Yaşamakta olduğumuz kapitalist sistem daha ilk doğuşundan itibaren, işçi sınıfını baskı altında tutmayı çeşitli yöntemlerle başarmıştır. Tabii bu sistemin, yasaları, askeri, polisi ile işçi sınıfını baskı altında tutmasının bir sebebi vardır. O da bildiğimiz gibi sınıfımızı susturarak en ağır çalışma koşullarına mahkûm etmek, uzun saatler boyunca neredeyse bedava denecek ücretlere çalıştırmaktır.
Bu sistem içerisinde ne kadar eşitlik özgürlük naraları atılsa da, ezilen işçi-emekçi kesim biraz sesini yükselttiği zaman ağır saldırılara ve karalama kampanyalarına maruz kalmaktadır. Komşumuz Yunanistan’da yaşananlar bunun bir örneğini sunuyor. Yunanistan’daki isyan ve genel grev dalgası şüphesiz sadece Yunan patronların değil tüm dünya patronlarının yüreğine korku salmıştır.
Yaşanan bu işçi eylemleri, 15 yaşında bir gencin ölümüne bağlansa da gerçekler hiç de bundan ibaret değildir. Bir gencin öldürülmesi sadece kıvılcımın çakılmasına yol açmıştır. Olayın önüne baktığımız zaman esasta yatan gerçekler söylenenden farklıdır. Yıllardan beri işçilerin sosyal haklarının budanmasına, emeklilik yaşının arttırılmasına, maaşların düşürülmesine, işsizliğin giderek artmasına karşı yükselen tepkiler kendini dışa vurmuştur.
Burjuva yazar-çizerler ne kadar olaya karışanların bir grup anarşist öğrenci olduğunu söylese de, o kitleyi oluşturanlar, fabrikaları durdurup genel grev yapanlar, ulaşımı, iletişimi durduranlar işçiler ve işçi sınıfının gençleridir.
Burjuvazi hemen hemen tüm dünyada aynı telden çalıyor. Örneğin, Türkiye’de gazeteler şöyle yazıyor: Etrafı yağmalıyorlar, molotof atıyorlar, demokratik düzen yıkarak kırarak sağlanmaz, bu sistemi beğenmeyen sola oy versin!
İşin molotof, yakıp yıkma kısmına fazla girmeyeceğim, çünkü kapitalistlerin kâr hırsı için dünyayı nasıl kan gölüne çevirdiklerini, üç kuruşluk ücretlerle biz çalışanları nasıl yıkıma uğrattıklarını, insanlar açlığın pençesinde kıvranırken silah sanayine katrilyonlar ayrıldığını herhalde bilmeyen yoktur. Bir de utanmadan karşımıza geçip isyan eden ve iş durduran işçileri ve işçi çocuklarını şiddet yanlısı olmakla suçluyorlar.
Dikkat çekici başka bir nokta ise, burjuvazinin nasıl bir telden çalıyor oluşudur. Hemen her ülkenin burjuvaları Yunanlı emekçi kardeşlerimize karşı kin dolu sözlerle saldırıyorlar ve onları yağmacılıkla suçluyorlar. Yunanistan’da, Türkiye’de ve tüm dünyada biz işçiler sadece karnımızı doyurabilecek bir para için, adam yerine bile konulmadan gece gündüz ter dökerken biliyoruz ki, burjuvazi trilyonların hesabını yapmakta. Peki burada sormalı, kim yağmacı? İnsan gibi yaşamak için mücadele edenler mi? Yoksa kâr hırsı yüzünden dünyayı cehenneme çevirenler mi?
Evet dostlar, basından takip edersek eğer, burjuvazinin nereli olursa olsun kendi sınıfdaşlarına nasıl sahip çıktığını görürüz. Doğal olarak bizler de Yunanistan’daki sınıf kardeşlerimizin haklı mücadelesini desteklemeli ve bu mücadeleyi daha da güçlendirmeli, hiçbir şekilde burjuvazinin milliyetçi oyunlarına gelmemeliyiz. Bu haklı ve meşru mücadeleyi tüm dünya işçi sınıfıyla selamlamalı ve işçilerin uluslararası mücadelesini güçlendirmeliyiz.
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
İşçilerin Vatanı Bütün Dünyadır!
link: Kıraç’tan bir tekstil işçisi, Sizce Kim Yağmacı?, 28 Aralık 2008, https://marksist.net/node/1952
Kapitalist İllet: İşsizlik
Kızıl Kanatlı Rosa /1