Çürüyen kapitalizmin getirdiği sorunlar, çıkmazlar dört bir yandan işçi sınıfı gençliğini kuşatmaya devam ediyor. İşsizlikle, yabancılaşmayla, bireysel kurtuluş hayalleriyle, psikolojik problemlerle her gün daha da dibe itiliyor gençliğimiz.
Eğitimin daha ilk yıllarından, çocuk yaşlarımızdan itibaren, birincilik, en iyi olma dürtüsü aşılanıyor. Kendini kurtarıp başka hiçbir şeyi düşünmemeyi öğütlüyor egemenlerin eğitim sistemi bize. Gitgide büyüyen bireyselleşme, yabancılaşma gençliği ele geçirirken, yalnız kalmak, hiçbir dertle ilgilenmemek, umursamazlık, olması gerekenmiş gibi sunuluyor. Proleter sınıfın gençleri, kendi gerçeklerine yüz çevirip küçük-burjuva bir hayat tarzını benimsiyor ve bencillik hayatın yöneticisi pozisyonuna geçiyor. Gün geçtikçe gelişen teknoloji burjuvazinin egemenliği altında genç beyinleri esir alıyor. Sanal bir dünyanın içine çekilen gençler gerçek yaşamdan, sınıflarından uzaklaşıyorlar. Düşünmeyen, sorgulamayan, kendi hayatından ve çıkarlarından başka bir şey önemsemeyen bir gençlik oluşturuluyor. Özellikle üniversite gençliği bilimsellikten uzak, devlet güdümlü bir eğitimin kıskacında bireysel kurtuluş hayalleriyle zamanını dolduruyor. Üniversiteyi bitirip mezun olunca, kendini kurtaracağına, hayatın bambaşka olacağına inananlarımız gerçekten kurtuluyorlar mı peki? Kesinlikle hayır! Artan işsizlik oranları, atanamayan öğretmenler vb. böyle olmadığını gözlerimizin önüne seriyor. Çığ gibi büyüyen diplomalı işsizler kervanına katılıyor binlerce öğrenci.
Bunların dışında işçi-emekçi mahallelerinde uyuşturucunun yaygınlaşması sonucu gencecik hayatların karartılmasıyla karşı karşıyayız. Kapitalist düzenin yarattığı adaletsizliklerden, kötü hayat şartlarından kurtulmanın yolu zihinleri ve bedenleri uyuşturmak olarak görülebiliyor. Uyuşturucu bir kurtuluş olmadığı gibi her gün bataklığın daha derinine çekiyor gençleri. Yalnız gençlerde değil tüm toplumda umutsuzluk ve psikolojik problemler katlandıkça katlanıyor. Elbette bu problemlerin gerçek kaynağına –yani kendine- dokunmayan kapitalizm, sağlık adı altında kitleleri bir başka uyuşturucuya, anti-deprasan haplara yönlendiriyor. Zihinler yine uyuşturuluyor. Yani kapitalist sistem sorunlarımızın farkına vardığımızda onların üstüne gitmememiz, örgütlenmememiz için elinden gelen her şeyi yapıyor.
Peki, örgütsüz kitleler bu saldırılara karşılık verebilirler mi? Asla veremezler. Burjuvazi örgütlülüğü, “özgürlüğünden ödün vermek”, “kendi hayatına sınırlar koymak” olarak gösteriyor. Oysaki kapitalist sistem altında hiçbirimiz özgür değiliz zaten. Bireyselleşme özgürlük demek değildir. Özgürlük ancak burjuvazinin zihinlerimizde kurduğu tahakküme son vermekle mümkündür. Yaptığımız en özgür tercihlerde bile kapitalizmin yönlendirmesi altındayken, verili koşullara uyum sağlarken özgürlükten söz edemeyiz.
İşin kötüsü, örgütsüzlüğü yüceltme eğilimi, burjuva ideolojisinin etkisinden kurtulamayan sol hareket içinde de gittikçe artıyor. Baskın olan küçük-burjuva ideoloji örgütlülüğe bakışta da kendisini gösteriyor. Bunun Türkiye’deki yansıması olarak Gezi hareketini hatırlayalım. Gezi olayları sürecinde insanlar göğüslerini gere gere “burada örgütlülük yok” dediler. Örgütsüzlük daha ileride olan, yüce olan bir şeymiş gibi kabul edildi.
Örgütlülüğü özel yaşamlarına bir saldırı olarak gören gençlere şunu inatla göstermek gerekiyor: Örgütsüzsek güçsüzüz! Her alanda burjuva egemenliğin esareti altında olan kitleler, örgütlü olmayan bir başkaldırıyla da bir şey elde edemezler. Biz gençler ancak kolektif bir yapı içinde görevler alarak, Marksist teoriyle donanıp aktif bir şekilde devrim mücadelesi vererek kazanabiliriz. Sosyalist bir toplum yaratma uğruna emek harcayıp, burjuva düzenin sınırlarının dışına çıkarak özgürleşebiliriz. Kapitalist sistem altında bizler için hiçbir özgürlük umudu yoktur. Devrimci işçi sınıfı saflarında örgütlenen bireyler, sistemin bataklığından uzaklaştıkça kâr güdülmeyen gerçek dostlukların, kolektif, dolu dolu ve bir amaç uğrunda çalışarak geçen hayatın tadına varırlar.
Eğitim sistemindeki çarpıklıklar, psikolojik problemler, işsizlik, genç işçilerin yaşadığı sorunlar her gün büyüyor. Savaşa, silahlanmaya ayrılan bütçe her gün artıyor. 3. Dünya Savaşı artık çok daha etkili bir biçimde kendini gösteriyor. Kapitalizm dünyayı bir yok oluşa sürüklüyor. Bu koşullarda gençlik yanıltıcı ve çarpık bir özgürlük anlayışına kapılmamalıdır. Çürüyen kapitalizm karşısında ah etmek yetmez, bataklıktan sıyrılıp onu kurutmak için mücadele etmek gerekir.
link: Hacettepe Üniversitesi’nden MT okuru bir öğrenci, Örgütsüzsek Güçsüzüz, 13 Aralık 2015, https://marksist.net/node/4702
Bolivarcı Hayallerin İflası
AKP’nin Bayır-Bucak Sevdası