Üniversitelerde gençlerin zihnini esir alacak, kurulu düzene sadık bireyler olarak yetişmelerini sağlayacak bir zor aygıtı kuruldu bundan 35 yıl önce: YÖK! 1980 askeri faşist darbesiyle birlikte Türkiye egemenleri üniversitelerde yükselen devrimci hareketi de eziyor ve 6 Kasım 1981’de kurdukları YÖK ile birlikte baskıcı uygulamalarını daimi kılıyorlardı. Yüksek Öğretim Kurumu yani YÖK onyıllarca, üniversitelerde hükümranlığını sürdürdü ve kuruluş amacından hiç taviz vermedi. Bugüne kadar üniversitelerde güçlü bir örgütlülüğün yaratılamaması, pasif, kariyerist ve bireyci bir genç kuşağın yetişmesi YÖK’ün “özverili” bu çalışmalarının ürünüdür.
12 Eylül’ün ürünü olan YÖK, mevcut iktidar AKP’nin de karşı çıktığını söylediği bir kurumdu. “YÖK’ü kaldıracağız” vaatleriyle iktidar koltuğuna oturan AKP ne hikmetse sonradan bu isteğinden vazgeçiverdi. Önceki dönemde rektörlerin seçimlerle getirilmesini demokratik bir adım olarak sunan AKP, daha sonra pratikte aldığı tutumlarla bunun bir oyundan ibaret olduğunu gösterdi. Gerek Gül gerekse de Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak en az oyu alan kendi adamlarını rektör olarak atamaktan çekinmediler. Bu sıralarda YÖK zaman zaman isim değişikliği vs. ile gündeme gelmeye devam etti. Fakat bugün gelinen nokta hükümetin asıl niyetini ortaya koymaktadır. Geçtiğimiz günlerde yükseköğretim akademik yılı açılış töreni gerçekleştirildi. Fakat bu sene yapılan tören diğerlerinden farklı olarak Cumhurbaşkanlığı sarayında gerçekleştirildi. Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerekse de YÖK başkanı Yekta Saraç’ın birbirlerini destekleyen konuşmaları dikkat çekiciydi. Her iki konuşmada da YÖK’te yeni bir yapılanmaya gidileceğinin vurgusu yapıldı. Daha önce demokratik olduğu söylenen rektörlük seçimlerinin kaldırılması ve rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanması ortak karara bağlandı. Ve hiç vakit kaybedilmeksizin bu karar yeni bir KHK ile resmileştirildi. Yani üniversitelerin tepesine dikilecek rektörlerin kim olacağına tek bir kişi karar verecek, işte demokrasinin bir zaferi daha!
Rektörlerden, akademisyenlerden ve öğrencilerden oluşan 2 bin kişilik bir katılımla düzenlenen akademik yıl açılış töreninde tek bir muhalif unsurun yer almaması tesadüf değildir. Hükümet OHAL ile birlikte öyle bir “temizliğe” girişti ki, üniversitelerde toplumsal sorunlara duyarlı diyebileceğimiz bir tek akademisyen dahi bırakmak istemiyor. Öğrencisinden öğretmenine, idari personelinden temizlik işçilerine varana dek tek tip, itaatkâr bir kadro oluşturmaya çalışıyorlar. Bu durum 12 Eylül faşizminin uygulamalarını aratmayacak şekilde ilerliyor. Bu nedenle de YÖK’ü kaldırmak şöyle dursun yetkilerini genişletiyor, yeni planlarını devreye sokuyorlar.
YÖK, tepeden, baskıcı duruşuyla varlığını güçlü bir şekilde koruyor. Bugün üniversitelerde solcu-muhalif öğrencilerin toplanma, örgütlenme hakları yok. Çevik kuvvet üniversitelerin içinde her an müdahaleye hazır bir şekilde bekliyor. Okulların her köşesinde kameralarla öğrencilerin her hareketi izleniyor. Muhalif akademisyenler ihraç ediliyor, okumanın maliyeti gittikçe artıyor, sınav cenderesi öğrencilerin psikolojisini bozuyor ve buna bağlı intiharlar artıyor… İşte YÖK bunun için var; öğrencilerin beynini boşaltıp bu düzenin rotasında sessizce yürümelerini sağlamak için.
Evet, 12 Eylül faşizminin yarattığı YÖK 35 yıldır varlığını sürdürüyor. Türkiye bugün de 12 Eylül’ü aratmayacak bir dönemden geçiyor. Fakat egemenler bir şeyi unutuyorlar; devrimci işçi sınıfı en baskıcı, karanlık dönemlerde bile mücadeleyi sürdürmüş, aydınlığa çıkmasını bilmiştir. Bugün de olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, ama öyle diye sınıf bilinçli öğrenciler olarak YÖK gibi çürümüş bir kurumun altında sinecek, ezilecek değiliz! Tarih bize gösteriyor ki her koşulda yapılacak bir şey vardır. Yeter ki seçimimizi yapıp işe girişelim. Dolayısıyla biz sadece YÖK’ü değil, onu yaratan sistemi ve zihniyeti kökünden söküp atacak bir mücadele yolunu seçiyoruz: İşçi Sınıfının Devrimci Mücadelesi!
link: İstanbul’dan Marksist Tutumcu üniversite öğrencileri, YÖK Bugün de Görev Başında, 6 Kasım 2016, https://marksist.net/node/5367
“Halkın İradesi Teslim Alınamaz, Teslim Olmayacağız”