. Raporda belirtildiği üzere eşitsizlik her dört saniyede en az bir kişinin ölümüne neden olmaya devam ediyor. Her dört saniyede bir yoksul ölürken salgın başladığından bu yana her 26 saatte bir yeni bir milyarder ortaya çıktı.
Ne eşitsizlik olgusu, ne eşitsizliğin derinleşmesi yenidir. Komünist Manifesto’da dile getirildiği üzere kapitalizm bir tarafta zenginliği diğer tarafta sefaleti biriktirir. Oxfam tarafından da sıkça dillendirilen servet vergisiyle, “vicdanlı kapitalizm”le, “daha adil paylaşım” modelleriyle, “büyük reset”lerle kapitalizmin yarattığı sorunların çözülemeyeceği gerçeği bir yana, bunun için adım dahi atılamıyor. Sermayedarlar dünyayı yıkıma sürükleme pahasına zenginliklerini arttırmaya devam ediyorlar. “Hangi güncel sorunu ele alırsak alalım, kapitalizmin insanlığın geleceğini tehdit eden küresel bir canavara dönüştüğü gerçeğiyle karşılaşıyoruz. 21. yüzyıl, kapitalizmin yarattığı küresel felâketlerle adeta kapitalizmin kıyamet çağına dönmüş durumda.”[*] Ekolojik kriz, göç krizi, savaş, işsizlik, açlık, gıda krizi, yoksulluk ve daha nice kriz ve sorun gezegenimizi daha da yaşanmaz hale getiriyor.
Öte yandan “dünyanın sonu geliyor” denilerek çeşitli kıyamet senaryoları üretiliyor. Gezegeni tehdit eden sorunların ortaya çıkmasında “insanlık suçlu” denilerek sorumluluk herkese yükleniyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’nin hazırladığı “1,5ºC Küresel Isınma Özel Raporu” durumun kritikliğine vurgu yapıyor. İnsanlar (hangi insanlar olduğu belirtilmiyor), dünyanın, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0ºC ısınmasına sebep oldu. Sera gazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma ortalama 30 yıl içerisinde 1,5ºC sınırını geçecek. Bu da beraberinde, özellikle de son dönemlerde gördüğümüz üzere yangın, kuraklık, sel gibi aşırı hava olaylarının artmasına neden olacak ve emekçiler üzerinde daha yıkıcı hale gelecektir. “İnsanlar bu hale getirdi” denilerek mesela en tepede silah sektöründeki bir kapitalist ile Diyarbakır’da yaşayan sıradan bir emekçinin sera gazı salımına etkisinin aynı oranda olduğu yanılsaması yaratılıyor. Hatta bazen ilki çeşitli bölgelere fidan diktiği için hayırsever ya da doğasever olabiliyor. Oysa benzer araştırma raporları bunun koca bir yalandan ibaret olduğunu gösteriyor. En zengin 20 dolar milyarderinin en yoksul 1 milyar insandan 8 bin kat daha fazla karbon saldığı, yani dünyayı çok daha fazla kirlettiği biliniyor. Bir diğer ifadeyle 20 kişinin doğaya verdiği zarar 13 Türkiye nüfusundan daha fazla. Neredeyse bir kişi bütün bir Türkiye kadar doğaya zarar veriyor! Bunun hesabını vermesi gerekenler hesap vermezken, tersine, hesap sormak, yaşam alanlarını, yeşili, doğayı korumak isteyen emekçilere polis saldırıyor.
Bu kıyamet çağında “gerekli önlemler” adı altında işçi sınıfının mücadele ederek kazandığı haklara saldırıldı, kitlesel eylemlerin önüne geçmek için meydanlar yasaklandı. “Kapitalizmin derinleşen sistem krizine bağlı olarak günümüzde faşizan yasa ve uygulamaların yeniden yükseltildiği açık bir gerçektir. Bu tür yasa ve uygulamalar, istenen doğrultuda kitle psikolojisi yaratmaya çalışan ideologlar ve ideolojik aygıtlar tarafından «gerekli önlemler» diye empoze edilmektedir. Çürüyen kapitalizmin ideolojik etkisi, mantığın yerine mantıksızlığı, akılcı yaklaşımların yerine toplumsal akıl tutulmasını geçiren çürütücü bir zehirdir.” (Elif Çağlı, Tarihsel Çıkışsızlığın İdeolojik Yansımaları) Pandemiyle birlikte sokağa çıkanlar neredeyse vatan haini olarak suçlanabilmekteydi. Fabrikalar dur durak bilmeden üretime devam ederken işçiler daha da kötü koşullar altında çalıştırılmıştı. Küçük ölçekli işletmeler kepenk kapatmak zorunda kalmış ve kaderleriyle baş başa bırakılmışlardı. Yaşlılar ancak havalandırma iznine çıkabiliyorlar, çocuklar duydukları siren sesleriyle hemen evlere kaçıyorlardı.
Kapitalizm kendi haline bırakılırsa bu çürüme daha da derinleşecek. Kapitalistlerin “dünyamızı kurtarmalıyız” diyerek başlattıkları kampanyalar sorunu çözmek bir yana daha fazla nasıl kâr ederiz, saygınlığımızı, satışlarımızı nasıl arttırırız derdinin dışavurumudur. Kapitalizm doğayı ve insanlığı çöküşe götürüyorlar. Rapordaki yakıcı gerçeklerin anlamı budur. İşçi ve emekçiler kapitalizmi yıkmak, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurmak için harekete geçmedikçe kapitalizm felâketinden kurtuluş yoktur.
[*] Elif Çağlı, Çürüyen Kapitalizm, marksist.com
link: Kocaeli’den bir metal işçisi, Oxfam’ın Verileriyle Kapitalizm, 9 Mayıs 2022, https://marksist.net/node/7636
Filistin Sorunu Neden Çözülemiyor? /2
Bir Emperyalist Güç Olarak Rusya ve Özgünlükleri