Geçtiğimiz günlerde, Tunceli’de çalışan Ercan Elmastaş adlı polis, bir panele katıldığı gerekçesiyle meslekten ihraç edildi. Panel Halklar ve Özgürlükler Cephesi (HÖC) tarafından düzenlenmiş ve “Yeni Anayasa” tartışılmıştı. Polisin meslekten ihraç edilmesine neden olansa, bu panele “sosyal etkinlik olsun diye katıldım” demiş olması. Amirlerine göre cafeler ve kahvehaneler dururken solcuların örgütlediği bir etkinliğe polis ancak bir nedenle gidebilir, o da muhbirlik yapmak için! Fakat Elmastaş bu panele hem amirlerinden habersiz katılmış, hem salona girişte üst araması yapan polise kimliğini söylememiş, hem paneli sonuna kadar dinlemiş, bu da yetmezmiş gibi panelistleri alkışlamıştı! Tunceli Belediyesinin konferans salonunda HÖC tarafından gerçekleştirilen “Yeni Anayasa” başlıklı panele EMEP ve DTP’li temsilciler de katılmış. Yasal ve herkese açık olduğu bilinen bu etkinliğe, Ercan Elmastaş’ın izinli olduğu bir günde polis kimliği ve üniformasıyla değil sivil kıyafetleriyle katılmış olması işinden atılması için yeterli görülmüş.
Ercan Elmastaş’ın başına gelenler, bize ‘80 öncesinin devrimci atmosferinde yaşanan ve bugün bakıldığında pek çok gence “nasıl olmuş böyle bir saflaşma” dedirten bazı gerçekleri hatırlattı. Polis aygıtı devletin çekirdeğinin önemli bir parçasıdır. Buraya alınan polisler türlü testlerden geçirilerek alınırlar. Ama böyle olmasına karşın, özellikle de devrimci dönemlerde, yükselen sınıf mücadelesi devlet kurumlarında da etkisini gösterir. 1980 öncesine baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. O dönemde, yükselen sınıf mücadelesi polis teşkilâtını da ikiye bölmüş ve POL-DER ortaya çıkmıştı. Bir tarafta toplumsal değişimden yana olan bir polis örgütlenmesi, öte tarafta ise buna karşı olan bir polis örgütlenmesi vardı.
POL-DER sınıf mücadelesinin yükselmeye başladığı bir dönemde, 70’lerin başında kuruldu. Kurulduktan sonra üye sayısı 15 bine kadar ulaştı. POL-DER, yükselen sınıf mücadelesinin kutuplarının en net şekilde ortaya çıktığı, “tarafsızlık” kelimesinin anılmadığı, her ferdin mutlaka bir kimlikle –mevcut düzenden yana veya değil– kendini ifade ettiği bir dönemde, “halkın polisi olmak istiyoruz” sloganıyla, kendi safını ilan etmişti. Derneğin yayınları da bu doğrultuya uygun bir içerikte hazırlanıyor, kongreler sosyalist eğilimlerin mücadelesine sahne oluyordu. Yayınlarında sosyalist eğilimli herhangi bir derneğin düşüncelerini aratmayacak içerikte yazılar yer alıyordu. Meselâ polis sorununa, devrimci işçi sınıfının sosyalist mücadelesinin ana hedeflerinden biri olan “devletin ortadan kalkması” düşüncesine uygun bir şekilde değiniliyor, polis kurumunun da bu hedefe paralel olarak ortadan kalkacağı vurgulanıyordu.
POL-DER’liler, faşist polislerin işkence yaptıkları devrimci ve sosyalistlere de yardım ediyorlardı. Ayrıca kendi taleplerini afişlere bastırıp sokak duvarlarına asmaktan geri durmuyorlardı. POL-DER’in bu faaliyetlerinden rahatsız olanlar, 1978’de faşist polislerden oluşan POL-BİR’i kurdurttular. POL-BİR’in başlıca amacı POL-DER’in faaliyetlerini engellemekti. Afiş asan POL-DER’lileri engellemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. POL-BİR’in başlıca sloganı, POL-DER’in “halkın polisi” sloganına karşı “devletin polisi” sloganıydı. POL-BİR, POL-DER’in faaliyetlerini engellemeye çalışmasının yanında, işçi sınıfının grev ve direnişlerini bastırmak, öncü işçileri işkence tezgâhından geçirmekte de önde gidiyordu.
POL-BİR, emekçileri sömüren ve sefalet çukuruna sürükleyen düzeni korumak, hakları için ve sömürünün olmadığı bir dünya için mücadele eden işçilerin direnişlerini kırmak, grevlerini basmak için, iktidar aygıtının kendisine biçtiği rolü layıkıyla yerine getirdiği halde, darbenin ayak seslerinin duyulduğu 26 Ocak 1979’da kapatıldı. Kapatma gerekçesi, poliste ikiliğe ve çatışmalara neden olmaktı! Esasında POL-BİR, darbeye ortam yaratmak isteyen egemen güçlerce kurdurulmuş, kontrgerilla ile içli dışlı olması sağlanmış ve gerekli ortam yaratıldıktan sonra ve özellikle de POL-DER’i kapatmaya fırsat oluşturmak için kapatılmıştı.
Burjuva devlet aygıtı, tehlikenin kokusunu aldığı anda, kendisine doğru yönelen toplumsal tepkiyi başka kanallara akıtarak varolan sınıf mücadelesini “sağ-sol çatışması” olarak göstermek istemiştir. Darbeyle birlikte birkaç sağcının idam edilmesi göz boyamaktan başka bir şey değildi. Bir süre sonra faşist paramiliter güçlerin unsurları adlarını çeşitli olaylarda yeniden duyurduklarında, birçok öncü işçi halen dört duvar arasındaydı.
Devrimci yükseliş dönemlerinde, artık eskisi gibi yönetilmek istemeyen kitleler, zaten yönetmekten aciz duruma düşmüş egemen sınıfın iktidar aygıtınının karşısında kendi iktidar aygıtlarını oluşturmaya girişir. Bu çerçevede ordu dahil olmak üzere toplumun bütün kesimleri, düzenin sürmesinden yana olanlar ve olmayanlar olmak üzere ikiye bölünür. İki karşıt sınıfın mücadelesi çok keskin, çok daha kıran kırana bir hal alır. Bugüne kadar yaşanan bütün devrimlerde yaşanan budur. Bundan sonra yaşanacak olan devrimlerde de bu bölünme kaçınılmazdır. En önemlisi, belirleyici an geldiğinde iktidar ipini işçi sınıfının eline verecek devrimci önderliğin varlığıdır.
link: İstanbul Üniversitesinden bir öğrenci, Anayasa Paneline Katılan Polis Meslekten İhraç Edildi!, 3 Mayıs 2008, https://marksist.net/node/1788
Kızıyor Karadeniz
Sakarya’daki Provokasyonların Sorumlusu Burjuva Devlettir!