İktidardakiler kendi çıkarlarını korumak için algı oluşturmaya çalışırken her türlü yalana, manipülatif haber ve yorumlara başvurup emekçi kitlelerin rızasını üretmeye çalışmaktadırlar. Onlar için önemli olan kendi çıkarlarına hizmet eden düşünce ve kanaatlerin insanların inanacakları bir forma sokulması ve beyinlere yerleştirilebilmesidir. Böylece insanlar aslında gerçeklikle hiç de örtüşmeyen bilgileri, fikirleri, kanaatleri doğru kabul edip, kendi iradeleriyle sahipleniyor gibi savunabilirler.
Manipülasyon ve kitle psikolojisi yaratma dendiğine akla ilk gelen kişi faşist Hitler’in “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Goebbels’dir. Goebbels, yalanı sistematik bir biçimde yayarak Alman halkını milyonların hayatını kaybettiği vahşi bir savaşa hazırlamak için korkunç bir kara propaganda faaliyeti yürütmüştür. Kitleleri Almanya’nın büyük bir atılım yapacağı ve tüm Avrupa’ya hükmedeceği gibi sonu derin acılarla bitecek büyük yalanlara inandırmış, böylece adı 20. yüzyılın en büyük yalancısı olarak tarihe geçmiştir.
Bu tarihsel gerçeği hatırlayarak çevremizde olanlara dikkatlice bakalım. Ekonomik kriz çöküşe doğru ilerliyor, emekçilerin başta alım gücü son derece zayıflamış ve en sıradan demokratik hakları bile tırpanlanmış, erimiştir. Yüksek enflasyon ve bunun yanında yoksulluk ve kuyruklar baş gösteriyor. İşsizlik artmış, özellikle de genç işsizliği son yılların en yüksek seviyelerine ulaşmıştır. Gençler önemli oranda ülke dışına çıkmaya çalışıyor veyahut çıkışsızlık ve geleceksizliğin pençesinde depresyona, intihara sürükleniyor. Ülke adeta yangın yeri! Kadını erkeği, genci yaşlısıyla her bir emekçinin gündelik yaşantısında gerçeklik bu iken, toplumun önemli bir kesimi tepkisiz kalıyor ya da hoşnutsuzluğunu yalnızca homurdanmayla belli ediyor.
Elbette bu tepkisizliğin altında yatan tarihsel, sosyal birçok neden sıralanabilir. Fakat bu nedenler içerisinde algı yönetiminin etkisi azımsanamaz. İşçi sınıfının, emekçilerin sendikal ve siyasal örgütsüzlüğü bu tür yönlendirmelere fazlasıyla açık oldukları bir zemin yaratıyor. Kuşku yok ki emekçi kitlelerin her zamankinden daha fazla manipüle edildiği, algılarıyla oynandığı bir dönemden geçiyoruz. Gerçeklerin duvarına toslayarak aşınmaya başlasalar da egemenlerin elinde büyük manipülasyon araçları var ve emekçiler adeta bir fanusun içine hapsedilmiş durumdalar. Tepedekiler biriken toplumsal sorunlar konusunda sorumluluklarını kabul etmek yerine, çeşitli yollarla kitlelerin algısını yönetmeye çalışıyor; çarpık, pembe tablolar çiziyorlar.
Algılarla nasıl oynuyorlar?
İktidar ve çevresinin belli başlı algı yönetme biçimlerinden ilki “görünmez bir düşmana karşı savaş” şeklindedir. Yaşanan ekonomik felâketi kendi başarısızlıkları olarak değil “dış güçlerin” işleri olarak sunuyorlar. “Dövizde operasyon yapılıyor”, “üzerimize oyunlar oynanıyor”, “ekonomik kurtuluş savaşı” gibi korkutucu ve kışkırtıcı söylemler kitlelerin üzerine alabildiğine boca ediliyor.
Bir diğer yöntem ise gerçeği küçümseme, görmezden gelme şeklindedir. Hafta geçmeden ardı sıra benzin, motorin, LPG ve temel tüketim maddelerine yapılan yüksek zamlar emekçilerin belini bükerken iktidar ve medyası bunların “minik, önemsiz zamlar” olduğunu pompalıyor. Hatta Avrupa ülkeleri ve Amerika’dan çarpıtarak verdikleri örneklerle, “enflasyon her yerde sorun, biz ülke olarak onlardan daha iyi durumdayız” yalanını yedirmeye çalışıyorlar. Yersen! Roket hızıyla artan döviz kurlarının hayatımıza olumsuz etkilerini, “maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?”, “dövizdeki artış imalatımızı arttırıyor, ekonomimiz yükselişte” gibi ciddiyetsiz, küçümseyen sözlerle hafife alıyorlar.
Başvurdukları diğer bir yöntem ise yapılanı olduğundan büyük göstermek ve abartmaktır. Örneğin, Aralık ayı sonunda yapılan zamla açıklanan 2022 yılı asgari ücreti, 2021 yılı asgari ücretinin alım gücü olarak çok altında kaldı. Fakat iktidar, “%50 zam yapıldı”, “tarihin en yüksek zammı” diye konuşuyor, konuşturuyor. Hâlbuki 2021’in asgari ücreti olan 2825 liranın aldığı yumurtayı sözde %50 artmış olan 4250 lira alamıyor. Başka bir örnek Karadeniz’de bulunduğu söylenen doğalgaz rezervi. Çeşitli açılardan sıkışmış olan iktidar çözümü mesnetsiz müjde ve mucize haberlerini köpürtmekte arıyor. Bulunan rezerv tam olarak kaç metreküptür? Ne zaman kullanılabilir? Vatandaşın yükünü hafifletebilecek mi? Bu soruların hiçbiri netlik kazanmamıştır. Ne var ki iktidar çevreleri hep bir ağızdan Türkiye’nin artık zengin bir doğalgaz üreticisi ülke olacağını ve dünyada dengeleri değiştirecek büyük bir güce dönüşeceğini iddia etmişlerdi. Fakat şişirdikleri balon günler içinde patlamış, emekçiler yansımasını faturalarında görmüştür.
İktidarın başvurduğu belki de en önemli yöntem, yalana erişimi kolaylaştırmak, doğru bilgiye ulaşımı engellemek, doğru konuşanı susturmaktır! Bunu yaparken kullanılan en etkili araç elbette medyadır. Film, reklam yapımcıları, köşe yazarları, haber/yorum programları, teknolojik imkânlar seferber ediliyor. Medyanın gücü ve bütün saldırganlığı kullanılarak tek bir merkezden ve hep bir ağızdan söylenen yalanlar ortalığa faş ediliyor. Medya, dizi, film, haber, reklam, yorumcu ve siyasetçisiyle kitlelerin karşısında büyük bir manipülasyon aygıtı bulunuyor. Tıpkı Goebbels’in söylediği gibi “bir yalanı bin defa tekrar ederseniz insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır”. Bu esnada gerçekleri açıklayan bir medya organı, gazeteci varsa cezalandırılması ihmal edilmiyor. Gazeteler, kanallar kapatılıyor, gazeteciler hapse atılıyor, darp ediliyor. Doğruları söyleyen aydınlara, yazarlara, gazetelere sansür uygulanıyor. Birçok siyasetçi, yazar, akademisyen ve gazeteci teröristlik, ajanlık, hainlik gibi iftira ve karalamalarla hapse atılıyor.
Algı operasyonlarına kapılma, sınıfının gerçeğine bak!
Dikkat edilirse tüm söylemlerle alttan alta istismar edilen temel hususlar yoksul emekçilerin umutları, özlemleridir. Bir anlamda yoksul emekçilerin zihni ve ruhu egemenler tarafından ele geçirilmiş durumdadır. Yaşanılan her anlamda büyük bir çöküş ve çürüme olmasına rağmen medyada yansıtılan her şey buhar, her şey köpük, her şey kozmetik ve bolca da hamaset! Sağlıklı bir düşünme biçimine ve sınıfsal bir bakış açısına sahip değilseniz “düşünmek” ve “karar vermek”, sanıldığı gibi özgür, iradi bir süreç olmaktan çıkıyor. Asla unutmayalım! Egemenler ellerindeki araçları her zaman kendi çıkarları doğrultusunda kitleleri yönlendirmek için kullanmışlardır. Bugün de bunu yapıyorlar. Yaratılan algılar gerçeklerin önüne geçirilmiş durumda.
Bizler işçi sınıfının örgütlü, bilinçli neferleri olarak kapitalistlerin tüm algı operasyonlarına rağmen dünya işçi sınıfının bir parçası olduğumuzu asla unutmamalıyız. İşçiler dini, dili ne olursa olsun kardeştir. Asıl düşman dünya işçi sınıfını parçalamak için bin bir oyun çeviren burjuvazidir; onların sistemi kapitalizmdir. Egemenlerin tüm çarpıtma ve algı operasyonları karşısında sınıfımızın çıkarları için sınıfımızın penceresinden bakmalı ve bu yönde çalışmalıyız. Gerçekleri görebilmemiz elbette örgütlü olmakla mümkün olabilir.
link: Gebze’den MT okuru bir işçi, Algı Operasyonları, 1 Şubat 2022, https://marksist.net/node/7565
Filistin Sorunu Neden Çözülemiyor?
Şimdi de Enerji Krizi…