Bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve becerilerin çeşitli kurumlar vasıtasıyla sistematik bir şekilde verilmesine “eğitim” deniyor. Burjuva eğitimin amacı ise kitleleri egemen fikirler doğrultusunda yetiştirmektir. Burjuvazi, düşünmeyen, sorgulamayan, dünyaya bakışı düzen çerçevesiyle sınırlı nesiller yetiştirmeye ve kapitalizmin ebedi bir sistem olduğu yalanını kitlelere kabullendirmeye çalışıyor. Bu sistemin doğasından kaynaklanan yoksulluk, iş kazaları, meslek hastalıkları, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, savaşlar gibi dünya işçi sınıfının can yakıcı sorunlarını da kitlelerin eğitimsizliğine bağlıyor.
Günümüz dünyası sermayenin ihtiyaçları ve arzuları doğrultusunda şekillenmektedir. Sermaye, eğitime, sanata, müziğe, fikir dünyasına da piyasa mantığıyla bakmaktadır. Tüm dünyada eğitimin paralı, niteliksiz, eşitsiz ve ırkçı bir hale getirilmesi de kapitalizmin işçi sınıfının çocuklarının başına belâ ettiği sorunlardan bir tanesidir! Özel okul ve kolejlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Dünyada en fazla özel okullara sahip ülkelerden biri de Türkiye’dir. Özel okulların Avrupa ortalaması %10 iken, Türkiye’de bu oran %13 seviyelerindedir. Devlet bir taraftan eğitime büyük kaynaklar ayrıldığı ve çok önem verildiği nutukları atarken, diğer taraftan da özel okulları teşvik ederek eğitime ayrılan devlet bütçesini azaltma derdindedir. Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda AKP hükümeti eğitimde 4+4+4 sistemini hayata geçirerek, çocuk işçiliğin önünü alabildiğine açmıştır. Parası olmayanlar, 4+4’ü okuduktan sonra kalan 4 yılı açık lise olarak okumak zorunda kalmaktadır. Böylelikle 13-14 yaşlarındaki çocukların ucuz emek gücü olarak piyasaya sürülmesinin ve iş kazalarından, meslek hastalıklarından ölmelerinin önü açılmaktadır. Maddi yetersizliklerden dolayı okuyamayan ya da okulu bırakmak zorunda kalan öğrenci oranlarına da baktığımızda 4+4+4 eğitim sisteminin sermayeye ucuz emek gücü sağladığı apaçık ortadır.
Burjuvazi, itaatkâr köleler yetiştirmek için de okula başlama yaşının üst sınırını 72 ay (6 yaş), alt sınırını da 60 ay (5 yaş) olarak belirlemiştir. Pedagoglar ise 5 ve 6 yaşındaki çocukların bir arada eğitim görmesinin çocuklarda ciddi travmalar ve psikolojik sorunlara neden olacağını belirtiyor. Ama kimin umurunda! Devlet okullarında ilköğretimin parasız sağlanması da tarih olmuştur. AKP hükümeti “4+4+4 sistemiyle daha kaliteli ve daha nitelikli bir eğitim sizleri bekliyor” propagandası altında, işçilerden topladığı vergilerle özel okulları teşvik etmekten geri durmuyor. İşçi-emekçi çocukları devlet okullarında 50-60 kişilik sınıflarda eğitim görürken, patronlar sınıfının çocukları ise özel dersliklerde her türlü sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif aktivitelerden faydalanarak okuyorlar.
Hal böyleyken, burjuvazi ve AKP hükümeti ise eğitimin herkese eşit ve adil koşullarda verildiği yalanını dillerinden düşürmüyor. Hükümet meslek liseli öğrencileri de unutmuyor. Geçtiğimiz yıllarda “kademeli” olarak işyerlerinde sayıları çoğaltılan meslek liselilerin, istihdam alanı daha da genişliyor. Sermaye, 20’den az işçi çalıştırılan yerlerde net asgari ücretin %15’i, 20’den fazla işçi çalıştıran yerlerde net asgari ücretin %30’u gibi bir ücretle meslek liseli öğrencileri uzun çalışma saatlerinde, düşük ücretlerle dilediği kadar çalıştırarak, daha fazla sömürme fırsatını elde etmiştir. Böylelikle patronlar asgari ücretin altında çalışamam diyen işçilerle de uğraşmak zorunda kalmamaktadır.
İşçi çocuklarının sorunları bunlarla da bitmiyor. Üniversite sınavlarını da unutmamak gerekir. Üniversiteye giriş sınavları her geçen sene yeni bir adla karşımıza çıkıyor. Dün ÖSS, bugün YGS, LYS. Öğrenciler tamamen test mantığına dayanan bu sınavlara daha iyi hazırlanabilmek için dershaneleri tek çıkar yol olarak görüyorlar. Yapılan araştırmalara göre öğrencilerin %70’i daha iyi bir üniversite ve lise için dershaneleri gerekli görüyor. Dershane sayıları 1970’li yıllarda 150 civarında iken, 2014 yılında bu sayı 3800 civarındadır. 1994 yılından bu yana dershane sayısı yüzde 285, öğrenci sayısı da yüzde 270 artmıştır. Eğitim-Sen’in yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de sadece üniversite sınavına hazırlık için dershanelere ödenen para 3,2 milyar doları buluyor. Dershaneye yazılma yaşı 9 yaşına kadar düşerek, oyun çağındaki çocuklar hafta içi-hafta sonu demeden dershanelere kapanarak, gün ışığına hasret bir şekilde test çözmeye, daha fazla ve daha fazla çalışmaya zorlanıyor. Kendi sorunlarına yabancı, hayatını planlayamayan, sosyal ilişkileri bozuk, içine kapanık, sorgulamayan, asosyal, apolitik bir gençlik burjuvazinin çıkarları doğrultusunda yetişiyor.
Üniversite öğrencilerini de es geçmiyor sermaye ve hükümet. “Örgütlü olma suçu” işleyen üniversite öğrencilerinin derhal okuldan atılmasını istiyorlar. Burjuvaların ve bürokratların üniversitelerde protesto edilmeleri de “ağır suç” kapsamına alınarak örgütlenme ve protesto özgürlüğü engellenmek isteniyor. Üniversite öğrencilerinin bilimsel eğitim ve araştırma, anadilde eğitim, harç, yurt, ulaşım, yemek gibi can yakıcı sorunları ise hükümet ve sermaye tarafından zerrece umursanmıyor. İşçi sınıfı çocukları üzerindeki baskıcı ve otoriteler uygulamalar da gün geçtikçe artıyor. En ufak bir yürüyüş ve gösteriye dahi tahammülü olmayan AKP hükümeti ve patron örgütleri, demokratik haklarını kullanan üniversite öğrencilerinin, okul yönetimlerince mimlenmesi ve eğitim hayatlarının cehenneme çevrilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.
İşçi sınıfının çocukları bu sorunlarla yüz yüzeyken, MEB kendi sitesinde öğrencilerin hak ve sorumluluğu başlığı altında, öğrencilerin düşüncelerini özgürce ifade etme hakları olduğunu yazabiliyor. Her türlü sosyal ve kültürel aktiviteden yararlanabileceğimizi de es geçmemişler. Sanki her okulda spor kompleksleri, yüzme havuzları, sinema salonları varmış gibi! Bakım ve onarımı yapılmamış, altyapı sorunları olan binlerce okulda, güvenli ve sağlıklı bir sınıf ortamında bulunabileceğimizi de belirtmişler. Dinsel, mezhepsel, etnik ayrımlar her geçen gün artarken, “bireysel farklılıklara saygı gösterilmeli” türünden gerçeklikle hiçbir alâkası olmayan bu ve bunun gibi daha nice yalanı da işçi sınıfının çocuklarıyla alay edercesine internet sitelerinde arka arkaya sıralayabiliyorlar.
Tüm bu aldatmacalara ve yalanlara rağmen, olaylara işçi sınıfının penceresinden bakan gençler bilirler ki; burjuva devletin eğitim sistemi milliyetçiliği, şovenizmi ve militarizmi yükselterek, itaatkâr bir nesil yaratmayı amaçlar. Gençliğin dinamizmini ve enerjisi törpüleyerek, sorgulamayan, düşünmeyen bir gençlik yaratmaya çalışır. 12 Eylül faşist darbesinden sonra gençlik uyuşturucu, futbol ve eğlence gibi çeşitli yöntemlerle siyasetten uzaklaştırılmıştır. Gençler arasında güvensizlik ortamı yaratılarak, dayanışma ruhları köreltilmiştir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen dünya işçi sınıfının evlâtları yerkürenin dört bir yanında eylemlerle, protestolarla, grevlerle mücadele bayrağını yükseltiyor. Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da, Ortadoğu’da işçi sınıfı ve öğrenciler haksızlığa boyun eğmeyeceklerini gerçekleştirdikleri kitlesel grevler ve protestolarla dile getiriyorlar.
Tarih göstermiştir ki gençlik işçi sınıfının dinamosudur. Ve işçi sınıfının genç kuşaklarının bugün Marksizme her zamankinden daha çok ihtiyaçları vardır. Gençlik Marksizme ve işçi sınıfı mücadelesine sıkıca sarılmalıdır. Sisteme karşı öfkesini ve hıncını işçi sınıfı saflarında bilemelidir. Sömürünün, sınıfların ortadan kalktığı, zulmün son bulduğu bir dünya istiyorsa, kapitalizme karşı devrimci Marksizmin ışığında işçi sınıfı saflarında örgütlenmeli ve mücadele etmelidir.
link: Gebze’den MT okuru bir genç, Eğitim Sistemi ve Sonrası!, 21 Kasım 2014, https://marksist.net/node/3755
Brezilya, Tunus ve Ukrayna Seçimleri
Filistin Yine İntifadanın Eşiğinde