Adana’ya giderken yol kenarındaki bir fabrikanın sundurmasına asılmış devasa bir pankart çarptı gözüme. Sekiz-on metre uzunluğunda, 2-2,5 metre enindeki bu beyaz renkli pankartın üzerinde büyük kırmızı harflerle, “ELEMANLAR ARANIYOR” yazıyordu. Yazıyı okur okumaz yüzümü minibüsün içine çevirip, “aranızda eleman var mı?” diye sormak geçti içimden. Eminim “var” diyen tek bir kişi bile çıkmazdı. Çünkü “eleman” kelimesinin minibüsün içindekilerin kafalarında somutlaşmış bir biçiminin olmadığını biliyordum. Çünkü minibüstekilerin hepsi, sabahın beş buçuğunda kalkıp bir diğer şehirdeki sekizde başlayan işlerine yetişmeye çalışan işçilerdi. El ele, omuz omuza verdiklerinde bütün dünyayı değiştirme kudretini kollarında taşıyan, bir başlarına kaldıklarında ise sefaletin dibinde yaşayanlar. Markette, büroda, tarlada ya da fabrikada, inşatta, tersanede çalışan bizler, ırgat ya da ameleyiz yani İŞÇİYİZ. Ama “eleman” değil…
Biz
Amele sınıfının evlatları
Biz
Toprakta tohum
Yürekte öfke
Zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanlar
Biz
Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan
Biz
Beyaz, kızıl, siyah, sarı,
Biz serf, biz köle
Biz modern zamanların paryaları
Biz
Fırtınalar koparan denizlerde gemileri yürüten
Biz
Dağı, taşı ve demiri eriten
Biz
Birikmiş bütün zamanların en son halkası
Yanına onu tanımlayacak başka bir kelime gelmeden “eleman” kelimesi anlamsızdır ya da her anlama gelebilir. Günlük yaşamda o kadar yaygın bir kullanım alanına sahip ki. İşte belki de onun bu kullanım genişliği buradan; tanımsız ve köksüz, aidiyetsiz olmasından ama aynı zamanda isteyenin istediği yere koyabilmesinden, biçimsiz olmasından ama aynı zamanda her biçime girebiliyor olmasından kaynaklanıyor.
“Eleman” ile “işçi” arasındaki anlam farkı yalnızca basit bir anlam farkı değil elbette. Kelimeler söylendiği gibi geçip gitmiyor. Dilimizde söylediğimiz her kelime beynimizde bir somutluk kazanıyor. Bu somutluk üzerinde biçimleniyor bütün düşünce dünyamız, hayallerimiz ve geleceğimiz. Biz “eleman” değil, yüzlerce yıllık tarihi olan bir sınıfın, İŞÇİ SINIFININ üyeleriyiz. Az şey yapmadık tarihte. 1871’de Paris’ten bilir burjuvalar bizi. Hatta öncesinde Lyon ayaklanmasından, 1848 Devrimlerinden. Bütün bir Avrupa’yı nasıl salladığımızı unutamazlar elbet. 1917’de Rus işçilerin Büyük Ekim Devriminden bilirler. Dünyanın her yerindeki büyük grevlerden bilirler bizi. Haklarımızı büyütmek için giriştiğimiz grevlerden bilirler… 15-16 Hazirandan bilir Türkiye burjuvazisi. Devrim oluyor sanıp Avrupa’ya kaçan İstanbul burjuvaları hele hiç unutamazlar ne 15-16 Haziran’ı ne de sınıf olma bilincine ermiş işçinin ne demek olduğunu. 1980 askeri faşist darbesiyle yalnızca haklarımızı ortadan kaldırmakla, cezaevlerine doldurup işkenceden geçirmekle, yüz binlercemizi işten atmakla yetinmedi burjuvalar. Bütün bir tarihimizi, mücadele geleneğimizi, “işçi sınıfı” olarak tarihsel rolümüzü unutturmak en büyük gayeleriydi. Egemen sınıflar, geçmişle bağımızı kopardıkları zaman geleceğe dair umutlarımızı da hayallerimizi de mücadele azmimizi de yok ediyorlar. Bir geleneğe bağlanmak bir geleceğin olacağı anlamına geliyor aynı zamanda. “Eleman” denildiğinde kafamda bir biçimsizlik oluşuyor ve bu biçimsizlik beni bir geçmişin hatırasına ve geleceğe bağlamıyor; işçi denildiğinde ise bütün bir geleceğin kurucusu olacağım müjdeleniyor bana.
Yanından geçip gittiğimiz bu işletmenin hangi işkolunda faaliyet gösterdiğini bilmiyorum. Ama hangi işi yapacak olursa olsun o işi yapacak olanlara eleman değil “işçi” denildiğini adım gibi biliyorum. Geri çekilen dalgaların tekrar yükselip kıyıları dövmesi gibi, sınıf olma bilincine yeniden erişeceğinden, güçlü yumruklarıyla kapitalizmi bütün dünyada ortadan kaldıracağından, yerine “yeni, yepyeni bir dünya” kuracağından da zerre kadar şüphe etmiyorum. Ziya Egeli’nin dizelerinde dendiği gibi;
Biz
Yeni bir dünya kuracağız
Yeni
Yepyeni bir dünya
Burada
Yani Asya’da
Avrupa’da meselâ
Amerika’da
Ya da
Adını bile bilmediğimiz
Başka bir yerinde dünyanın
Tutup kralları
Hükümdarları
Ve
Bilumum burjuva şarlatanları kolundan
Tarihin derinliklerine fırlatacağız
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
link: Mersin’den bir işçi, İşçi miyiz, Eleman mı?, 14 Aralık 2020, https://marksist.net/node/7129
Diziler, Menkıbeler ve Gerçekler /2
Vebadan Covid-19’a Egemenlerin Tıyneti