Dünyanın neresinde ve hangi zamanında doğmuş olursak olalım, bir insan olarak dünyaya geldiğimizde kim olduğumuzu bilmeden doğarız. Sonra büyüdükçe dünyanın neresinde, hangi zamanında ve nasıl bir toplumsal düzen içerisinde doğmuş olduğumuz gibi belirleyici faktörler bizlerde bir kimlik oluşturur. Ancak insan bilinci, doğduğunda anne sütünü bildiği gibi bilmez bu kimliği. Örneğin insan emeğinin sömürüsüne dayalı kapitalist düzen, doğan her çocuğun %99’una işçi sınıfına ait bir kimlik hazırlar. Fakat bu kimliğin üzeri her sömürülü toplumda olduğu gibi kapitalist düzende de yapay başka kimliklerle örtülmek isteniyor. Peki, ama sömürülen sınıfta olduğumuzu gösteren kimliğimizi anlamamız neden bu kadar önemli, neden bu kimliğimizi bilincimizden söküp atmaya çalışıyorlar? Gelin bunun için köle emeğiyle büyüyen Roma İmparatorluğu egemenlerinin bu sınıf kimliği hakkındaki düşüncelerini gösteren örneğe bakalım.
Roma İmparatorluğu, sınırları 5.900.000 km²’ye kadar ulaşan, tarihin en büyük ve en uzun yaşayan imparatorluklarından biriydi. Bu kadar büyümesinin altında yatan gerçeklik ise köle emeği sömürüsü ve toprak yağmacılığı yani fetihlerdi. Yeni fetihlerle halklar köleleştiriliyor, toprakları yağmalanıyor ve imparatorluk zenginleştikçe zenginleşiyordu. Bu savaşlarda sahip olunan köleler çok ucuz fiyatlara pazarlarda satılıyorlardı. M.S. 3. yüzyıla gelindiğinde kölelerin nüfusu toplam nüfusun neredeyse yarısına yaklaşmıştı. Aslında bir köleyi o ülkenin “özgür” bir vatandaşından ayırt etmek oldukça zordu. O nedenle kölelerin nüfusunu kontrol ve gözetim altında tutmak amacıyla Roma İmparatorluğu Senatosuna kölelerin tek bir kıyafet giymesi teklifi sunuldu. Bu şekilde kölelerin ayrıcalıklı Roma vatandaşlarından ayrılması sağlanacak, ona göre muamele edilecekti. Ancak bu teklif senato tarafından kölelerin ne kadar çok olduklarının farkına varabilecekleri gerekçesiyle reddedildi! Çünkü eğer köleler ne kadar çok olduklarını anlarlarsa güçlerini fark edebilir ve büyük bir isyan çıkarabilirlerdi.
Romalı egemenler köle sınıfına baskı ve zorbalıkla boyun eğdirmeye çalışsalar da bunu başaramadılar. Eğitimli bir köle olan Spartaküs ve arkadaşlarının başlattığı köle isyanı diğer kölelerin de bu isyana katılmasıyla tarihin en büyük köle isyanına dönüştü. Zulme boyun eğmeyen köleler diğer köleleri de etkiliyor ve kölelerin özgür olduğu bir “Güneş Ülkesi” için mücadele ediyorlardı…
Yaşadığımız dönemde Roma İmparatorluğu da köle sınıfı da tarihe karıştı. Fakat sömürü ve sınıflar yok olmadı. Artık o dönemin soylu sınıfları yerine patronlar sınıfı, köleler yerine de insanlığın %99’unu oluşturan işçi sınıfı var. Ancak halen daha patronlar sınıfı biz işçilerin sınıf kimliklerini gizleyerek, bizleri din, dil ve ırk gibi yapay temellerde bölmeye çalışarak zalim düzenlerini, şatafatlı yaşantılarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Biz ise işçi sınıfının saflarında mücadele eden gençler olarak biliyoruz ki bu kötülükler saltanatı yalan ve baskı üzerine kuruludur. On binlerce yıllık koca tarihinde büyük zorlukları aşmış, geçmişten bugüne muazzam mücadeleler vermiş olan büyük insanlığın geleceği bu sömürü düzeni olamaz! Elbet sınıf mücadelesinin yükseleceği ve işçi sınıfımızın karanlık uykusundan uyanacağı günler de gelecektir. İşte o zaman barış ve özgürlük dolu bir dünyayı ellerimizle kuracağız. Şairin dediği gibi: “Karanlığın sonu bir ulu şafak, sarp kayadan geçen yola merhaba!”
link: Gebze’den genç bir işçi, Karanlığın Sonu Bir Ulu Şafak!, 18 Haziran 2024, https://marksist.net/node/8286
Çin’in Ekonomik Yükselişi ve Derinleşen Hegemonya Krizi
AP Seçimleri: Faşist Tehdit Büyüyor