Üniversiteler açılınca milyonlarca genç barınma sorunuyla yüz yüze kaldı. Üniversiteyi yeni kazanan bazı arkadaşlarımız barınacak yer bulamadıkları için kazandıkları üniversitelere gidemedi. Hâlihazırda üniversite okuyan kimi arkadaşlarımız okulu bırakmak zorunda kaldı. Barınma sorunu önceki yıllara göre katlanılamaz bir boyuta ulaştı. Türkiye’de kiralar iki üç kat arttı. Öğrenci sayısı ile kıyaslandığında devlet yurtlarının sayısı son derece yetersiz. 2002’de 93 olan üniversite sayısı, 2020’de 203’e yükseldi. Öğrenci sayısı ise 1 milyon 882 binden, 8 milyon 241 bine çıktı. 2002’de Kredi ve Yurtlar Kurumuna (KYK) bağlı yurt sayısı191 iken 2020’de bu sayı sadece 773’e çıktı. Kısacası AKP’li yıllarda devlet yurtları ile öğrenci sayısındaki uçurum daha da arttı. Aynı dönemde özel yurtların sayısı ise iki katına çıkarak 2210’dan 4406’ya yükseldi. Böylece bir yandan özel okul-yurt patronları ve iktidara yakın vakıf ve dernekler ihya edildi; diğer yandan iktidarın “dindar ve kindar nesil” adıyla başlattığı gerici kuşatma genişletildi. Bu özel yurtların çoğunluğunu tarikat ve cemaat yurtları oluşturuyor. Sonuç olarak milyonlarca öğrenci, iktidarın politikalarının kurbanı oldu. En temel insani ihtiyaçlardan biri olan barınma ihtiyacımızı dahi karşılayamaz hale geldik.
Elbette bu soruna karşı tepkiler de gecikmedi. İstanbul başta olmak üzere üniversiteli gençler “Barınamıyoruz” diyerek sokaklara çıktı. “Barınamıyoruz” hareketi pek çok ile ve bölgeye yayılarak büyüdü. Gençler sosyal medyada ve meydanlarda taleplerini ve öfkelerini haykırdı. Eylemler kamuoyunda gündem olunca, rejimin müdahalesi de gecikmedi. İktidar her zaman yaptığı gibi, önce sorunu yok sayarak gençleri marjinalleştirmeye çalıştı. Daha sonra ise “sorun varsa onu da biz çözeriz” mealinde sözlerle sorunun çözüleceğini duyurdu. Sabah başka akşam başka telden çalan iktidar sözcüleri hakkını arayan gençleri terörist ilan etmeye giriştiler. Gezi eylemlerine atıfta bulunarak, gençleri öğrenci olmamakla suçladılar. Rejim sözcüleri bunu gayet bilinçli ve hedefli bir şekilde yapıyorlar. Amaç başta gençler olmak üzere toplumun tüm kesimlerine gözdağı vermek, sopa göstermektir. Bunu son dönemde yapılan her türlü haklı ve meşru mücadeleye yapılan saldırılarda görmek mümkün.
Rejimin üniversite gençliği üzerindeki baskısı bu anlamıyla artmış durumda. Mesela “Barınamıyoruz” eylemlerine katılan çok sayıda öğrencinin bursu kesildi, öğrenciler hakkında soruşturmalar başlatıldı. Bazı öğrenciler ise yurttan atıldı. Hepimizin yakıcı sorunlarından biri olan elektrik zamlarına karşı protestolara katılan bir öğrencinin geçtiğimiz günlerde bursu kesildi. Benzer şekilde 8 Mart’ta feminist gece yürüyüşüne katılan bir genç de Gençlik ve Spor Bakanlığının talimatıyla bursunun kesildiği haberini aldı. Mücadele eden, sesini çıkaran gençleri rejim bu yöntemlerle cezalandırıyor. Boyun eğmeyen gençleri biat etmeye zorluyor. Sonuna kadar haklı ve meşru olan mücadeleleri gayrimeşru eylemler olarak lanse etmeye çabalıyor. Ve yıllardır biriken öfkenin herhangi bir vesileyle açığa çıkmasından ölesiye korkuyor. Son günlerde bir kez daha Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine saldırmasının, konserleri ve festivalleri yasaklamasının, hak arayışlarının önünü kapatmaya çalışmasının sebebi budur.
Türkiye toplumu başta emekçi gençlik olmak üzere sancılı bir değişim sürecinden geçiyor. Bu sürece ilişkin analizleri uzun zamandır Marksist Tutum’dan takip ediyoruz. Ve görüyoruz ki biriken toplumsal öfkenin hedefinde tek adam rejimi var. Barınma, ulaşım, eğitim sistemindeki gericileşme, işsizlik, yoksulluk, geleceksizlik, hak ve özgürlüklerin yok edilmesi, doğanın talanı... Yaşadığımız bütün sorunlarda karşımıza bu rejim çıkıyor. Bu yüzden biz gençler tek adam rejimine karşıyız. Dahası bu rejim biz gençlerin sosyalleşmesinin, yeteneklerimiz ve hayallerimiz doğrultusunda yol almamızın önünde en büyük engeldir. Her eylem ve protestoda rejime karşı büyüyen öfkemizi haykırmamız da bundandır. Tek adam rejiminin bize dayattığı itaatkârlığı kabul etmiyoruz. Geçim sıkıntısıyla yaşamlarımızı heba etmesine, baskı ve zorbalıkla bizi mücadeleden soyutlamasına izin vermiyoruz. Rejimin korkuyla giriştiği saldırılar asla emekçi gençliğin cesaretini kıramayacak. Faşizmin karanlığı ve karamsarlığı, devrimci gençliğin umudunu asla solduramayacak.
link: Ankara’dan MT okuru bir öğrenci, Rejimin Dayattığı İtaatkârlığı Kabul Etmiyoruz , 22 Mayıs 2022, https://marksist.net/node/7646
Göçmen Sorunu: Gerçekler, Açmazlar, Hedef Saptırmalar
Faşizmin Zindanlarında Mahpus Olmak