İşçi ve emekçilerin cephesinde işsizlik, yoksullaşma, intiharlar, borçlar tırmanışa geçmişken, ellerinde iktidar gücünü bulunduranlar devlet kaynaklarını sınırsızca yağmalayarak zenginleşiyorlar. Merkezi ve yerel kamu ihaleleriyle, yağma projeleriyle semirip son sürat yükselme, bir anda en çok büyüyenler listesinin başlarına yerleşme, sermayenin ve iktidarın geldiği noktayı güzel özetliyor. Gün geçmiyor ki bu kokuşmuşluğun ve çürümüşlüğün örnekleri dünün “saygın” işadamı bugünün “pislik“ mafya bozuntusu tarafından ortalığa saçılmasın! Mala çökme, uluslararası uyuşturucu ticareti, uluslararası kara para aklama ağları, devletin her kademesine sinen kirli ilişkiler… Tüm bu organize suçları bünyesinde ortaklaştırmış isimlerden biri de Sezgin Baran Korkmaz. İktidara yakın olmanın her türlü nimetini kullanan ve bu sayede zenginliğine zenginlik katan, ABD’yi dolandırıp kara parayı Türkiye’de aklayan Sezgin Baran Korkmaz örneği, bir kişi olmaktan öte iktidarın karakterini, geldiği noktayı anlatması bakımından önemlidir. Siyasi iktidarın “hayırsever iş insanı” diye yutturmaya çalıştığı, ödüllendirdiği nice yağmacıdan biridir Korkmaz.
Kendisiyle yapılan her söyleşide, sahneye çıktığı her etkinlikte ayakkabı boyacılığı yaparak yokluk içinde geçirdiği çocukluğunu anlatıp zenginlik basamaklarını tırmanırken geldiği yeri unutmadığını söyledi hep. O, yoksulken çok çalışıp yukarılara tırmanmış bir isimdi sözde. Düzenin sahte söylemlerini destekleyen bu hikâye her türden yayın organında kendine yer buldu. Öyle ya Kars Digor’da ayakkabı boyacılığı ile başlayan macera, 5 binden fazla çalışanı olan yüz milyonlarca dolarlık bir holdingle taçlanmış olağanüstü bir başarı hikâyesiydi. Aslında tam da dizilere yaraşır bir senaryoydu ve tüm “yapımcılar” bu senaryoya gereken önemi, özeni gösterdi! SBK, yoksulluktan gelmiş, geçmişini unutmamış, başarılı ve bir o kadar hayırsever bir işadamı olarak sunuldu.
SBK, insanlara lokanta artıklarını satıp para kazandığını, köylülere su arıtma cihazını yakıt tasarruf cihazı olarak satıp para kazandığını, 1 liralık malı 72 liraya sattığını ve böyle yükseldiğini övünerek anlattığı programlara çıktı ama o programlarda övgülere boğuldu. Çalıp çırptıkları değil ihtiyaç sahibi öğrencilere verdiği burslar, memleketi Kars başta olmak üzere birçok yerde inşa ettiği okullar, mülteciler için kurdurduğu kamp alanları anlatıldı. İstanbul Piyalepaşa’da bir semt pazarındaki tezgâhların tamamını satın alıp halka bedava meyve sebze, milyonlarca dolar değerindeki lüks yatıyla halk plajına yanaşıp herkese bedava ayran ve lahmacun dağıttığı söylendi. Bu durum “bedava peynir sadece fare kapanında olur” atasözünü hatırlatıyordu. Ama bu gerçeğin üstünden atlamak kolaydı. Göz yaşartan(!) bu hayır hasenat işleri gazete ve televizyonlarda bolca gündem oldu. Bu “hayırsever” işadamının nasıl yüce gönüllü olduğunu anlatan yazılar kaleme alındı, gençlerin ayakkabı boyacılığından dünya çapında iş yapan koca bir holding patronluğuna giden bu “başarı öyküsünü” örnek alması gerektiği anlatıldı.
Gerçek hiç de bu “şehir efsanesinde” anlatıldığı gibi değildi ama zaten siyasi iktidara ve medyaya göre önemli olan gerçeğin kendisi değildi. Para ve güç uğruna söylenmeyecek yalan yoktu. Sezgin Baran Korkmaz türlü yollarla (şantaj, tehdit, mala çökme vb.) Borajet’i satın almış ve ilk yaptığı icraatlardan biri işçi kıyımı olmuştu. Şirket Sezgin Baran Korkmaz’ın eline geçtikten sonra 75 pilotun yanı sıra 200 kabin memurundan 180’i de işten çıkarılmıştı. İşçiler işten çıkarılırken Sezgin Baran Korkmaz “hiçbir işçimizi mağdur etmiyoruz, alacaklarını ödüyoruz, hatta son maaşları çift ödüyoruz” diyordu. Fakat işten çıkarılan işçilerin hakları ödenmedi. Açılan davalar türlü sebeplerle ertelenerek işçiler yıldırılmak istendi. İşten atılmayanların, çalışanların durumları da pek parlak değildi. Maaşlar ödenmiyor, yemek kartları bloke oluyordu. “Hayırsever” işadamını sürekli medyaya taşıyan, övgüler düzen gazeteciler, nedense işçilerin uğradığı bu haksızlığı görmediler bile. Hiçbirisi “hayırsever” işadamının bu tutumunu sorgulamadı. Çünkü onları SBK besliyor, en lüks otellerde ağırlıyordu.
SBK’nın tehdit, şantaj, rüşvet yoluyla çöktüğü çok sayıda şirket içinde Paramount Otelin müstesna bir yeri var. Bu otelde ağırlananlara baktığımızda SBK’nın sıradan bir dolandırıcı olmadığını, devleti arkasına almayan hiçbir kimsenin bu tür işleri yapamayacağını da görüyoruz. Geceliği 106 bin lira olan bu otelde kalanlar kirli ilişkiler zincirinin dökümünü görmemizi sağlar. İktidarın önde gelenleri, bürokratlar, yargı üyeleri vb. mi dersiniz, bu kirli ilişkileri aklama ve reklâm işlerini üstlenen “gazeteciler” mi dersiniz, yani iktidarın ve devletin her kademesinden insanı barındıran geniş bir yelpaze boğazlarına kadar pisliğe batmış durumdalar. SBK, devletle güçlü ilişkiler kurmuş, Türkiye’den kaçmasına bizzat devlet yetkilileri ön ayak olmuştur. Kurmuş olduğu bu kirli ilişkiler sayesinde Sezgin Baran Korkmaz’ın tutuklanmasından sonra bile hile ve hurda ile elde ettiği mal varlığına el konulmamıştır! Avusturya’da tutuklanan Korkmaz bu ilişkilere güvendiği için Türkiye’ye iadesini istemiş, burada yargılanmak istemiştir. Birlikte yemek yiyebildiği Yargıtay üyeleri varken neden başka bir ülkede yargılanmak istesin?
Tüm bu olup bitenler bir şeye işaret ediyor: Kapitalistler “hayırsever” değil bir yağmacı soyudur. SBK gibi figürleri en muteber, en makbul konumlara taşıyan kapitalist düzen ve bu düzenin çürümüşlüğünün en bariz örneği olan rejimdir. Rejimin kirli ilişki ve ittifaklarının artık ne üstü kapatılabilir ne de gözlerden saklanabilir. Bu ifşalar ve kişiler münferit vaka olmaktan öte dönemi tarif eden temel bir yön olarak öne çıkmaktadır. Nasıl ki Marmara Denizi yılların kirini, pisliğini müsilaj olarak kusuyorsa, rejimin de müsilajı bu kişilerde ve ifşalarda yansımasını buluyor. Marmara Denizindeki müsilaj sorunu nasıl ki kendiliğinden kaybolmayacaksa ve bir müdahaleyi gerektiriyorsa rejimin pislikleri de benzer şekilde son bulmayacaktır. Gerekli müdahaleyi yapmak üzere sahneye çıkması gereken işçi sınıfıdır. Sınıf devrimcilerine düşen görev, işçi sınıfını bu yağmacı soyunu ve düzenlerini ortadan kaldıracak bilinç ve örgütlülük düzeyine kavuşturmaktır.
link: İstanbul/Pendik’ten bir işçi, “Hayırsever” Değil Yağmacı Soyu!, 16 Temmuz 2021, https://marksist.net/node/7404
Son 10 Yıl ve Sınıf Mücadelesi /2
Diktatörsen Hazırlıklı Olacaksın Arkadaş!