Ben, bir insan,
Ben, Türk şairi komünist Nâzım Hikmet ben,
tepeden tırnağa iman,
tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben...
Aylardan Haziran olunca Nâzım Hikmet’le açılır ufkumuz, yüreğimiz onun umuduyla dolar. Yaşamını ve sanatını mücadeleye adayan, işçi sınıfının çıkarından başka bir çıkarı olmayan devrimci şairdir Nâzım Usta. Kahırla, sürgünle, hapislerle geçen hayatında yılgınlığa, umutsuzluğa asla kapılmadan mücadele dolu bir yaşam sürdürmüştür.
Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin.
Ezenle ezilenler olduğu ve sömürü devam ettiği müddetçe en ağır koşullarda bile başkaldırı, mücadele ve umut da sürecektir. Sürmelidir de. Özellikle gerici koşulların, baskıların daha da ağırlaştığı zamanlarda mücadeleyi sürdürmek, umudu diri tutmayı başarmak gerekir. Devrimci sanatın da burada çok önemli yeri vardır. Sanatsal hüneri ezilenlerin haklı davası uğruna sarf etmek, mücadeleyi ilerletmek ve kara bulutları zihinlerden silip tarihsel iyimserliği yaşatmak için kullanmak gerekir. Yazılan şiirler, çizilen resimler, söylenen türküler umudu her toprakta yaşatmanın birer aracı olmalıdır. Bu noktada Nâzım Hikmet genç kuşaklara nice dersler vermektedir.
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
Nâzım Hikmet şiire ve edebiyata çok küçük yaştan itibaren ilgi duymuştur. On dördünden beri şairlik eden ozan sosyalist fikirlerle ilk olarak Anadolu’da tanışır. Öğretmenlik yaptığı şehirde şahit olduğu manzaralar, tanıştığı sosyalist fikirler onu değiştirip dönüştürür ve sanatını etkiler. Bu dönüşümle beraber devrimi yerinde görmek için Sovyet Rusya’ya gitmeye karar verir. Sovyet Rusya’da geçirdiği iki yıl fikirlerini sağlamlaştırır ve 1923 yılında TKP’ye üye olur. Yaşamını işçi sınıfının mücadelesine ve kurtuluşuna adar.
İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!
Nâzım’ın yazdığı şiirlerin gücü afili cümlelerden değil en hayati konuları işlerken bile gündelik dil kullanmaya özen göstermesinden gelirdi. Sade bir anlatımı vardı. Bir köylü delikanlıya, okumamış bir çobana, bir fabrika işçisine, bir tütün işçisine derdini anlatamadıktan sonra neye yarardı yazdığın şiirler diye düşünür ve yalın yazmaya çalışırdı.
Sosyalizm,
Yani şu demek ki dayı kızı
Sosyalizm
Senin anlayacağın yani
El kapısının yokluğu değil de
İmkânsızlığı.
Ekmeğimizde tuz
Kitabımızda söz
Ocağımızda ateş oluşu hürriyetin
Yahut başkası yel de
Sen yaprakmışsın gibi titrememek
Bunun tersi yahut…
Ömürlük mücadelesinde yeri geldi Kemalist bürokrasinin baskılarına, yasaklarına karşı mücadele yürüttü, yeri geldi TKP’nin geçirdiği dönüşümlere karşı mücadele yürüttü. Uzun hapis yıllarından sonra terk etmek zorunda kaldı Anadolu’yu ve Karadeniz üzerinden Moskova’ya geçti. Burada gördüğü şey ise hayalini kurduğu bir dünyanın izdüşümü değildi. Birçok şiir ve tiyatro oyunlarında Stalinist bürokrasiyi eleştirdi ve zaman içinde onların da baskılarına, polis takiplerine, yasaklamalarına uğradı.
Taştandı tunçtandı alçıdandı kâattandı iki santimden yedi metreye kadar
taştan tunçtan alçıdan ve kâattan çizmeleri dibindeydik şehrin bütün meydanlarında
parklarda ağaçlarımızın üstündeydi taştan tunçtan alçıdan ve kâattan gölgesi
taştan tunçtan alçıdan ve kâattan bıyıkları lokantalarda içindeydi çorbamızın
odalarımızda taştan tunçtan alçıdan ve kâattan gözleri önündeydik
yok oldu bir sabah
yok oldu çizmesi meydanlardan
gözleri ağaçlarımızın üstünden
çorbamızdan bıyığı
odalarımızdan gözleri
ve kalktı göğsümüzden baskısı binlerce ton taşın tuncun alçının ve kâadın.
Nâzım Hikmet bütün bir işçi sınıfının şairiydi. Yazdıkları sadece bu toprakların devrimcilerine ilham, güç, umut vermedi. Enternasyonalist bir devrimci şairdi. Yazılanlar sınırları aştı ve dilden dile aktarıldı. Yüreğinde sadece Türkiye işçi sınıfı da yoktu, dünya işçi sınıfının yaşadıklarını derinden hissetti, acılarını, sevinçlerini paylaştı ve şiirlerine de yansıdı.
Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsin idi isteği. Sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya isteği, özlemi hiç eksilmedi yüreğinde. O günün sorunları bugün de katmerlenerek devam ediyorsa, mücadelesi de devam etmeli. Kapitalist düzenin bizlere yıkım ve savaştan başka bir şeyi getirmediğini unutmayalım. Bugün de savaşlar, salgınlar, göç yolları, yıkım, işsizlik, açlık devam ediyor. Dayanışma içinde olmamızı engellemek, bizi birbirimize düşman etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor kuşpalazı, boğmaca, kara çiçek, sıtma,
ince hastalık, yürek enfarktı, kanser filan
işsizlik açlık filan
tiren kazası, otobüs kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, sel baskını,
kuraklık falan
karasevda ayyaşlık filan
polis copu hapishane kapısı falan
senin yolunu gözlüyor atom bombası falan
hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor sosyalizm komünizm filan
Acılarımız tüm dünyada işçi sınıfı olarak ortak. Aynı kavganın adsız neferi, aynı yolun yolcularıyız. Bizleri mücadelemizden, umudumuzdan alıkoyan bir dolu engel karşımıza çıkacaktır. Umudu yüreğimizde, bilincimizde bir ömür diri tutmalıyız. Nazım Usta yaşamının bir anına değil koca bir ömre mücadeleyi, aşkı, sevinci, hüznü sığdırabilmiştir. Bizler de öyle olup bu karanlık günlerde aydınlığı düşleyip, umudu yeşerten kızıl tomurcuklar olmayı sürdürmeliyiz. Haziran ayı vesilesiyle bir kez daha andığımız Nazım Usta’nın umudu umudumuz, mücadelesi mücadelemizdir. “Dünyayı sen mi kurtaracaksın?” diyenlere inat ustaya kulak verelim bir kez daha:
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa…
link: Mersin’den bir işçi, Adsız Nefer Umudu Yeşertmeye Devam Ediyor!, 3 Haziran 2020, https://marksist.net/node/6954
“Nâzım’ı Gördüm Çocuklar!"
“Zor, Yeni Bir Topluma Gebe Olan Her Eski Toplumun Ebesidir”