Dünyayı güzel, özel ve yaşanılır kılan çocukları yaşatmamak, aslında kapitalistlerin nasıl da uygar görünümlü barbarlar olduklarının kanıtıdır. Ölümün vatanı olmuş Ortadoğu’da binlerce çocuk öldü. Çoğunun cansız bedenleri saatlerce, günlerce ortada kaldı. Türkiye’de de durum çok farklı değil. Yüzlerce Kürt çocuk öldürüldü, bombalarla, mayınlarla sakat bırakıldı, “ıslahevinde” işkenceye maruz kaldı. Pozantı cezaevinde tecavüze uğrayan çocuklar için “bu çocuk cin gibi, her şeyi yapar” denildi. Taş atan çocuklar müebbet hapis cezalarıyla yargılandı. Çoğu ilkokul eğitimini bile alamadı. Savaşın ortasında, işkencenin göbeğinde, yüreklerinde acı bulunan çocuklar… Onların hayallerinin hâlâ masum ve saf olması bu barbarların ne kadar acınası bir durumda olduğunu gösteriyor. Acı kelimesini duyunca aklına sadece “acı biber” gelen çocuklar yetiştirememektir insanlığın en büyük utancı. Onları öldürmek ya da ölüme yollamak da insanlık eksiğimiz.
Doğu bu gibi birçok sorunla yaşamaya, hayatta kalmaya çalışırken, Batı medyanın “tepki göster” dediği olaylara tepki gösteriyor sadece. İnsanlara göre acının oranı ne kadar ses getirdiğine bağlı oldu artık. Ya da acıyı yaşayanın dinine, diline, ırkına…
İnsanlık adına çeşitliliği, farklılığı bu kadar kötü yorumlamalarından utanmalıyız. Küçük masum bir çocuğu gözlerinin içine bak baka öldüren ve öldüreni ayakta alkışlayan bir zihniyet, sapkın bir zihniyettir. Peki, şimdi soralım: Vicdanımızın sızlaması fakat hâlâ çocuk ölümlerine karşı bir şey yapmamamız bizi o sapkınlardan farklı kılar mı? Ya da daha merhametli? Ya da insan?
Hayal kuramadığımızı düşünelim. Tam kendimiz için bir şeyler istemeye çalışırken bunu beceremediğimizi… Hedeflerimizin olmadığını, çocuk olmamıza rağmen oyuncaklarla hiç oynayamadığımızı, elmanın tadını hiç bilmediğimizi ve mavi rengi hiç görmediğimizi… Bir çocuk başını gökyüzüne kaldırdığında mavi renkli, cıvıl cıvıl, bulutların pamuk gibi göründüğü, hatta uçurtmaların özgürce uçtuğu bir gökyüzü görür. Fakat bir başka çocuk başını kaldırdığında gri renkli, sisli, bombaların yağdığı, korkutucu, bulutların bile görünmeyip kuşların bile uçmadığı bir gökyüzüyle karşılaşır. En büyük hayali maviyi tanımak olmuştur belki o çocuğun, uçurtmalar yapıp özgürce uçurmak…
O çocuk her zaman bir başkası olmayacak. Kötü şeyler yaşayan hep tanımadığımız insanlar olmayacak. Sıra kendi çocuklarımıza da gelecek. Çocukların özgürce uçurtmalar uçurabildiği bir dünya yaratmak bizim elimizde. Ve gerçekten çocuklar için mücadele etmeye değer. Sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir, bir de çocuklar. Mücadele eden “çocuklar”!
link: İstanbul’dan bir grup MT okuru lise öğrencisi, Özgürlük Çocukların Kanatlarında, 15 Ekim 2016, https://marksist.net/node/5339
Körelmesin Yürekler
Emperyalist Zirveler ve Burjuva İkiyüzlülük