Dünya, Bodrum’da karaya vuran insanlığı konuşuyor. Emperyalist savaşların yakıp yıktığı şehirlerden başka ülkelere, hatta başka kıtalara kaçmak zorunda kalan ailelerden birinin en küçük oğluydu Aylan Kurdî. Biz onu kıyaya vurmuş küçücük bedeniyle tanıdık. Ve en tanıdık duygularla uzun uzun bakıp durduk tek fotoğraf karesine. Acımız çoğaldı, öfkemiz bilendi savaşların, göçlerin müsebbiplerine. Gelin görün ki bizler gibi gülmelerine, ağlamalarına, hissetmelerine imkân olmayanlar da bizlerden biriymiş gibi konuşup durdular. Kendi ülkesinde işsizlikle, açlıkla, kölece çalışma ve yaşam koşullarıyla baş başa bıraktığı sığınmacıların hesabını vermeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “bu yavrunun hesabını tüm insanlık vermeyecek mi?” diye konuştu örneğin. B20 Zirvesi’nde sözde dünya âleme “insanlık dersi” veren Erdoğan, “Avrupa ülkeleri hayatını kaybeden her mültecinin vebaline ortaktır” diyerek Batılı ülkelerden hesap sordu! Daha birkaç ay önce savaştan kaçıp Türkiye sınırına dayanan Suriyeli sığınmacıların IŞİD’e teslim edilmelerinin ve ölüme terk edilmelerinin vebali kendi boynunda değilmiş gibi! Sahi Suriye’nin bu hale gelmesinden kim sorumlu?
“Aylanlar yaşasın diye 4 yıldır çırpınıyoruz” diyor Başbakan Davutoğlu. “Peki, ya fotoğrafı çekilmemiş olan dünyanın dört bir yanında öldürülen Suriyeli çocuklar ne olacak?” diye de soruyor “vicdan sahibi” başbakanımız. 12 yaşında 13 kurşunla katledilen Uğur ve nicelerinin, daha geçtiğimiz günlerde Cizre’de katledilen 7 yaşındaki Baran’ın, 10 yaşındaki Cemile’nin sorumluları kendileri değilmiş gibi, öldürülen çocukların akıbetini soruyor. “Yanıbaşımızdaki kardeşlerimiz ölürken üzerimize düşeni yaptığımız için tarihe geçeceğiz” diye ekliyor üstelik. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren savaşın ortakları, ülkenin doğusunda her gün üçer beşer ölen insanların sorumluları kendileri değillermiş gibi. Haklılar, onlar bir sınıfın temsilcileri olarak üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine getiriyorlar. Emperyalist emelleri uğruna Ortadoğu’yu cehenneme çevirmekten sakınmıyorlar. Ve söyledikleri gibi, tarihe de geçecekler elbet. Ama kandan beslenen insanlık düşmanları olarak!
Peki, ya başka bir sınıfın insanları olan bizlerin üzerine düşeni yapmasının sırası gelmedi mi? Aylan gibi bütün insanlığın kıyıya vurup yok oluşunu mu beklemek gerekir? Ya da denize düşen insanlığın yılana sarılmasına seyirci kalmaya devam mı deceğiz? Yoksa başka bir dünyayı mümkün kılmak mı? “Bu yavrunun hesabını tüm insanlık vermeyecek mi?” diye sorup diyeti tüm insanlığa ödetmeye kalkışanlardan hesap sormanın vakti geldi de geçiyor. Savaşlarda ölen çocukların da, umut yolculuklarını tamamlayamadan karanlık sularda boğulup gidenlerin de sorumlularını biliyoruz, tanıyoruz. Yanıbaşımızda kardeşlerimiz ölürken üzerine düşeni yapacak olan biz işçi sınıfının evlatlarıyız. Savaşları bitirip nihai barışı yaratacak olan da bizleriz!
link: Sefaköy’den bir öğrenci, Dünyaya Barış İşçi Sınıfıyla Gelecek!, 18 Eylül 2015, https://marksist.net/node/4471
İran’la Nükleer Anlaşma ve Ortadoğu’da Dengeler
Kocaeli’de Kanser Riski 7 Kat Fazla