İran-Irak sınır bölgesinde Pazar akşamı meydana gelen 7,3 büyüklüğündeki depremde ölü sayısı 400’ü aştı ve 7000 civarında insan yaralandı. Depremin yaşandığı bölgelerde yerel hastanelerin de depremden büyük hasar görmesi nedeniyle yaralıların tedavi edilmesinde büyük bir sıkıntı yaşanıyor. İran devleti, Irak sınırındaki Kirmanşah vilayetinde 300’den fazla kişinin hayatını kaybettiğini ve 3 gün yas ilan edildiğini duyurdu. Bunun bölgede son 30 yılda yaşanan en şiddetli deprem olduğu belirtiliyor.
Yüzlerce kişinin öldüğü ve binlerce insanın yaralandığı deprem nedeniyle bölgede yaşayan yoksul halkı zor günler bekliyor. Yakınlarını kaybedenlerin, binlerce yaralının olduğu, insanların evsiz barksız kaldığı bu facia insanın yüreğini yakıyor. Depremin merkez üssünün Kürdistan bağımsızlık referandumunun yapıldığı kentlerden biri olan Süleymaniye olması nedeniyle Kürt düşmanlığı bir kez daha açığa çıktı. İnsanlar canının derdindeyken, bazı insanlar –ki bu topraklarda da aynı acıyı 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde yaşadığımız halde– sosyal medyada nefret içeren ırkçı paylaşımlar yayınladılar. Milliyetçilikten gözü dönmüş birtakım yaratıklar, insanın aklının alamadığı, insanım diyenin dilinin varamayacağı paylaşımlarla Kürt halkına olan nefretlerini kustular. Bu “paylaşımlar” insanı, insanlıktan utandıran ve dehşete düşüren cinsten. Bir halktan bu kadar mı nefret edilir? İnsanın gözü bu kadar mı döner? Bu nasıl bir vicdansızlık ki “eşiktekinden, beşiktekine hepiniz geberin” diyebiliyorlar. Bir insanın vicdanı bu kadar mı kör olur?
Ortalama bir insana normal koşullarda etmeyeceği lafları ettiren aslında egemenlerin yıllardır izlediği Kürt politikasıdır. Dibine kadar gericiliğin, kendinden olmayana tahammülsüzlüğün, gözü dönmüş milliyetçilik zehrinin insanları getirdiği nokta budur. Kürt halkına karşı yürütülen haksız savaş sonucunda çok insan öldü, çok acılar yaşandı. Egemenlerin kirli hesapları yüzünden bir halk yok sayıldı, buna karşı mücadele edenler yıllarca türlü baskılara maruz kaldı ve kalmaya da devam ediyor.
İnsanın vicdanını sızlatan ve içini yakan bu nefretin son bulması için egemenlerin kirli politikalarının son bulması gerekiyor. Milliyetçilik zehrinden kitleleri arındıracak ve yaşanan tüm haksızlıkları görerek buna karşı mücadele etmesini sağlayacak tek şey örgütlü sınıf mücadelesinin yükselmesidir. Türkiye’de işçi sınıfının düşmanı yoksul Kürt halkı değil, burjuvazidir. İşçi sınıfı gerçekleri görüp mücadeleye atıldığı zaman egemenlerin milliyetçilik zehrinin bir hükmü kalmayacak. Bu düzenin de, milliyetçiliğin de sonunu getirecek olan örgütlü işçi sınıfıdır.
link: Pendik’ten bir işçi, Milliyetçiliğin Kör Ettiği Zihinler, 22 Kasım 2017, https://marksist.net/node/6063
Sürekli Yaz Saati İnadı
Ahmet Yıldız Bu Ortalamaya Girer mi?