Geceleri sessizce gölgeler geçer
Pencerelerinizden
Ansızın rüyalarınıza karışır
Nasıl unutursunuz onları
Daha dün kucaklaştınız…
Yüreğimiz acıyor. 100’den fazla sınıf kardeşimizi yitirdik. Yüzlerce yaralımız var. Mücadele alanlarından tanıdıklarımız da var içlerinde, yüzünü hiç görmediklerimiz de… Türkiye’nin dört bir yanından barış türküleriyle çıktıkları yolda devlet eliyle katledildiler. Unutmayacağız onları. 9 yaşında bir çocuk da var içlerinde, 60 yaşında bir ihtiyar da…
Tanıyoruz katillerini. Beyazıt katliamından tanıyoruz. Maraş’tan, Çorum’dan, Sivas’tan tanıyoruz. Roboski’den, Diyarbakır’dan, Suruç’tan… Aynı el bastı tetiğe. Aynı el bombayı patlattı. Sermaye devletinin kanlı elleri!
400 yerli ve milli vekil istedi sermaye devletinin Cumhurbaşkanı. “Yoksa sizin için kötü olur, ebediyete kadar sürer bu savaş” dedi. Tescilli faşist çetecileri, “şah damarları kesilmişçesine oluk oluk kanları akacak” dedi.
Evet, “kötü oldu” bizler için, oluk oluk kanımız aktı!
Katliam sonrasında ölülerimize ağıt yakarken, yaralılarımıza yardım ederken polis panzerlerini sürdüler üzerimize, gaza boğdular katliam alanını. O bombalar yetmez size dediler. Alın, bunları da alın. Binlerce ağızdan çıkan “barış” sözcüğüne bile tahammül edemediklerini bir kez daha gösterdiler. Bir gazetecinin “yaşanan katliamdan dolayı istifa edecek misiniz?” sorusuna pişmiş kelle gibi sırıtarak cevap verdi sermaye devletinin “Adalet Bakanı”. “Elimizde canlı bombacıların listesi var. Ama eylem yapmadan tutuklayamayız” dedi o devletin Başbakanı! Bu cümleler bu ülkede hükümet kontrolünde canlı bombaların olduğunun bir itirafıdır!
Yaptığı açıklamayla açık açık şunu demiş oldu aslında bu zat: “Önce elimizde isimleri olan canlı bombalar sizden yüzlerce insan öldürecek. Biz ondan sonra harekete geçeceğiz. Böylelikle bombacılar kendilerini patlattıkları için yapacağımız bir şey de kalmayacak.” Bir katliam sonrası pek yakışırdı bu sözler insanlıklarını yitirmiş sahiplerine!
Kolay değil elbet 100’den fazla can yitirmek. Kolay değil filizkıran fırtınasına göğüs germek. Acımız büyük. Karanlığı yırtmaya yazgılı öfkemizi doğuracak kadar büyük. Yüreklerimizden kopup göz pınarlarımıza doluyor acımız. Fakat biliyoruz gün yılgınlık günü değil, gün sadece yas tutma günü değildir. Ter akıtarak kavgayı büyütme günüdür bugün. Biliyoruz ki barışı, eşitliği, kardeşliği işçi sınıfının devrimci mücadelesi getirecek dünyamıza. Bizlere düşen görev, bu mücadeleye sıra neferi olmaktır. Bizler buna adayız.
Haydi, dudaklarımızdaki tuz
Ellerimizden fışkıran ter
Alınlarımızdaki tüm çizgiler…
Haydi umut
Haydi akıl
Ey cesaret!
Soruyor sessizce yatan gölgeler
Yarın nelere gebedir?
Yılgınlığı, umutsuzluğu söküp attığımızda bir kenara, kavgaya dört elle sarıldığımızda tüm öfkemizle, işte o zaman yarınlar bizim için eşsiz güzelliklere gebe olacaktır. Başaracağız, tüm insanlığa gerçek barışı armağan edeceğiz. 10 Ekimde Ankara’da düşenlere sözümüz olsun!
link: MT okuru üniversite öğrencileri, Acımız, Öfkemizin Anasıdır!, 14 Ekim 2015, https://marksist.net/node/4520
AKP 90’ların Ateşini Yeniden Yaktı
Marksist Tutumcu Öğrenciler: Dersleri Boykot Ettik