Böyle değildi bu kavak ağaçları. Dalları yapraksız; yaprakları şarkısız olmazdı. Sokaklarda fink atardı kediler, bir arabanın altından diğerine korkarak kaçmazdı. Kuşlar, “cik” leyip uçmazdı hemen dokundurmadan dallara ayaklarını. Tıkırtısız gitmezdi trenler bu rayların üstünde yolcuları sessiz sedasız oturmazdı. Bizzat kendim, kaç kez kavga ettim kondüktörle. Kızdım makiniste “kardeşim her gün geç kalıyoruz işimize” diye Ama böyle, adamın yüzüne dik dik bakmazdı. Şimdi koltuğa gömülmüş de vatandaş sanki kesilecek cezayı bekliyor Kondüktör girince kapıdan içeri “hadi biletler” kelimesinin peşine bir de “çabuk olun beyler”i ekliyor Gammazlamazdı kimse kimseyi Komşu komşusundan korkmazdı Biz; Eskiden de küserdik komşularımızla! Kızardık da bazen. Yumruk yumruğa girmişliğimiz de olmuştur Fakat; Kin duymazdık Öfke kusmazdık Kimsenin kuyusunu kazmazdık arkasından. Sevgili de olduk birbirimizle yüreğimiz de yandı komşu oğluna, komşu kızına duyduğumuz aşktan Ama asla Yani bir nifak girmemişse aramıza Kin gütmedik, Beslenmedi yoksul yüreğimiz düşmanlıktan. Turgut Amca ölünce birkaç gün önce Kırk elli kişi kıldı namazını Bu nifak olmasa birkaç yüz kişiden aşağısı kılmazdı Süleyman amcanın oğlu Kerim Yıllardır iyi komşumuzdur, bilirim… Ve hatta Üç-beş yıl çalışmışlığımız da olmuştur birlikte Demir Çelik’te Grevde, kol kola halay çekmişliğimiz de… Ne olduysa birden Yolun tam karşısına geçiverdi Yıllar yılı birlikte yürürken Önce görmezden geldi elim havada kaldı selam verirken Sonra selam verdim almadı sanki hiç tanımadı yolun karşısına geçerken Ve daha sonra duydum ki; atılmış işten yan yana gelemeyince fabrikada yüz kişiden ellisi Anlamış ki nihayet; işçiye hayır yok böyle ayrı gayrı gidişten. Hadi “Eşek kesen” kasabı geçelim. Ya muhtarın yediği herzelere ne demeli; Geçenlerde anam işi düşmüş de yana yakıla gitmiş muhtara Ne dese beğenirsiniz muhtar paşamız “Şimdi artık” demiş “Sükunet içinde yaşayacak vatandaşımız Olursa huzurunuzu bir bozan Usuldan Kulağıma bir fısıldayın yeter Kulağından tuttuk mu atarız kodese Bir de “zartzurt”çuya çıkardık mı adını Ederiz alimallah besbeter” Sonra birden Uzaklaşıp “paşamız” ciddiyetinden ve ağzını yayarak lafın arasından lakkedenek “hele de bakalım Emine kadın; senin oğlan ne zaman boşandı karısından” demez mi? Anam önce “fesupanallah” demiş usuldan Sonra birkaç kez “şeytana lanet” çekmiş “muhtar işine bak” diyecekmiş bakmış ki muhtara oralı değil Susup bakakalmış çaresiz Muhtarın nasıl coştukça coştuğuna Sonra açmış ağzını yummamış gözünü Şahit olmuş bütün mahalle Morun ve kırmızının ve tonlarının bir insanın yüzüne ne kadar yakıştığına. “Vay anam” dedim “netmişsin Muhtara” “yeşilden mora çalmış adamın yüzü” “Yok oğul” dedi anam da, “yüzsüzlerin yüzü yeşilden mora çalmaz. Tükürsen de yüzüne ‘Yarabbi çok şükür’ der aldırmaz. Lakin her kim Bilmiyorsa eğer ‘ayak ne, baş kim’ Bildirirler adama; ‘sırtını verdiği duvar kim, taş kim?’ Eğer ki sen, bilirsen Sınıfını, yerini Bugünler de bitecek birleştirirsen ellerini!”
16 Kasım 2017
link: Ziya Egeli, “Faşizmin Nifakı”, 16 Kasım 2017, https://marksist.net/node/6051
... önceki yazı
Kindarlaştırma Siyasetiyle Bozulan Toplumsal Doku
Kindarlaştırma Siyasetiyle Bozulan Toplumsal Doku
sonraki yazı ...
Tarih Yeniden Yazılacak
Tarih Yeniden Yazılacak