Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bir süre önce yaptığı bir açıklamada, “salgın bitse de uzaktan eğitim kalıcı olacak” demişti. Bu açıklamadan iki gün sonra, Twitter hesabından ikinci bir açıklama daha yaparak, “yüz yüze eğitim esastır, bugün olduğu gibi gelecekte de vazgeçilmezimizdir” dedi. Evet, yanlış okumadınız, her iki açıklamayı yapan da aynı kişidir. Bundan birkaç ay önce de, yine verdiği bir demeçte Selçuk, “eğitimin asıl yükü öğretmen maaşı ile ilgilidir. MEB’in bütçesine bakarsanız, yatırım bütçesinin çok çok küçük olduğunu görürsünüz” demişti. Yani eğitim emekçilerini, eğitimin asıl yükü olarak gördüğünü belirtmişti. Peki, böyle bir anlayış içerisinde olan, kendi ceplerini ve özel okullarının kasalarını dolduran, kendi çocukları için hiçbir gelecek kaygısı taşımayanlar, emekçi çocuklarının düzgün bir eğitim alması için çabalarlar mı? Tabii ki hayır!
Pandemi süreciyle birlikte okullar bir açılıyor, bir kapanıyor. Haliyle uzaktan eğitim de hayatımızın bir parçası olmaya devam ediyor. Dünyada 1,5 milyarın üzerinde öğrenci, uzaktan eğitim alarak eğitim ve öğretim hayatlarına devam etmeye çalışıyor. Bu rakam Türkiye’de 16 milyonun üzerindedir. Fakat her öğrencinin evinde uzaktan eğitime erişecek olanaklar bulunmuyor. Bilgisayar, internet, uygun bir ders ortamı gibi imkânsızlıklar öğrencilerin eğitiminde büyük engel oluşturuyor. Elektronik cihazların pahalılığı, internet sağlayıcıların yetersizliği, ev ortamının gürültülü ve ortak kullanım alanı olması uzaktan eğitimi pek çok öğrenci için olanaksız hale getiriyor. Okuldan, arkadaşlarından, yüz yüze eğitimden uzak kalan gençler yalnızlaşıyor, paylaşım ve dayanışma gibi olumlu duygulardan uzaklaştırılıyor. Kapitalist eğitim anlayışı, aileleri ve genç beyinleri sadece akademik başarı üzerine odaklıyor, sosyal ve duygusal gelişimi hiçe sayıyor.
Pandemi sebebiyle okullar kapatılırken, işçi aileleri çocuklarının eğitiminin kesintiye uğramaması için çabalıyorlar. Bin bir zorluklarla fazla mesailere kalıp, kredi çekip, borç harç içerisinde, yeme, içme vb. ihtiyaçlarından kısıp, çocuklarının eğitiminin devam edebilmesi için uzaktan eğitime erişebilecek elektronik cihazlar satın alıyorlar. Okula gitmeyen, bilgisayar başında ders dinlemeye çalışan gençler, çabuk sıkılıp odaklanamıyorlar. Aileler uzaktan eğitim alan çocuklarının başında bekçi gibi bekleyip, disiplin sağlamaya çalışıyorlar. Böylece ebeveynler ile çocuklar arasındaki huzur da bozulmuş oluyor. Her bir ebeveyn evinde öğretmen olmaya çalışıyor. Ev işleriyle uğraşıp, işyerlerinde canı çıkasıya çalışması yetmezmiş gibi, bir de çocuklarının eğitiminin yükü hepten omuzlarına biniyor.
Eğitim emekçileri açısından da uzaktan eğitim tam bir kâbusa dönüşmüş durumda. Çünkü eğitim emekçileri açısından uzaktan eğitim demek uzaktan çalışma anlamına geliyor. Evden çalışan eğitim emekçileri ücretlerinin bir kısmını, uzaktan eğitim araçlarını karşılamaya ayırıyor. Üstelik artan fatura ve giderler de eğitim emekçilerine yükleniyor. Diğer yandan çalışma saatlerinin esnekleşmesiyle mesai saatleri de alabildiğine uzuyor.
Elbette pandemi öncesinde de eğitim alanında pek çok sorun yaşanıyordu ama pandemi süreci bu sorunları katmerleştirdi. Sınıfsal farklıların ayan beyan gün yüzüne çıkardığı üzere, uzaktan eğitim süreci ve öğrencilerin aynı değerlendirme süzgecinden geçirilmesi eşitsizliği derinleştirdi.
Pandemi gerekçesiyle yaygınlaştırılan uzaktan eğitim, ekonomik ve sosyal sonuçları itibariyle uzun vadede daha pek çok sorunu önümüze getirecek. Bu nedenler, nitelikli, ücretsiz ve yüz yüze eğitim talebimizi güçlü bir şekilde dile getirmemiz gerekiyor. Okullarda hijyen koşullarının sağlanması, sınıflardaki öğrenci mevcudunun uygun hale getirilmesi, atıl binaların okul olarak kullanılması, daha fazla öğretmenin ve temizlik işçisinin istihdam edilmesi de ancak emekçilerin bunun sağlanması için bastırmaları sayesinde mümkün olacaktır.
link: Gebze’den bir metal işçisi, Çelişkili Açıklamaların Gölgesinde Uzaktan Eğitim, 25 Nisan 2021, https://marksist.net/node/7347
Ekim Devriminden Günümüze Tıbbın Dönüşümü