11 Ağustos 1937
Li Fu-jen: Sormak istediğim ilk soru, Çinli yoldaşlarımızdan birinin kısa tezinde özetlenen, fırsat doğduğunda örgütümüzün, Japon karşıtı örgütlerin halihazırda varolmadığı bölgelerde bu tür örgütleri oluşturma inisiyatifini üstlenmesinin gerekip gerekmediği sorusudur. Çin örgütümüzün MK’sı bu sorunda bölünmüş durumda. Bir kesim, bu tür örgütlerin Stalinistler tarafından uluslararası ölçekte inşa edilen Emperyalizme Karşı Birlik, Savaşa ve Faşizme Karşı Birlik vs. gibi karşılaştırılabilir örgütlerden hiçbir farkı olamayacağını ileri sürüyor. Bu görüşün muhalifleri, işçi hareketinin geniş ölçekte pasif olduğu ve kitlelerin politik yaşamının büyük ölçüde Japon karşıtı etkinlikte ifadesini bulduğu günümüzde, devrimcilerin mücadele halindeki kitlelere önderlik etmek ve onların burjuva ve küçük-burjuva politik örgütlerin etkisi altına girmelerini engellemek için bu tür örgütleri oluşturmak zorunda olduklarını söylüyorlar.
Troçki: Bize KP’nin, sendikaların, varsa Üçüncü Partinin gücüne ve Kurtuluş örgütlerinin ne kadar güçlü olduğuna dair yaklaşık bir tahminde bulunabilir misin?
Li Fu-jen: KP’nin “sovyet” bölgeleri (yeri gelmişken, bunlar artık sovyet olarak adlandırılmıyorlar) dışında bir parti olarak varlığı pratikte sona erdi. Eskiden parti faaliyetinin ana merkezi olan Şanghay’da bir aygıt var ama hiçbir parti örgütü yok. İllegal parti organı uzunca bir süredir yayınını durdurmuş durumda. Parti temsilcileri son grev hareketine katıldılar, ama yalnızca onu sabote etmek için. Örneğin, bir grevin sürmekte olduğu büyük bir ipek fabrikasında, Stalinist bir temsilci, Çin proletaryasının öncelikli görevinin Japon emperyalizminden “ülkeyi kurtarmak” olduğunu iddia ettiği bir toplantıda nutuklar attı. Bir işçi onu şöyle yanıtladı: “Bana öyle geliyor ki, bizim ilk görevimiz kendimizi kurtarmak; bizler açlıktan ölüyoruz.” Stalinistler şu sloganı yükselttiler: “Çinlilerin sahip olduğu fabrikalarda grev yapma.” Bu, 1927’de devrimin bozguna uğramasından sonra başlayan işçilerden yalıtılma sürecini tamamlıyor.
Kuomintang hükümetinin uyguladığı haber sansürü nedeniyle, “sovyet” bölgelerindeki gerçek durumu açığa çıkarmak çok güç. Ama KP ile “sovyet” hükümet aygıtı arasında yalnızca çok küçük bir fark olduğuna inanmak için yeterli nedenimiz var. “Kızıl Ordu”nun (son günlerde adı Japon Karşıtı Halk Ordusu olarak değiştirildi) ana gücü, şimdi, Çin’in kuzeybatısındaki Şensi eyaletinin kuzeydoğu kesiminde üslenmiş durumda. Eğer yapılan çeşitli tahminlerin uygun bir ortalaması alınırsa, bu güç 80.000 kişiden oluşuyor ve hepsi modern silahlarla donanmış değil. Bunun dışında, çeşitli daha küçük ordular ve Fukien ve Honan gibi eyaletlerde faaliyet gösteren köylü partizan birlikleri var. “Sovyet” hükümeti, başkanı Mao Ze-tung’a göre bu daha küçük güçler üzerinde herhangi bir doğrudan denetim uygulayamıyor ve bunun sonucu olarak da KP’nin yeni sınıf-işbirlikçi çizgisinin aksine toprağın kamulaştırılması ve tarım devriminin diğer önlemleri hâlâ gerçekleştirilmektedir. Kuomintang hükümetinin Japon emperyalizmine karşı “içten” bir mücadele yürütmesi, “kendi” halkına karşı yürüttüğü iç savaşı durdurması, “demokratik” bir rejimi başlatması ve politik tutsakları serbest bırakması gibi alçakgönüllü istekler karşılığında, Parti tümüyle Kuomintang’a teslim oldu. KP ile Kuomintang arasında herhangi bir resmi anlaşmaya varılıp varılmadığını söylemek olanaksız. ÇKP Kuomintang’a ilk önerilerini yaptığında, Kuomintang, “sovyet” hükümetinin tamamen tasfiyesi, “Kızıl Ordu”nun dağıtılması ve KP’nin sınıf mücadelesi politikasından tümüyle vazgeçmesi dışında hiçbir şeyin kabul edilebilir olmadığını belirterek, açıkça koşulsuz teslimiyet istedi. Bu tür bir “anlaşma”ya varıldığı, Nanking hükümetinin kuzeydoğu Şensi’deki “sovyet” bölgelerine para ve levazım –kamyon, cephane ve yiyecek– gönderdiği şeklindeki haberlerde görülüyor.
“Kızıl Ordu” saflarının, önderliğin yeni işbirlikçi çizgisine karşı herhangi bir muhalefet gösterdiğine dair hiçbir işaret yoktu. Ancak şurası da unutulmamalı ki, bizzat bu güç, 1930 ile 1935 arasında birbirini izleyen Nanking saldırılarına karşı Kiangsi’deki “sovyet” bölgesini, 1935 yazında orayı boşaltmak zorunda kalıncaya kadar elinde tutan güçten büyük ölçüde farklıdır. Kiangsi’den Şensi’ye Uzun Yürüyüş sırasında, deneyimli savaşçıların çoğu saflardan düştü ya da öldürüldü ve onların yeri, ordunun geri çekildiği bölgelerde, yoksul köylülük arasından gelen ve pirinç tabaklarını doldurmanın tek çaresini “Kızıl Ordu”da gören genç acemiler tarafından dolduruldu. Bu sulandırılmış güç, ÇKP’nin elinde, büyük bir mücadeleci gelenekle Kiangsi’yi terk eden orduya nazaran çok daha uysal olduğunu kanıtlamıştır.
İşçilerin gönüllü örgütleri anlamında gerçek sendikalar, son zamanlarda bazı sanayi kollarında böyle örgütleri yaratma girişimleri olmasına rağmen, hemen hemen hiç mevcut değildir. 1929’da Kuomintang hükümeti, İtalya ve Almanya’daki gibi, işçilerin sanayi örgütlerinin hükümet tarafından gözetlenmesini ve denetlenmesini şart koşan bir Sendikalar Kanunu kabul etti. Bu kanuna göre “sendikalar” kuruldu, ama bunlar aslında işçilerin saflarındaki hükümet ajanları olarak varlık buluyorlar. Bürolar tutuldu, memurlarla dolduruldu ama sendika toplantıları pek nadirdir. Grev çağrıları ender görülen bir resmi sendikal eylemdir ve ne zaman bir grev patlak verse sendika aygıtı yalnızca bir uzlaşma yaratmaya çabalıyor. Dolayısıyla işçilerin kendi gerçek örgütleri yoktur.
Üçüncü Parti, dikkatini bir tarım programı üzerinde toplayan çok küçük boyutlu bir politik grup. Bu parti, 1927’de Wuhan hükümetinin çökmesiyle çaresizliğe terk edilmiş “sol” Kuomintang artıkları tarafından Avrupa’da kuruldu. Bunun ilk üyeleri arasında, Wuhan hükümetine tarım bakanı olarak katılan sağ-kanat ÇKP lideri Tan Ping-şan da bulunuyordu. Parti, Çin’de 1930’ların başında Teng Yen-ta önderliğinde ortaya çıktı. Teng Yen-ta, o sıralar, Stalin’in Çin Komünist Partisi önderliğinin Çen Tu-ziu’nun ardından ona verilmesini önerdiği Moskova’dan daha yeni dönmüştü. Teng 1931 sonlarında Çan Kay-şek tarafından idam edildi. Reformist bir toprak programı açıklayarak, emperyalizme karşı mücadele sayesinde “ulusal sermaye”nin gelişmesini planlayan Üçüncü Parti, büyümeyi asla başaramadı. Kuomintang diktatörlüğü altında yasadışı bir varoluşu sürdürmeye mecbur edilen parti, karargâhını muhafaza etti ve faaliyetinin büyük bir bölümü için bir Britanya sömürgesi olan Hong Kong’u merkez aldı. Tarım politikası alanında ÇKP toprakların kamulaştırılması politikasını izlediği için, Üçüncü Parti köylülerin önderliğini ele geçirmek için ÇKP’yle rekabet etme yeteneğinde değildi. Ancak şimdi ÇKP Yedinci Komintern Kongresi kararlarıyla aynı çizgide tarım devrimi programından vazgeçtiği için, Üçüncü Parti yeniden bir yaşam şansı elde etmiş bulunuyor. Üçüncü Parti şimdi, ÇKP’yi köylülüğün davasından vazgeçme hainliğiyle suçlayarak, onu “sol”dan eleştiriyor.
Kararda atıfta bulunulan faşist örgüt, gerçekte bir faşist örgüt değildir. “Faşist” terimi bu durumda Mavi Gömlekliler olarak bilinen örgütün adından gelmektedir. Mavi Gömlekliler bir parti değildir, Çan Kay-şek tarafından, kendi iktidarını Kuomintang’ın ve hükümetin hem içinde hem de dışında pekiştirmek amacıyla yaratılan kişisel bir örgüttür. Bunların görevlerinden biri, Çan’ın muhaliflerine suikast düzenlemekti. Çan, askeri bir diktatörlük aracılığıyla egemenlik sürmektedir ve İtalyan ve Alman modellerinden sonra faşist bir hareketin ne gereği ne de temeli vardır. Küçük-burjuvazi, özellikle de köylüler, Çan’ın diktatörlüğüne muhaliftir ve faşizm için (en azından şu anda hiçbir surette) toplumsal bir taban haline gelemez. Köylülük üzerinde ve şehir küçük-burjuvazisi üzerinde hâlâ bir etki sahibi oldukları ölçüde Stalinistler, sınıf-işbirlikçi politikalarıyla bu sınıfları tekrar Çan’ın nüfuzu altına itmeye yardım ediyorlar. Ama, özellikle Şanghay’da sayısız öğrenci grubunun üst katmanlarını etkilemeyi başarmalarına rağmen, Çan iktidarının bir organı olan Mavi Gömleklilerin şu anda yalnız Kuomintang hükümet aygıtı içinde üyeleri var.
Ulusal Kurtuluş Birliği (UKB), karargâhı Şanghay’da olan federal bir yurtsever örgüttür. Bu örgüt, öğrenciler, öğretmenler, küçük işadamları ve çok nadir olmakla birlikte kısmen de işçilerden oluşan yerel yurtsever toplulukları içine almaktadır. Önderlik büyük burjuvaziye kapalı olan özenle seçilmiş üst tabaka küçük-burjuva unsurlardan oluşmaktadır. UKB, Japonların 1931-32’de Mançurya’yı ele geçirmeleriyle yükselen yurtsever hareketin bugünkü örgütsel ifadesidir. O sıralar büyük ölçekli bir öğrenci hareketi başladı. Binlerce öğrenci sınıflarını terk etti, trenleri ele geçirdi ve hükümetin Japon istilâsına direnmeme politikasını protesto etmek için Nanking’e gitti. Gösterilerin büyüklüğü hükümeti dehşet içinde bıraktı, ama öğrenciler, işçiler ve diğer sömürülen kesimler içinde bir taban ve destek bulmakta başarısız olunca, hükümet cesaretini topladı ve bir güç gösterisiyle hareketi sona erdirdi.
1936’ya kadar süren dönem boyunca öğrenci hareketi süregiden Japon saldırganlığına rağmen fiilen ölmüştü. Ne var ki, 1936’da, Japonya Kuzey Çin üzerindeki taleplerini dayatmaya başladı ve Nanking hükümetinin bölgedeki başı olan Sung Çe-yuan, Japon emperyalizmine sayısız ekonomik ödünler verdi. Bu, öğrenci hareketinde bir dirilmeye yol açtı ve Sung büyük öğrenci gösterilerinin hedefi haline geldi. Fakat o sırada Kuzeyde oldukça etkili olan Stalinistler, öğrencilerin Sung Çe-yuan’a karşı gösteri yapmakla “ulusal birliği” parçaladıklarını ilân ederek hareketi sabote ettiler. Öğrencilere, Sung’un Japonya’ya ödünler vermek zorunda kaldığını, çünkü halkın ona yeterince destek vermediğini söylediler. Bu, hareketi öldürdü. Öğrencilerden şu sesler geliyordu: “Eğer bize komünistler önderlik etmeyecekse kim edecek?”
Bu arada Şanghay’da ve ülkenin diğer bölgelerinde, esas olarak öğrenciler, aydınlar ve genel olarak küçük-burjuva unsurları birleştiren ve hatta büyük burjuvazinin temsilcilerini de kapsayan “Kurtuluş Birlikleri” doğdu. Sayıca az olsa da bazı işçiler de, bu yurtsever örgütlere katıldılar ki, Ulusal Kurtuluş Birliği de bu yurtsever örgütlerden doğmuştur.
Birlik içinde, iki politika ortaya çıktı. Sayıca üstün olan gerici unsurlar, Japonya’yla savaşan hükümete yardımcı olmak gerektiğini öne sürerek, örgütü Kuomintang hükümetine destek verme yönünde idare ettiler. Bunların muhalifleri, hükümetin ülkeyi Japonya’ya sattığını ve yeni ihanetlerin önüne geçmek için, hükümetin eleştirilmesi ve üstüne gidilmesi gerektiğini savundular. Örgütün en önemli önderi olan Çang Nai-çi, Nanking’deki Çan Kay-şek’le görüştü ve hükümete tam destek sunmak gerektiğine ikna oldu. Bu eylem bölünmeyi hızlandırdı, Nanking karşıtı unsurlar tüm faaliyetten geri çekildiler. Tuhaftır, Çan Kay-şek, Çang Nai-çi de dahil tüm önderleri tutuklamaya başladı, fakat şu geçtiğimiz günlerde bunlar serbest bırakıldılar[172].
Troçki: Bu Tokyo’nun emri miydi?
Li Fu-jen: Tokyo’nun “örgütlü Japon karşıtı faaliyeti” tekrar tekrar protesto etmesi nedeniyle yaygın kanı buydu, ancak bu Çan için de ihtiyati bir önlemdi. Mali kaynakların, kayıtların vs. denetimini ellerinde tutan önderler tutuklandıklarından, Ulusal Kurtuluş Birliği fiilen çöktü. Önderler, birliğin diğer üyeleri tarafından hapishanede ziyaret edildiler ve kendilerinden denetimi devretmeleri istendi, fakat onlar birliği kendi özel mülkleriymiş gibi gören bir tutum takınarak, bunu yapmayı reddettiler. Birlik biçimsel olarak asla yasaklanmadı, ama tutuklu önderler “cumhuriyetin varlığını tehlikeye atmak”la ve ÇKP’yle (o sıralar Nanking ÇKP’yle müzakerelerde bulunuyordu) ilişkiyi sürdürmekle suçlandılar. Tutuklu önderlerden birinin, Zou Tao-fen’in evinde, gazetemiz Struggle’ın bir kopyası bulundu ve bu cumhuriyeti tehlikeye atma suçlamasını kanıtlamak için kullanıldı; yeri gelmişken, Çen Tu-ziu da aynı suçlamayla on bir yıl hapse mahkûm edilmişti.
UKB’nin taşra şubelerine dair fazla bir şey söylenemez. Şanghay, hareketin ana merkeziydi ve federe teşkilatların büyük bir kısmı para toplama büroları olarak kullanıldılar. UKB içindeki Stalinist etki hatırı sayılır düzeydeydi ve örgütü Kuomintang kanallarına yöneltmek için kullanıldı.
Troçki: Tartışmanın maddi içeriğini net olarak anlamadım. Eğer Kurtuluş örgütlerinin önderleri tutuklandılarsa, açıktır ki yoldaşlarımız tarafından inşa edilen Japon karşıtı bir örgütün legal bir varlığı olamaz; demek ki bu örgüt illegal olmak zorundadır.
Li Fu-jen: Fikri önerenler, bu tip anti-Japon birliklere legal bir temel vermek için, diğerlerini bizimle işbirliği yapmaya ikna edebileceğimizi düşünüyorlar. Daha sonra onlar içinde kendi fraksiyonlarımız olabilirdi.
Troçki: Evet, illegal bir fraksiyonumuz olabilir. Fakat o zaman farklılık noktasını net olarak anlamıyorum. Farklılık sadece, böylesi örgütlerin bulunmadıkları yerlerde bu örgütleri örgütleme inisiyatifini üstlenme noktasında bulunuyor. Niye Çin’de çok büyük bir önemi olması gereken grev hareketine katılmamız sorununun değil de bu sorunun öne çıkarıldığını pek anlamıyorum. Sorun eğer bir kitlesel legal örgütler sorunu olsaydı, bakış açısını anlayabilirdim, fakat, şu haliyle, öneri getirenlere ancak şunu önerebilirdim: Bunu yapmayı deneyin ve bana gösterin; bu bir olanak ve sonuç sorunudur. Öneri getirenlerin bu konudaki pratik deneyimleri ne? Hangi somut olay bu tartışmayı doğurdu?
Li Fu-jen: Yoldaşlarımıza politik yönergeler sağlamaya dönük bir belge olan politik karar taslağını ele aldığımızda çıktı sorun. En iyi unsurları bayrağımıza kazanmak için yoldaşlarımızın yurtsever örgütlerin çalışmasında yer almaları gerektiği söyleniyordu. Diğerleri de, eğer varolan örgütlere katılmak doğruysa, ele geçirme hedefiyle bu tür örgütler oluşturmanın da doğru olacağını iddia ettiler.
Troçki: Biz dinsel örgütlere din karşıtı çalışma yapmak için girebiliriz, fakat bu dinsel örgütler oluşturmamız gerektiği anlamına gelmez.
Li Fu-jen: Benim bu öneriye bakışım, bu önerinin yoldaşlarımızın sabırsızlığını gösterdiği şeklindedir. Çalışmamız şimdi çok zor ve dışa kapalı. Yoldaşlar, küçük bir gazete çıkaran küçük ve yalıtık bir grup olmaktan bıkmış durumdalar. Bu dönemin üstünden atlamak istiyorlar. Japon karşıtı örgütler oluşturma doğrultusundaki önerileri, kitlelerle daha kolay bağ kurma arayışlarının bir ürünüdür.
Troçki: Böyle bir tutumun gizli tehlikeleri var: Bu tehlikeli olabilir. Tezde sendikal çalışma hakkında çok az şey buldum: Sendikal propagandayı yaymak ve bir grev patlak verdiğinde önderlik etmeye hazır olmak için onları örgütlemek gerekliliği. İnanıyorum ki bu, Kurtuluş örgütleri yaratmak ya da yaratılmasını tartışmaktan bin kat daha önemlidir.
Doğal olarak, şu anki ağır durumun Japonya ile Çin arasında doğrudan büyük bir savaşa yol açması halinde, savaş sorunu tüm halkın ve bu suretle işçi sınıfının faaliyetinin dikkat odağı haline gelecektir. Bu durumda, bizim yurtsever örgütler yaratma inisiyatifini üstlenmemiz gerekmeyecektir. Bunlar zaten her taraftan fışkıracaktır. Bizim görevimiz, işçileri içeride ve dışarıda burjuvaziden ayırmak, işçilerin silahlanmasını ve işçilerin ve askerlerin maddi çıkarlarını gözetmek olacaktır; savaş sanayisinin burjuva yurtseverlere muazzam kârlar sağlayacağı ve onları palazlandıracağı savaş sırasında bile grev yapma hakkından vazgeçmek değil.
Ekonomik canlanma sorunu politik tezde yeterince ele alınmamış, üstü örtük kalmış. Sanırım 1931-32’deydi, Çinli yoldaşlara bir mektupta şunları yazmıştım; eğer birkaç yıl içinde işçi hareketinde bir yükseliş ortaya çıkmazsa, Kızıl Ordu yozlaşacaktır. Ancak bir ekonomik canlanma başladığında, işçi hareketi yeniden hayat bulabilir ve Kızıl Orduyu destekleyebilir. Bir ekonomik canlanmanın olanaksız olduğu teşhisi –Niel Şih’in düşüncesi buydu– yanlıştı. O, askeri rejimin bir canlanmayı katiyen olanaksız kıldığını söylüyordu. O zamanlar, sorunun zorunluluğu ve öneminden ve özellikle Çin’de bir ekonomik canlanmanın tümüyle olabilirliğinden –kaçınılmazlığından– bahsetmiştim; bu şimdi bir olgu olarak önümüzde durmaktadır.
Son aylarda, Çin’deki yabancı sermaye yatırımlarına ilişkin çok ilginç haberler vardı. Çin’in güvenilir bir alan olmadığı doğrudur, ama nerede güvenilir bir alan var ki? Çin şu anda yabancı sermaye için nispeten cazip bir alandır. Fransa’daki çok kötü duruma rağmen, Fransa kuru güçlendirmek için Nanking’e 400 milyon frank gönderdi. Çekoslovakya Çin’e hükümet aracılığıyla para yatırdı. Bu olgu, son yıllarda Nanking’in belli bir istikrar göstermesinin bir sonucudur. Bu bir gerçektir, bir otoritesi vardır, Britanya hükümeti tarafından desteklenmektedir. Gerçek şu ki, Büyük Britanya, Nanking hükümeti aracılığıyla ülkede ekonomik ve politik olarak çok önemli bir faktördür. Fransa yalnızca 400 milyon frank vermekle kalmamış, demiryolu inşaatına da sermaye yatırmıştır. Comité des Forges tarafından gönderilen resmi Fransız muhabirinin “çok ihtiyatlı olmalıyız; istikrar mutlak değil, bir anda bir felâketle karşılaşacağız” diye yazmasına rağmen, sermaye gözünü göreli bir “refah”ın olduğu Çin’e dikmektedir.
Çin’e bir yabancı sermaye akışıyla karşı karşıya kalmamız mümkündür ve Çin bugünlerde önemli bir ilerleme kaydedebilir. Doğal olarak bu, ülkenin daha da sömürge bir ülkeye dönüştürülmesiyle kapitalist bir ilerlemedir. Fakat burada Hindistan’a göre önemli bir farklılık bulunmaktadır, Hindistan’da Büyük Britanya yönetiyor ve karar veriyor, oysa Çin’de farklı emperyalizmler görüyoruz, bu da hükümete ve devrimci unsurlara daha fazla manevra olanağı veriyor. Bu, hareket alanı yaratmaktadır. Eğer yönetimde olsaydık, İngiliz ve Japon emperyalizmi arasında manevra yapardık. Bu semptomlar, eğer doğruysa, Çin ekonomisinde çok önemli bir canlanmaya tanık olduğumuza işaret etmektedir, ki bu da, işçi hareketinin yeniden canlanmasının perspektiflerini sunmaktadır. “İlkönce kendimizi kurtarmalıyız” diye yanıt veren işçi haklıydı. Bizler işe Japon karşıtı örgütler inşa etmekle başlamamalıyız (tabiatıyla bizler de Çin’in bağımsızlığından yanayız); ama en önemli görevin sendikal hareket içinde olduğunu anlamalıyız. Sanayinin, ekonomik yaşamın canlanması sendikaları da yeniden hayata kavuşturur. Tüm enerjimiz, grev hareketinde yoğunlaşmalıdır. Bu noktada karar, gerçeklik sanki bizim teşhisimize ters olacakmış gibi, canlanmadan ancak utana sıkıla söz etmektedir. Bir canlanma olduğunun ve işçiler açlıktan ölürken, kapitalistlerin, bankerlerin, kompradorların Çin’de çok iyi iş yaptıklarının altını çizmeliyiz. Çin’i kurtarmak için işçileri kurtarmak zorunludur.
Tezde “Japon emperyalizmine karşı acil bir savaş” sloganı bulunmaktadır; böyle bir slogan atabileceğimize inanmıyorum. Şubatta savaş hazırlığı vardı; şimdi de var. O zaman da “acil savaş”tan bahsediyorduk, şimdi de. Savaş sorunu bize bağlı değildir, koşullar tarafından belirlenir. En önemli savaş hazırlığı, sendika komitelerini ve bir parti örgütünü yaratmaktır: Diplomatik manevralarla, tavizlerle değil, devrimci bir askeri mücadeleyle, Çin halkının emperyalistlere karşı savaşıyla, tüm emperyalistlerden, ilkönce de Japon emperyalizminden kurtulma doğrultusunda sistemli bir propaganda. Önemli olan, acil savaş sloganını ileri sürmekten ziyade, zamanı geldiğinde halkın seferberliği için temel olabilecek bir dayanak noktası yaratmaktır. Acil savaş sloganı maceracı görünebilir.
Li Fu-jen: Slogan, Çan Kay-şek’in tutumuyla farkı ortaya koymayı amaçlıyor. O, savaş hazırlıkları yaptığını söyleyip duruyor. Bu nedenle bizim sloganımız Japonya’yla acil savaş.
Troçki: Tehlike, Çan Kay-şek’in tutumunu böyle bir sloganla takviye etmenizdir. Hazırlık sorunu bize ajitasyon ve Çan Kay-şek’in politikalarını teşhir etme olanağı sunar. Somut koşullar altında, örneğin 3 Şubatta savaşa başlamalıyız diyebilirim, ama bilinmeyen koşullar altında bir slogan olarak “acil savaş” gerçekçi değildir. Japonya sorunu neden acil bir silahlı mücadele sorunudur ve farklı emperyalizmler sorununa ne demeli? Bütün emperyalistlerin haydut olduğunu söylemek zorunludur: Onlar yalnızca yöntemlerinde farklıdırlar. Biz bir emperyalizmi diğerinin karşısına koyma ve onlar arasındaki çelişkilerden yararlanma hakkını reddetmeyiz. Ama ancak bir devrimci halk hükümeti, emperyalizmin bir aleti haline gelmeksizin bunu yapma yeteneğindedir. Mevcut hükümet, İngiliz emperyalizminin kölece kuklası olmaksızın Japon emperyalizmine karşı çıkamaz. Şu yanıtı vereceklerdir: Bolşevikler de bir emperyalizme karşı bir diğerini kullandılar, niye Büyük Britanya ile bloğumuz yüzünden bizi eleştiriyorsunuz? Bir blok, güçler ilişkisine bağlıdır; eğer ben daha güçlüysem, kendi amaçlarım için onu kullanırım; eğer daha zayıfsam, bir kukla olurum. Yalnızca devrimci bir hükümet daha güçlü olabilirdi.
Tezde “yurtsever” terimi Stalinistler ve Kurtuluş örgütleri için kullanılıyor. Aynı zamanda tez, ülkenin bağımsızlığı için mücadele etme zorunluluğunu kabul ediyor. Bu yurtseverliktir. Bu bir terminoloji sorunudur: Biz işçi sınıfının kendi emperyalistlerinin, emperyalist devletinin yurtseveri olma hakkını reddederiz; işçilerin bir işçi devletinin yurtseveri olma, ya da bir sömürge halkının kendisini ezen emperyalistler karşısında yurtsever olma hakkını reddetmeyiz. “Yurtsever” teriminin kullanımında büyük bir fark vardır. Japon işçi örgütlerinin yurtsever olma hakları yoktur, ama Çinlilerin böyle bir hakkı vardır. Stalinistler bu yanlış terminolojiden yararlanacaklardır. Eğer bunu doğru olarak kullanmazsak, bu sözcük Stalinistlerle mücadelemizde çok önemli bir sorun olabilir. Çin’de şunu söylerdim: Bu sözcüğü onur kırıcı, alaycı bir anlamda asla kullanmayacağım ve Çan’a şunu söyleyebilirim: Yurtsever olmak istiyorsunuz ama anti-yurtseversiniz, çünkü burjuvazi ve kompradorlar ancak ülkeye ihanet edebilir. Derdim ki: Çan Kay-şek anavatanı koruyamaz, ama işçiler kendi hareketleri sayesinde, işçileri öncü etrafında yani devrimci parti etrafında seferber ederek bunu yapabilirler. Deriz ki: Gerçek yurtseverler bizleriz. Fakat bunu devrimci mücadelenin, sınıf mücadelesinin, vs. içeriğiyle somutlaştırmak gerekir.
Amerika Birleşik Devletleri sorununa tezde çok küçük bir yer ayrılmıştır. Japon emperyalizmiyle Britanya ikiyüzlülüğünün ilişkileri sorunu –onun aynı Japonya’yla bir anlaşma yapmak için Japonya’ya karşı tüm hareketleri– çok iyi işlenmiş, bu mükemmel bir şekilde yapılmış. Ancak Amerika Birleşik Devletleri sorunu çok önemlidir, özellikle de ABD’in politikasında bir değişikliğin olduğu ve filonun Pasifik’te toplandığı, adaların tahkimi, balıkçılık sorunu, Alaska ve Filipinler sorununun gündemde olduğu şu günlerde: Bu sorunlar Roosevelt “refah”ı paramparça olduğunda son derecede ağır bir hal alabilir. İnsancıl pasifist Wilson, ABD’yi savaşa girmeye zorladı; aynı şey Roosevelt’le de mümkündür: O, ülkeye yeni bir paylaşım, yeni bir gelecek sözü verdi, onun getirdiği kan değişiminin belli bir etkisi var. Üç yılı daha var. Eğer bu üç yıl içinde konjonktürde keskin bir değişiklik olursa –büyük sermaye iyi koku alır: Onlar bir yıl sonrasını bilirler. Tüm bu büyük hareket muazzam bir hareket olabilirdi. Çin sorunu en önemli arenayı oluşturacaktır. Neden Büyük Britanya ABD’yle Japonya’nın saldırganlığına karşı bugün bir uzlaşmaya varmak istemiyor, çünkü bu hakim gücün zaferi anlamına gelirdi.
Çin’de Japonya karşısında belirleyici bir faktör haline gelebilecek olan ABD –dünya savaşının olası faktörlerinden biri– üzerine teze bir şeyler koyulsaydı iyi olurdu. ABD’nin Japon karşıtı mücadelede büyük bir etkiye sahip olmamasına biraz şaşırdım. Bu, Amerikan emperyalizminin kriz dönemi boyunca yarı uyur bir vaziyette bulunması yüzündendi. Ama o beklemeci korkakça politikasını değiştiriyor.
Li Fu-jen: Amerika’nın çekimserliği, bilinçli bir politikanın sonucudur. Washington, önce Güney Amerika’daki (Pan-Amerikan Birliği) konumunu sağlamlaştırmakla ve silahlı kuvvetlerini inşa etmekle işe başlıyor. Ancak ondan sonra Japonya konusunda bir netice elde etmeye girişebilecektir. Eğer Amerika’nın tutumuna ilişkin bu görüşü doğru kabul edersek, Uzak Doğu’daki mücadeleye Amerikan müdahalesi uzun bir süre boyunca beklenemez.
Troçki: Bunun benim söylediğim şeye ters hiçbir bir yanı yok. Ama Washington tüm faktörlere hakim değildir; şiddetli bir kriz bir değişikliği zorunlu kılabilir. Sen uzun vadeli perspektiften söz ediyorsun: Uzun vade nedir? Üç dört yıllık silahlanma programları söz konusu, ardından yeni bir Amerikan dünya programı az çok şekillenecektir. Büyük Britanya’ya teknik olarak daha güçlü olduklarını göstermek için, bunun iki üç yıl içinde yapılması mümkündür.
W: Çin şimdi altın standardında. Tüm donanma programında ve bu programın hızlandırılmasında ve havacılık programında, Birleşik Devletler Japonya’ya şiddetli bir şekilde karşı koyuyor.
Li Fu-jen: İngiliz ve Japon etkisinin üstünlüğü, Çin’de ABD’yi ayaklarını basacak sağlam bir yer bulmaktan alıkoydu. Örneğin Çin’in gümüş standardını bırakmasını ve kur sistemi reformunu düzenleyen Britanya’ydı. Britanya sermaye yatırımlarında da önde gidiyor. Çin’in her yıl Britanya’ya ödediği muazzam Boxer tazminatı, şimdi geri veriliyor ve demiryollarının ve diğer girişimlerin inşasında kullanılıyor, ki bunların tüm malzemesi İngiliz imalâtçılardan alınıyor. Geçtiğimiz dönemde Amerika’nın Çin’e müdahalesi, genellikle diplomatik manevralar biçimindeydi ve bu manevralar pek sert değildi. Amerika’nın tutumundaki mevcut zayıflığın kanıtı olarak, Japonya’nın, Pan-Amerikan Havayollarını Çin’de Pasifik-aşırı terminal kurmaktan alıkoyması ve şirketin Portekiz sömürgesi olan Macao’ya gitmek zorunda kalması gösterilebilir. Japonya, Nanking’i Amerika’nın Mackay Radyo Kurumuyla yapılan sözleşmeden vazgeçmeye de zorlamıştı. Son günlerde ABDnin Çin’deki rolü, bu nedenle çok zayıflamıştır ve güçleneceğine dair de hiçbir işaret bulunmamaktadır.
Troçki: Kriz dönemini saldırgan bir politika için kullanan büyük ülkelerden biri Japonya idi, ondan sonra da Habeşistan’daki İtalya[173]. Almanya bu dönemi yalnızca silahlanma için kullandı. Diğer tüm ülkeler, örneğin Büyük Britanya, eski bir temeli olduğu için Çin’de nüfuz olanağına sahipti, ama Britanya uluslararası olarak tümüyle felç olmuştu. Baldwin, ünlü aptalca konuşmasında, “iflâsım hakkındaki tüm gerçeği söyleyemem” demişti. Ve İspanya sorunu konusunda: Fransa ve Büyük Britanya çaresizdi. ABD’nin Çin’deki konumu, Büyük Britanya’nın İspanya’daki konumunu andırıyordu, beklemeci ve korkakça. Ama Japonya açısından, başarı aynı zamanda en büyük yüktür. Yüzlerce yıllık egemenliğe rağmen, Büyük Britanya’nın Hindistan’la problemi var. Ama Çin 400 milyonluk bir ülke. Ve şimdi beş kuzey eyaleti var. Japonya gibi çok küçük yoksul bir ülke için, Sovyetler Birliği bu kadar yakınken, Büyük Britanya’yla rekabet ederken, ABD’nin büyük tehdidi altındayken Çin’e egemen olmak –tüm bunlar Çin halkını harekete geçirecektir ve ekonomik canlanma dönemi bu hareketi 1924-27’de olduğundan daha da güçlü kılmıştır. Bu Çin için bir tür sınai devrim olan yeni bir durumdur. Bu, yeni bir yurtsever ayaklanmanın vaadidir. Japonya için Kore bile bir tuzak haline gelebilir. Hatta Sovyetler Birliği’yle girişeceği bir savaşta Japonya, İrkutsk yönünden yaklaşmak zorundadır. Mançurya’da Japonya’ya tümüyle düşman 30 milyon Çinli yaşıyor. Japonya’nın bir dünya savaşındaki askeri durumunun, burjuva stratejistler tarafından tamamen yanlış bir biçimde değerlendirildiğini düşünüyorum, çünkü onlar devrimci ulusal hareketler olasılığını hesaba katmıyorlar ve bu hareketlerin çoğu Rus-Japon savaşının anılarıyla doludur. Büyük bir fark var: Mançurya’nın o zamanlar 5 milyonluk küçük bir nüfusu vardı, şimdi ise bu nüfus 30 milyon halis Çin köylüsünden oluşuyor. Her halükârda Çin’in daha büyük bir direniş göstereceğini bekleyebiliriz. Şimdi Çin tarihinde çok önemli bir dönemle yüz yüzeyiz.
Li Fu-jen: Çin’deki yabancı yatırımların ilginç bir yönü, bunların çoğunlukla olmasa bile büyük ölçüde ulaşımda, herşeyden önce de demiryollarında yoğunlaşmasıdır. Fakat Çin’deki demiryolları, yabancı menşeli ürünlerin pazarlanmasını kolaylaştırmaktadır. Bu nedenle bu yatırımlar, Çin ekonomisini geliştirmeye yardımcı olmaktan çok, yabancı malların satışına yardım etmektedirler.
Troçki: Nüfuz, diyalektik bir karakter taşır. Rusya’da da demiryolları inşa etmekle işe başladılar. 1905 yılı, bir demiryolu devrimiydi. Biz büyük bir sanayiye de sahiptik, fakat en önemli sınai gelişme 1905’ten sonra başladı, bu 1909-14 dönemindeydi. Yabancılar, tren yollarını yaptılar, ülkeye daha merkezileşmiş bir nitelik, bir hükümet gücü verdiler. Hükümet, sırası geldiğinde, yabancı sermayeden daha bağımsız hale geldi; Witte’nin gümrük vergisi mücadelesi. Nanking hükümeti şimdi politik olarak Büyük Britanya tarafından beslenmektedir, ama bilhassa demiryolları Nanking hükümetine gerçek bir temel sağlayacak ve o, Büyük Britanya’dan daha bağımsız bir hale gelecektir. Rusya’da 1905 genel grevi herşeyden önce bir demiryolu greviydi; demiryollarının felçleşmesi muazzam bir olaydır.
R: ABD’nin Japonya’ya karşı Çin’deki görünüşteki pasif tavrının, Japonya’ya karşı savaşacağı bir üs aramasından ve Rusya’yla ilişkilerinden kaynaklandığı da doğru değil mi?
Troçki: Evet bu, ABD’nin “görkemli izolasyon” politikasının son dönemidir. SSCB’nin Roosevelt tarafından tanınmasıyla, bir dönüş için ilk zemin yaratıldı. İlişkilerde bir soğuma söz konusuydu ama şimdi tekrar bir yakınlaşma var ve Amerikan donanmasının küçük bir filosunun Vladivostok’u ziyaretinin büyük bir sembolik önemi vardır. Tabiatıyla, generaller davası sorunu ABD için bir engel oluşturmuştur, çünkü Sovyetler Birliği’nin uygun bir müttefik olup olmadığı konusunda şüphelidirler[174]. Ancak bu geçici bir evredir. Onlar “görkemli izolasyon” politikasını terk etmeye başlıyorlar ve SSCB’yle çok ihtiyatlı ama açık bir yakınlaşma söz konusudur ve bu yalnızca Japonya’ya değil Büyük Britanya’ya da karşı bir yöneliştir.
Sırada bizzat Çin burjuvazisinin ulusal politikası sorunu var. Bu tezde yer alan, Çan Kay-şek’in Japonya’ya karşı asla savaşmayacağı şeklindeki kategorik ifade, doğru değildir. Genel politik fikirler tümüyle doğrudur ve mükemmel bir biçimde formüle edilmişlerdir; Japonya’ya karşı mücadelede sınıf çizgisi. Fakat biz Çarlığa karşı mücadelede de aynısını söyledik: Liberallerimiz ve burjuvalarımız mücadele yeteneğinden tümüyle yoksundurlar ve bu özde doğruydu. Ancak ölümle monarşi arasında bir seçim yapmak zorunda kalan burjuvazi, Çarın sarayını kendi kaderine terk etti. Duma muhalif oldu, devrime katıldılar: Rasputin’i öldürdüler, bu Çarlık ailesindeki bölünmenin başlangıcıydı. Çin burjuvazisi emperyalizme karşı özgürce savaşamaz, çünkü işçi sınıfını seferber etmek zorundadır ve bu çok tehlikelidir. Ama yabancı sermaye ve Çinli kitleler, burjuvazi açısından pek de tercih şansının olmadığı bir durum yaratabilirler. Aynı nedenle şu anda Çin burjuvazisi Japon emperyalizmini desteklemek zorunda kalmıştır, kendini kurtarmak için son anda Japon emperyalizminden kopabilir ve böylelikle bize yardım edebilir. Tıpkı 1917 Şubatında kendilerini kurtarmak için monarşiyi feda etmeye çabaladıkları gibi; o günlerde Rodzianko “devrim”in başı, Rus “Mirabeau”su oldu,[175] Çin burjuvazisi de kendini kurtarmak için Japon garnizonlarını, bankalarını, menfaatlerini feda edebilir ama kendi çıkarlarını korur; onlar çok yakın dostturlar fakat aynı değildirler ve aynı çuvala koyulamazlar.
Ve terminolojiye dair söylenebilecek bir şey var: “Küçük-burjuvazi” deyimi, tezde yalnızca kent küçük-burjuvazisi anlamında kullanılmış. Ama köylülük de küçük-burjuvazinin bir parçasıdır –çok farklı ama aynı sınıfın bir parçası. Burada köylülük küçük-burjuvaziye karşıt koyulmuş; ama onun şehir küçük-burjuvazisiyle karşıtlığı açıklığa kavuşturulmamış.
Çin için şu slogan ne anlama gelmektedir: “Kahrolsun yeni bir dünya savaşı hazırlığı.” Biz yeni bir dünya savaşına hazır olmalıyız. Çin’de devrimci bir halk ordusu, silahlı işçi ve köylüler talep etmeliyiz. Çan’ın politikası Büyük Britanya’ya boyun eğme politikasıdır. Çan Kay-şek, dünya savaşında Büyük Britanya’nın kuklası olacaktır. Bizim sloganımız şu olmalıdır: Kahrolsun Çin’i Büyük Britanya’nın sefil bir kuklasına dönüştürecek olan Çan’ın politikası. Bizim görevimiz, bir işçi ve köylü hükümeti için hazırlanmaktır.
“Tüm dünya proletaryasıyla birlik ve Çin’in kurtuluşu yararına somut bir program temelinde Sovyetler Birliği’yle ittifak” sloganı, “Sovyetler Birliği’yle, tüm dünya proletaryasıyla birlik” sloganına tercih edilmelidir. Sovyetler Birliği şu anda bürokrasidir, Sovyetler Birliği’ne körü körüne güvene hayır!
Li Fu-jen: Nanking hükümeti Sovyetler Birliği’yle bir ittifak içine girmek zorunda olsaydı, ve ittifakın Çin’e zarar veren ve yalnızca Sovyetler Birliği’nin çıkarına olan bir niteliği olsaydı, buna karşı bizim tutumumuz ne olurdu?
Troçki: Japonya’ya karşı askeri bir ittifak, gerçekte bürokrasiyle bile olsa, Çin açısından her halükârda tercih edilir bir şey olurdu. Fakat daha sonra, Sovyetler Birliği’nin cephaneleri ve silahları işçilere ve köylülere teslim etmesini; Şanghay’da, işçi merkezlerinde özel komiteler oluşturulmasını; anlaşmanın yalnızca Kuomintangın katılımıyla değil, işçi ve köylü örgütlerinin de katılımıyla hazırlanmasını talep ettiğimizi söylemeliyiz. Sovyet bürokrasisinden, savaşın sonunda Çin’in hiçbir bölgesinin Çin halkının rızası olmaksızın işgal edilemeyeceğine, vs. dair açık bir bildiri isteriz.
Li Fu-jen: Yani Sovyetler Birliği’nin emperyalistçe bir politika izleyebileceğini mi düşünüyorsunuz?
Troçki: Eğer o komplolar örgütlemeye, devrimcileri öldürmeye muktedirse, tüm olası suçlara da muktedirdir.
Devrimin uluslararası karakteri sorununa gelince. Bize şu sorulacaktır: Diğer ülkelerde bozgunlar varken geri bir ülkede devrime başlayabilir misiniz? Diğer ülkelerde karşı-devrim zafer kazanmışken, bir proletarya diktatörlüğü kurabilir misiniz? Şöyle demeliyiz: Evet, çünkü bizim devrimimiz, sadece kısmen muzaffer olsa bile, Japonya’daki ve diğer ülkelerdeki hareketleri canlandıracak ve diğer devrimlerin Çin üzerinde doğurabileceği etkiyi değil, daha çok Çin devriminin diğer ülkeler üzerinde doğuracağı etkiyi vurgulayacaktır.
Ve yoldaşlarımızı olabildiğince konspiratif olmaları doğrultusunda uyarmalıyız. Şimdi Stalin ve Çan’ın anlaşmasıyla, bir gecede tümü yok edilecek; çok konspiratif olmak zorundalar. Dünyada hiçbir harekete bizimki kadar çok eziyet edilmemiştir. Eğer anlaşma yapılırsa, Çen Tu-ziu’yu öldürecekler; onu korumak için bir hareket başlatılmalıdır, siz bunda inisiyatif alabilirsiniz.[176]
Dördüncü Enternasyonal’in gelecek kongresine önergeler hazırlamak için, New York’ta Çin sorunu ve genel olarak sömürge sorunu üzerine bir komisyon oluşturmak mümkün değil mi? US [Uluslararası Sekretarya] Ekimde uluslararası bir konferans toplamayı kararlaştırdı, fakat kişisel olarak ben bu tarihi çok erken buldum. Konferans için ABD’de bağımsız bir partimiz olmalı.[177] Uluslararası konferansı Ocak-Şubata kadar ertelemek gerekli olacaktır.
SONSÖZ
3 Kasım 1937
[Stenografın notu: Sonsöz, Yoldaş Li Fu-jen’in (yapılan görüşmeden sonra sorulan) bir sorusuna yanıt olarak dikte ettirildi: Çin’deki mevcut askeri harekâtların, ekonomik canlanmadaki ilerlemeleri silip süpürerek ve hatta ekonomiyi öncekinden daha gerilere atarak Çin ekonomisini altüst edeceği doğru değil mi? Eğer ekonomik canlanma uzun bir süre için yıkıcı bir savaş tarafından yok edilirse, işçi hareketinde canlanmanın meydana gelebileceği başka bir temel var mıdır?]
1. Çin sorunu hakkındaki tartışma İngilizce yapıldı ve bu dile hakimiyetim çok kötü olduğundan, stenogram benim düşüncelerimi açıkça ifade edemez. Ne yazık ki, İngilizce metni düzeltmek ya da ekleme yapmak için zamanım yok. Üstelik durum konuşmadan bu yana hatırı sayılır ölçüde değişti. Tartışmanın gerçekleştiği 11 Ağustosta, Japonya ile Çin arasındaki ihtilâfın ne kadar şiddetleneceği henüz açık değildi. Şu anda, askeri harekâtların bir uzlaşmayla mı sonuçlanacağı yoksa tersine büyük bir savaşı mı başlatacağını söylemek en azından buradan hâlâ zor olsa da, bu ihtilâf açık bir savaşa dönüştü.
2. Her halükârda, bağımsız “Japon karşıtı” örgütlenmeler hakkındaki soru birkaç hafta öncekinden çok daha acil bir anlam kazanmaktadır. Ancak, şimdi de bana öyle görünüyor ki, taraftarlarımız hedefleri hakkında daha kesin bir tarif yapmadan, “Japon karşıtı” örgütlenmeler oluşturma inisiyatifini üstlenemezler. Yeri geldiğinde sendikaların yapabileceği çalışmayı yürütmek için, sınıf temelinde “savaş” örgütleri yaratmaya çalışmak bana daha doğru görünüyor. Örneğin, bir işletmede bazı işçiler savaşa gitmişse, onlarla bağlantıyı sürdürmek ve onlara ve ailelerine maddi ve manevi yardım sağlamak için bir grup örgütlemek zorunludur. Şehirde bu amaçla özel bir işçi merkezi örgütlemeye çalışarak, benzer bir çalışma köylerde yürütülmelidir. Cepheye gidenlere yardım için oluşturulan bu tür işçi ve köylü birlikleri, burjuva politik örgütler karşısında ve hükümet organları karşısında, devrimci işçilerin ailelerine yardım etmeleri vb. konularda diretebilmeli ve diretmelidirler.
3. Savaşın ülkedeki ekonomik canlanmayı derhal felç edeceğini düşünmek yanlış olur. Aksine, savaşın sanayide hummalı bir canlanma yaratacağını düşünmek için tüm nedenler mevcuttur. Üstelik, şu da eklenmelidir ki, Çin’in muazzam genişliği, özellikle de güneyi ve batısı, yalnızca askeri harekâtların sahası içinde olmamakla kalmayacak, hatırı sayılır ölçüde, savaş etkenlerinin doğrudan etkisi altında da olmayacaktır. Bu bakımdan, özellikle eğer savaş Büyük Britanya, ABD ya da Sovyetler Birliği tarafından finanse edilirse, ekonomik canlanmanın devam edeceği beklenebilir. Ordunun ve hükümetin iç üretime bağımlılığı, Çinli sanayi işçilerinin rolünü ve önemini sınırsız ölçüde arttıracaktır. Sanayinin tüm dalları, özellikle de doğrudan doğruya savunma için çalışan sanayi dalları, büyük kârlar elde edecektir. Bu durum, işçilerin ekonomik mücadelesi için geniş fırsatlar açmaktadır. Hükümet, savaş sanayiin temposunu düşürmemek için, baskılarında daha dikkatli olmak zorunda kalacaktır. Şüphesiz, Kuomintang’ın alçakları ve bunlardan geri kalmayan Stalinist partinin alçakları, savaş zamanında bir ekonomik mücadelenin “anti-yurtsever” olduğunu haykıracaklardır. Bununla birlikte, eğer ki gerçek devrimciler kapitalistlerin muazzam kârlarını ve bürokratların açgözlülüğünü teşhir edebilecek olurlarsa, işçi kitleler bu tip öğütlere pek de kulak asmayacaklardır.
Tüm çalışma, savaşa zarar vermemekle kalmayacak, aksine onun desteklenmesine hizmet edecektir. Japonya’ya karşı bir savaş, ancak burjuvazi tüm yükü işçi sınıfının omuzlarına bindirmekte başarısız olursa, gerçek bir ulusal karakter taşıyabilir. İşte bu nedenle, sanayi üzerinde, özellikle de savaş sanayii üzerinde, işçi denetimi talebi böylesi muazzam bir öneme sahiptir –yalnızca kârları “denetlemek” için değil, aynı zamanda kapitalistlerin orduyu düşük kaliteli kötü ürünlerle donatmasını zorlaştırmak için de. Savaş boyunca günlük yaşam, işçilerin öğrencilerle ve genelde küçük-burjuvaziyle yan yana gelecekleri değişik türde birlikler ve komiteler örgütlemenin yüzlerce ve binlerce yolunu sunacaktır. Bu tür örgütlemelerin, kendi önlerine, her ne kadar dar olsa da, ordu ve işçilerin çıkarlarına bağlı, tamamıyla somut bir program koymaları zorunludur. Savaşa ve savaşla bağlantılı hizmetlere etkin biçimde katılan işçi devrimcilerin burjuva hükümetin en küçük bir politik sorumluluğunu dahi üzerlerine alamayacaklarını ve almamaları gerektiğini tekrarlamaya gerek yoktur. Proletaryanın öncüsü savaş boyunca burjuvaziye karşı uzlaşmaz muhalif olarak kalır. Öncünün görevi kendini savaş deneyimine dayandırarak işçileri devrimci öncü etrafında sıkıca birleştirmek, köylüleri işçilerin etrafında toplamak ve bu şekilde gerçek bir işçi-köylü hükümetini, yani ardında milyonlarca köylüye önderlik eden proletarya diktatörlüğünü hazırlamaktan oluşur.
İşaret edilen hedef bakımından, ordudaki devrimci işçilerle sıkı bir bağın korunması (mektuplaşma, ürünlerin gönderilmesi), işçiler, köylüler ve askerler arasındaki her türden kardeşleşme vs. vs. muazzam bir öneme sahiptir.
11 Ağustos tartışmamıza ekleyebileceğim kısa ilave hususlar bunlardır.
Internal Bulletin’den, Sosyalist Parti Kongresi Örgütlenme Komitesi (New York), no. 3, Aralık 1937.
[171] Bu metin Troçki ile birkaç Dördüncü Enternasyonalcinin, Troçki’nin Meksika’nın Coyoacan şehrindeki evinde yapılan bir tartışmanın, katılımcılarca düzeltilmemiş bir nüshasıdır. Metinde belirtilen; “W”, önde gelen bir Amerikalı Troçkist olan Jack Weber; “R”, Troçki’nin Meksika’daki sekreterlerinden biri olan Raya Dunayevskaya’dır. Çin tartışmasının stenogramını o tutmuştur. Oturum Li Fu-jen’in Çin’deki politik durum üzerine raporunu sunmasıyla açılmıştır.
[172] Çan Kay-şek’in, Ulusal Kurtuluş Birliğinin yedi önderini Kasım 1936’da tutuklanması, Çin’de “Yedi Beyefendi”nin insan haklarının savunusu doğrultusunda büyük bir yankı yarattı ve UKB’ne bir anda kitlesel katılımlara yol açarak onu KMT ve ÇKP’den sonra Çin’deki üçüncü büyük politik örgüt haline getirdi.
[173] İtalya Ekim 1935’te Etiyopya’yı (Habeşistan) işgal etti.
[174] Sovyet hükümeti, idamlarından önce Kızıl Ordu generallerini yargılayan gizli bir mahkemenin Haziran 1937 başlarında toplandığını ilân etti. Mahkemenin gerçekten yapılıp yapılmadığı hususunda çelişkili açıklamalar vardır.
[175] Mihail Rodzianko (1859-1924) Şubat 1917 Rus devriminde, 1789 Fransız devriminde Honoré Mirabeau’un (1749-1791) oynadığı role benzer bir rol oynamıştır. Parlamenter bir reformdan başka şey istemeyen bir anayasal monarşist, kendisini bir anda, monarşiyi hepten alaşağı eden bir devrimin başında bulmuştur.
[176] Çen Tu-ziu, 19 Ağustos 1937’de, beş yıl yattıktan sonra hapishaneden salıverildi.
[177] Amerikan Troçkistleri, 1936 baharında, yeni radikalleşen ve ardından Sosyalist Partiye katılan militanlarla bağ kurmanın bir yolu olarak Sosyalist Partiye katılmışlardı. SP sağ kanadı, Ağustos 1937’de sol kanadı ihraç etmeye başladı. İhraç edilen sol kanadın çeşitli dalları 31 Aralık 1937-3 Ocak 1938 tarihleri arasında Chicago’da bir toplantı düzenleyerek Sosyalist İşçi Partisini (SWP) kurdular. SWP 1938’deki Enternasyonal kuruluş konferansında Dördüncü Enternasyonal’e katıldı.
link: Lev Troçki, Çin Üzerine Bir Tartışma, 11 Ağustos 1937, https://marksist.net/node/1460