Alan bebeği sanırım hepimiz hatırlarız. Alan bebek Suriye’deki savaştan kaçan bir ailenin bebeğiydi. 2 Eylül 2015’te Muğla’nın Bodrum ilçesinde 14 kişinin bulunduğu bir teknede ölüme yakalanmış, cansız bedeni sahile vurmuştu. Cansız bedeninin fotoğrafı dünya basınına düşmüş ve Alan bebek ancak ölünce dünyanın gündemi olabilmişti. Hâlbuki egemenlerin kendi hesapları için yürüttükleri kirli siyasetleri ve bunun bir parçası olan savaş nedeniyle yüzlerce Alan bebeğin cesedi sahile vurmadan yitip gitmişti. Hatta bu insanlık suçunu fırsata çevirip film haline getirdiler. O filmde rol alan İçişleri Bakanı şu mesajı vermişti: “Dünya bizi yalnız bıraksa da, biz insanlığı yalnız bırakmayacağız.” Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda dünya liderlerine seslenmiş, uluslararası toplumun insani değerler ve vicdanen sınıfta kaldığını belirtmişti. Medya günlerce sığınmacılarla ilgili programlar yapmış, göçmenlere sahip çıkılması, bu insanların geri çevrilmemesi gerektiğini söylemişti.
Ancak son günlerde sınır ötesi operasyonlarda işler egemenlerin hesapladığı şekilde yürümeyince toplumsal vicdan, ahlâk, insani değerler bir anda unutuldu. Göçmenler üzerinden yürütülen Kayseri pazarlığına geri dönüldü. Ensar muhacir denilen, ümmet denilen göçmenler adeta bir silah, bir mühimmat gibi sınırlara gönderildi. Neredeyse kolluk kuvvetleri nezaretinde botlarla denizden gitmelerine yardımcı olundu. Medya “kardeşlerimiz” demeyi bir kenara bırakıp, adeta saat başı kelle sayar gibi sınırda biriken insan sayısını vermeye başladı. Hızını alamayan yandaş kanallar hangi yollardan Yunanistan’a kaçak girileceğini haritalardan gösterir oldu. İnsan kaçakçılığı yapanlar medyaya demeç vermekte bir beis görmedi. Yönetenler iştahla ekranlara çıkıp sınıra ilerleyen göçmenlerin, on binlerden yüz binlere çıkacağını müjdeledi. Yönetenler de onların temsilcisi medya da, işin insani boyutuyla ilgilenmedi kısacası. Çoluğu çocuğu ile göçmenler, yürüyen emperyalist savaşın pazarlık konusu haline getirildi.
Kardeşler, savaş işçi-emekçi çocuklarına ne tarafta olursa olsun ölüm getirir. Dikkat edin, son günlerde “şehitlik makamı” söylemi savaşı destekleyenlerin dilinden düşmüyor. Ama onların çocukları şehit olmuyor, savaşa gitmiyor. Ölen işçi sınıfının çocuklarıdır. Örgütlü işçiler olarak bizler “emperyalist savaşa hayır” dediğimizde çevremizdeki işçiler bizi anlamıyor, “savaş Suriye’de” diyorlardı. Bakın, bugün savaşın içine girdik ve bunu desteklememiz isteniyor. Sınırlarımızda yaşanan insanlık dramı da, emekçi yoksul ailelerin çocuklarının göz göre göre öldürülmesi de bunun sonucu. Bu savaş bizim savaşımız değil, biz savaşmak değil insanca yaşamak istiyoruz. Ne Alan bebekler ölsün, ne de evlatlarımız! Ekonomik kriz, işsizlik, sağlık, eğitim, ulaşım hizmetlerinin yetersizliği, konut sorunu, bunların hepsi işçi sınıfının ortak sorunlarıdır. Bunları çözmeye yanaşmayan egemenler “savaş” diyor, “ölüm” diyor.
Bugün kapitalistler, patronlar sınıfı ve onların temsilcisi yönetenler, dünyayı bir yangın yerine çeviriyorlar. İnsanlığı yok oluşa sürükleyip doğayı yağmalıyor, savaşlar çıkartıyorlar. Bunların karşısında duracak tek güç, işçi sınıfının örgütlü gücüdür. Ya bu haksız savaşlara hayır diyeceğiz, örgütlü mücadele ile hem dünya hem insanlık kurtulacak ya da kapitalizm denilen bu aşağılık düzen hem insanlığın hem dünyanın sonunu getirecek.
Emperyalist Savaşlara Hayır!
Örgütlü Olmak Hayat Kurtarır!
link: Esenyurt’tan bir emekçi, Alan Bebekler Ölmesin!, 1 Nisan 2020, https://marksist.net/node/6874
KHK’lılara Yaşatılan Zulüm
Düşün, Sorgula, Örgütlen, Mücadele Et!