Duydum ki düşmüşsün yola. Duydum ki; dayanamayıp yüreğinin çağrısına düşmüşsün yola On beşindesin belki belki değilsin belki on yedi, belki on sekiz, belki yirmisin. Belki otuz, Belki kırk, Belki ikinci gençliğinde; yani ellisin. Altmışına dayamışsın da beki basamaklarını merdivenin, yetmişine, ya da belki sonrasına bakıyorsun görmek umuduyla yıkıldığını zulmün kalelerinin. Belki seksen, Belki doksan, Belki yüz…. Ne fark eder? Nasırlı ellerin iktidarı değil mi hayalini gördüğümüz? Diyelim ki on beşindesin Ya da on yedi on sekiz. Yani su gibi durusun. Yani deniz gibi dalgalı. Yani ırmaklar gibi coşkun . Ve kanın gibi delisin. Yani demem o ki: yolun başındayken henüz; henüz çiçeğe dururken dalların, ve daha yeni hazırlanırken kavgaya kolların, Hesabını yaptın mı uzun ve dikenli yolların? Her adımda bir engel. Her adımda, ayağına dolanan, Tutup paçalarından çeken kırk el. “Vazgeç bu sevdadan “ diyenler de olacak, “sana mı kaldı dünyayı kurtarmak “diyenler de. Tutar tutmaz daha kavganın kolundan, Atar atmaz ilk adımlarını daha, Yaşamın dibinden kırk el, Hem de en dibinden kırk el, Kırkı birden, Her birinde beş parmak, Boğazına sarılarak, “Bırak bu işleri bırak. Sen, kendini kurtarmaya bak. Çoktan adet oldu bize, Yaşamın en dibinde , En kıyısında köşesinde, Öyle Sessiz sedasız yaşamak”. Ya da beki yirmi üç-yirmi beşsin. okumuş yazmışsındır belki. kalem defter de tutmuştur ellerin. Bir yanın kavganın içindedir, Bir yanında İyi kötü rahat bir hayat. Ve fakat; Uzadıkça yollar, Arttıkça yük omuzlarındaki, Varılmaz sanıldıkça hele hedefe hayalindeki, Hele ki, tek tek cesetlerine basmaya başlayınca “ben eskiden var ya…” diyenlerin İşte o zaman; Kurtulmak da farz olur arasından, ve hatta omuzlarına basarak yükselmek de en alttakilerin. Bir düşün… Ee kolay değil işin. Ya en dipte olmalısın ya da en üstte demiyorum. Ya en attakilerin omuzlarına basarak yükseleceksin Ya da ellerini devirmek için en üsttekilerin iktidarını en alttakilerin elleriyle birleştireceksin. Ya da diyelim; otuz, otuz beşsin falan bir aile de kurman gerekmiştir yaşlanmadan. Bir kızın olur Derken bir oğlan. Bir eşin bir de sen… Olunca dört baş… Çökmeye başlayınca yani Omuzlarına Yaşamın ağırlığı yavaş yavaş… Kolay demiyorum ama onurludur Çoluk çocuk ev bark Hep beraber kavgaya karışmak. Ve, kırkından sonra zaten. Vazgeçmişsen hayalinden “ben var ya ben... eskiden…” Diyenlerden olmuşsan yani Ciğerim sızlar be adam Onca ömrünü boşa geçirmişsin be fani. Yok eğer, Hayallerin dimdik tutmuşsa seni. Ellerin, Sımsıkı kavramışsa hayallerini, Seksene dayayıp merdiveni Daha da yaşamak azmindeysen Yıkmak için zulmün kalelerini, İşte yaşamak bu kardeşim! Denizlerin tuzu, Dağın esintisi, Göğün mavisi Tutmak sevgilinin ellerinden… Sarılıp yatmak İşte yaşamak bu kardeşim İşte bu yaşamak!
13 Temmuz 2017
link: Ziya Egeli, Yola Çıkarken, Yolda ya da Yaşamak Bu!, 13 Temmuz 2017, https://marksist.net/node/5742
... önceki yazı
Kadınların Mücadelesi, Mücadelenin Kadınları /4
Kadınların Mücadelesi, Mücadelenin Kadınları /4
sonraki yazı ...
Filipinler: Emperyalist Savaş Rüzgârları Yayılıyor
Filipinler: Emperyalist Savaş Rüzgârları Yayılıyor