…büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor…
Yıllar önce büyük insanlığın umuduna güvenmişti büyük işçi şairi Nazım Hikmet. Bugün umudun ve inancın ne kadar önemli olduğunu bir kere daha görüyoruz; çünkü umut olmazsa hayat durur, zaman durur, mücadele durur. Her şey olduğu gibi bırakılır. Tek bir adım dahi atılmak istenmez. Çünkü “olmayacaklarla” desenli perdeni çekmişsindir bakışlarının önüne. Ve böylece düzen kendi halinde bırakılır. Sonsuz bir sömürü devam eder ellerinde bir işgücü kalmışların üzerinde.
İşte tam da bu yüzden, kendilerine dikensiz gül bahçesi yaratmak isteyen akıldışı sistemin açgözlü sahipleri, ellerindeki tüm güç kaynaklarıyla saldırırlar umudumuza. “Olmaz, yapamazsınız, bu düzen sağlam. Sen tek başına neyi değiştirebilirsin?” derler. Örgütlü mücadelenin varlığından habersizlermiş gibi. Böylece örgütlü mücadelenin gücünden habersiz bir şekilde bireysel güçsüzlüğümüzün sarp sokaklarında tam da onların istediği bir profile bürünmüş oluruz. Umudun düşmanıdır bunlar, o yüzden umut taşıyan her şeye düşmandırlar.
Misal, zifiri karanlık bir gecenin belirsiz bir saatinde, normalin kat be kat fazlası insan bindirilmiş bir botun içerisindeki küçücük çocuğun umuduna karşı düşmanlıklarıdır bota batırdıkları sivri cisimler. Ya da Ankara’da umudu eken, umudu yaşatan; ellerinde barış pankartları, dillerinde barış şarkıları, hayallerinde ise yemyeşil bir dünyanın tok çocukları olan insanların inancına düşmanlıklarının kanıtıdır canlı bir tarafı kalmamış canlı bombacılar. Düğmeye basma emirleri sadece yoldaşlarımızın bedenini parçalamayı amaçlamıyordu elbette, bir diğer hedef geride kalanların umudunu, inancını öldürmekti!
Tanıyoruz katilleri, yoldaşlarımızın bedenlerini örten barış pankartlarına olan düşmanlıklarından biliyoruz. Sonra Şırnak’ta Hacı Lokman Birlik’in bedenine sıkılan 28 kurşun elbette ki yetmişti onu hayattan koparmaya. Ama düşmanın kinini ve nefretini dindirmeye yetmemiş olacak ki zırhlı aracın arkasında, kişiliklerinin çirkinliğini net bir şekilde ortaya koyan küfürler eşliğinde sürüklediler ve yüksek mercilerin suç olarak kabul ettiği tek eylem katil polislerin bu olayı medyaya servis etmeleriydi.
Elbette ki burada devlet ve onun eli silahlı çetesi güç gösterisi yapıyordu. Kitlelerin zafer inancına bir saldırıydı bu ve “biz sizi tek tek avlarız, bırakın bu işleri, size mi kaldı mücadele?” deniliyordu adeta.
Evet, doğrudur, çok canımız yandı, kan da kaybettik doğrudur... Ama sizin düşman olduğunuz umudumuz ve inancımız hep canlı, hep dimdik ve o, mücadeleye itiyor bizleri. Umudumuzdan ve örgütlü mücadelemizden bu denli korkmakta kendinizce haklısınız. Biliyoruz ki bu mücadeleyi büyütürsek o zaman sorarız tüm kardeşlerimizin hesabını. Tüm kirli işlerinizi ancak örgütlü mücadelemiz temizler, biliyoruz. Hesap sormak için daha fazla birleşeceğiz. Korkmayacağız, umudumuzu ve inancımızı asla kaybetmeyeceğiz.
link: Mersin’den MT okuru bir öğrenci, Büyük İnsanlığın Umudu, 10 Kasım 2015, https://marksist.net/node/4569
Büyüyen İşsizlik Rakamları ve İşsizlik Sigortası
YÖK, Polis, Medya: Bu Abluka Dağıtılacak!