Kapitalizmin başlangıcından bugüne dek, işçi mücadelesi ne zaman yükselişe geçse burjuvazi bütün imkânlarıyla bunun karşısına dikilmiştir. Kâr güdülü bu sistem, tüm toplumsal ilişkileri de bu temelde şekillendirmiştir. Bu sömürü sistemine karşı en büyük tehdit örgütlü sınıf mücadelesidir. İşçi sınıfının gücünü çok iyi bilen burjuvazi, bu tehditle karşılaştığı her zaman silahlarını doğrultmaktan ve nice canları almaktan kaçınmamıştır. Bunun Türkiye’deki en çarpıcı örneği 1980 askeri faşist darbesidir.
12 Eylül faşist darbesiyle Türkiye topraklarının her bir köşesine zehirli sarmaşıkların dikilmesinin ardından tam 35 yıl geçti. Başta devrimciler olmak üzere tüm emekçi toplum kesimlerini demir yumruğuyla ezen faşist darbe, üniversitelere de 6 Kasım 1981’de devreye sokulan YÖK (Yüksek Öğretim Kurulu) vasıtasıyla inecekti. Aradan 34 yıl geçti ama üniversiteleri zapturapt altına almak amacıyla kurulan YÖK bugün hâlâ iş başında!
YÖK, bilimsellikten uzak, bireyselliği ve rekabeti aşılayan eğitim sisteminin yanı sıra, otoriter, baskıcı uygulamaların arttığı Türkiye’de en ufak bir eylemlilikte bile polisin öğrencilerin kafasına binmesinin de aracı durumunda. Elindeki yetkiyi “layıkıyla” kullanan YÖK’ün gündeminde şimdi de üniversite kapatma kriteri için yeni taslaklar yer alıyor. Hazırlanan yeni yönetmelik değişikliğine göre, vakıf üniversitelerinin “ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı eylemlerin odağı haline gelmesi” kapatılmaları için bir gerekçe olarak gösterilebilecek. YÖK’ün amacı, devlet üniversitelerini de vakıf üniversitelerini de tastamam kendi belirlediği çizgide hizaya sokarak eğitim sistemini tekelinde tutmaktır.
Şunu diyebiliriz ki 1 Kasım seçimleriyle yeniden iktidar koltuğuna oturan AKP hükümeti, baskıcı ve otoriter politikalarına kaldığı yerden devam edecektir. Kendisine ve sisteme muhalif her sesi bastırmak için elindeki her aracı kullanacaktır. İşine geldiğinde “12 Eylül’den hesap soruyoruz” gibi söylemlerde bulunan AKP hükümeti, sıra onun baskıcı yasalarını, ürünlerini ortadan kaldırmaya gelince hiçbir adım atmamaktadır. İşte bu nedenle 12 Eylül’ün ürünlerinden biri olan YÖK de AKP’nin üniversitelerdeki sopası olmaya devam edecektir.
6 Kasım yaklaşırken altını çizmemiz gereken asıl nokta şudur: YÖK işçi sınıfının devrimci hareketine vurulan bir darbenin ürünüdür. Adının TYÖK, YEK ya da başka bir şey olması YÖK’ün işlevinin ortadan kalkması anlamına gelmeyecektir. Kapitalist sistem bu gibi kontrol ve baskı aygıtlarına her zaman ihtiyaç duyar. YÖK’ü üniversitelerden defetmek ve parasız, eşit, laik, anadilde, bilimsel bir eğitim için kapitalist sisteme karşı mücadele etmek gerek. Bu nedenle YÖK’e karşı mücadele öğrenci hareketine indirgenemez. Devrimci Marksist öğrencilere düşen görev öğrenci hareketine hapsolmayıp işçi sınıfının safında yer alarak kapitalizme karşı yükseltilen mücadeleye omuz vermektir.
link: İstanbul’dan Marksist Tutumcu öğrenciler, 34. Yılında YÖK, 8 Kasım 2015, https://marksist.net/node/4562
1 Kasım Seçimlerinin Ardından
Ankara Katliamının Ardından AKP’nin Manipülasyonları