21. yüzyıldayız. Teknoloji ve bilim öylesine ilerledi ki takip etmek mümkün değil. İnsan hareketlerine yaklaşabilen robotlar yapılıyor, binlerce kilometre uzaklığı vurabilen silahlar üretilebiliyor. Tıp o kadar ilerledi ki kalbi durdurmadan kalp ameliyatları yapılması artık bizi şaşırtmıyor bile. Bu gelişmelere her gün yenileri ekleniyor. Peki, ekleniyor da ne oluyor?
Sadece son bir yıl içinde Türkiye’de ve dünyada yaşanılan bazı olayları düşündüğümüzde aslında bunca teknolojik gelişmenin bizim için çoğu zaman pek de iyi şeyler getirmediğini görüyoruz. Mart ayında Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunami sonucu Fukuşima Nükleer Santralinin reaktörlerinde patlama oldu. Nükleer santraller ileri teknoloji kullanılarak yapılan tesisler, fakat kaza riskleri çok yüksek ve bu tür kazaların maddi ve manevi kayıpları telafi edilemez oluyor. Japonya’daki durum da bundan farklı olmadı, reaktörlerden sızan radyoaktif atık havaya, suya, toprağa karıştı, yani insanlar dâhil bütün canlı organizmaları zehirledi. Tüm dünyanın bu “kaza” sonucu yayılan radyoaktif zehirden arınması için yüzbinlerce yılın geçmesi gerekecek.
Nükleer santraller söylendiği gibi gerçekten insanların daha iyi yaşaması için olsaydı bu kadar büyük riskler alınır mıydı? Japon sermaye sınıfının herhangi bir mensubu, ailesini alıp nükleer sızıntının olduğu bölgede yaşar mı acaba? Ama milyonlarca işçinin, emekçinin buralarda yaşamaları ve doğrudan kanser yapan radyoaktif sızıntıya maruz kalmaları onlar için hiç önemli değil. Çünkü bizlerden, yani işçi-emekçilerden hem çok var hem de maruz kaldığımız haksızlıkların hesabını bizi mağdur edenlerden sormuyoruz.
Japonya’dakinden çok farklı olmayan başka bir örnek de Türkiye’de yaşandı çok kısa süre önce. 23 Ekim günü Van’da 7,2 büyüklüğünde bir deprem oldu. Binlerce bina yıkıldı, 600’den fazla insan hayatını kaybetti. İnşaat sektörünün ve şehircilik teknolojisinin bugün geldiği boyutları düşününce bu kayıplar akıl almaz boyuttadır. Deprem sonrasında, siyasetçisinden sermayedarına, sanatçısından bilimcisine onlarca adam televizyonda ağlaşıp isyan etti. Van’da hayatını kaybeden 600’ü aşkın insan; evini, geçmişini, anasını, eşini, sevdiğini, geleceğini kaybeden binlerce insan, TV programlarında timsah gözyaşı döken o “sorumluların” gerçekten umurunda olsaydı bunlar yaşanır mıydı? Dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip “güçlü” TC devleti, deprem bölgesi olan Van ve çevresinde depreme dayanıklı çağdaş yaşam alanları inşa edemez miydi? Aslında bunların hepsi yapılabilirdi, eğer ki deprem sonrası meydana gelecek yıkımın ve yaşanacak ölümlerin hesabını vermek zorunda kalacaklarını düşünselerdi “sorumlular”.
Bilimsel ve teknolojik gelişmeler insanların yaşamını kolaylaştıracak ve güzelleştirecek çalışmalarda kullanılmak yerine, kıtalararası hedefleri vurabilen füzelerin, insan vücudunu yakan, küle çeviren bombaların yapımında kullanılıyor. Bu son teknoloji üretimi silahlarla Irak’ta ölenlerin sayısı yüz binin üzerinde. Son 10 yılda dünyada savaşlarda ölen çocuk sayısı yaklaşık 2 milyon. Neden yapılıyor bu savaşlar? Bugüne kadar Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de ya da dünyanın herhangi bir yerindeki bir savaştan emekçilerin bir çıkarı olmuş mudur? Elbet olmamıştır. Fakat yıkılan kentlerin tekrar inşa edilmesinden, emekçilerin tepesinde patlayan bombaların satışından trilyonlarca dolar kâr edilmiş ve para babaları servetlerine servet katmıştır. Üstelik bu silahları biz işçilere ürettirmişler, bu silahların finansmanını emekçilerden çaldıkları birikimlerle yapmışlardır.
İnsanlığın kolektif aklı bugün tüm dünyayı cennete çevirecek birikime sahip. Sermayenin gözünü para, kan ve hırs bürümüş iktidarı; bilimin, teknolojinin ve her türlü gelişmenin önünü tıkıyor ve insanlara cehennemi yaşatıyor. Ama bu yaşananlar kaderimiz değil. Hesap sorma cesaretini, şalterleri indirme cesaretini gösterebildiğimiz zaman dünyada çok şey değişecek. Bunun için tarihin bize verdiği sorumluluğu bilmeli ve insanlığın sırtındaki bu deli gömleğini söküp atmak üzere var gücümüzle işçi sınıfının ulusal ve uluslararası örgütlülüğü uğrunda çalışmalıyız.
Depremler, tsunamiler, seller değil kapitalizm öldürür!
link: Ankara’dan bir işçi, Doğal Olmayan Ölümlerin Sorumlusu Kim?, 1 Aralık 2011, https://marksist.net/node/2823
Şark Islahat Planı ve TC’nin Asimilasyon Politikaları /2
Devlet Süründürdü, Patron Öldürdü!